Zilhicce Ayı
Bu ay, hicrî takvimin son ayıdır. “Zilhicce, Muharrem ve Receb” gibi, dört haram aydan bir tanesidir. Hac, bu ayda tamamlanır.
Bu ayın ilk on gün ve gecesine Kur’ân-ı Kerîm’de dikkat çekilmiştir. Allah Teâlâ, Fecr sûresinin ilk âyetlerinde; “Sabaha yemin ederim. Ve (Zilhicce ayından ilk) on geceye....” (Fecr, 1-2) buyurmaktadır. Tefsirciler, bu âyeti izah sadedinde şöyle demektedirler:
“Sabah vaktinde, huzur-i ilâhîde, kalb huşû içinde olduğu için Cenâb-ı Hak, sabaha; Zilhicce’nin ilk on günü, yılın en faziletli günleri olduğu için de bu faziletli mübârek gecelere yemîn etti.”
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-, Nebiyy-i Zîşân -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
“Zilhicce’nin on gününde yapılan ibâdetler kadar, diğer günlerin hiç birindeki ibâdet Allâh’a sevgili değildir. Bugünlerden her birinin orucu, bir senenin orucuna, gecelerinden her birinin ihyâsı da, Kadir gecesinin ihyâsına muâdildir.” (Tirmizî, Savm, 52; İbn-i Mâce, Sıyam, 39)
Bu ayın ilk dokuz gününde, Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz oruç tutmuş, müslümanlara tutmalarını tavsiye etmiş, bu günlerde îfâ edilen diğer sâlih amellerin, Allah Teâlâ nezdinde pek sevimli olduğunu beyân etmiştir. Özellikle Arefe günü orucunun, geçmiş ve gelecek yılın günahlarının afvına vesîle olacağı hadîs-i şerîfte açıklanmıştır.
Arefe günü, sabah namazından, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, yirmi üç vakit, farz namazların arkasından “Teşrîk Tekbirleri” getirilir.
Kurban Bayramı’nın birinci günü, bayram namazı kılınır ve kurban kesilir. Kurban Bayramı günleri yapılması güzel olan (müstehap) şeyler vardır. Bunları da mümkün olduğu takdirde yapmalıdır.
Zilhicce Ayı, Hac Mevsimidir
Şevval ve Zilkâde ayları ile Zilhicce ayının ilk on günü; “Hac ayları”ndan sayılır. Zilhiccenin ilk günlerinden itibaren hac hazırlıkları hızlanır; sekizinci günü “terviye”, dokuzuncu günü “arefe” ve onuncu günü de Kurban Bayramı’nın ilk günüdür.
Bu günler, aynı zamanda hac menâsikinin başladığı, Mina, Müzdelife, Arafat’ta vakfe yapıldığı, kurban ve tavaf ile haccın tamamlandığı bereketli günlerdir.
Hac, İslâm’ın şartlarından birisidir. Hac, imkânı olan ve fırsat bulabilen kullar için, Allâh’ın bir hakkıdır. Zengin olduğu ve gitme imkânı bulduğu hâlde, ömründe bir defa olsun, üzerine farz hacca gitmeyen mü’minler hakkında pek çok îkaz vardır.
Her yıl dünya Müslümanları arasından, “Allâh’ın seçtiği kimseler” Kâbe ve civarında toplanırlar, “ümmetin temsilcileri” olarak hâllerini Allâh’a arz edip ümmet-i Muhammed adına, duâ, niyaz, tevbe ve mağfiret talebinde bulunurlar.
Zilhicce’nin sekizinci (terviye) günü Minâ’ya, Arefe günü Arafat’a gidilir. Ardından Müzdelife’de vakfe yapılarak toplanan taşlar, bayramın birinci (Zilhicce’nin onuncu) günü Mina’da şeytan sembollerine atılır. Kurban kesilip traş olunarak ihramdan çıkılır ve tavaf için Kâbe’ye gidilir. Bu şekilde devam edip giden hac menâsikinin tamamı, Kurban bayramı günlerinde, başka bir ifadeyle Zilhicce ayında tamamlanır. Dolayısıyla Zilhicce ayı, öncelikle Hac ayıdır.
Arefe Günü ve Faziletleri
Zilhicce ayının dokuzuncu günü “Arefe”; onuncu, onbirinci, onikinci ve onüçüncü günleri “Kurban Bayramı” günleridir.
Arefe günü, sabah namazından, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, yirmi üç vakit, yalnız başına veya cemaatle kılınan farz namazların arkasından “Teşrîk Tekbirleri” getirilir. Bu tekbîri getirmek, erkek-kadın, imam-cemaat, mukîm-misâfir her müslümana vâciptir. “Teşrik Tekbirleri” şudur:
“Allâhu ekber, Allâhu ekber. Lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber. Allâhu ekber ve lillâhilhamd”
* * *
Arefe günü, yılın en fazîletli günüdür. Burada kastedilen, Kurban Bayramı arefesidir. Zîrâ Ramazan Bayramı arefesi yoktur. Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Arefe günü orucunu tavsiye buyurmuştur:
Ebû Katâde -radıyallâhu anh-, Nebiyy-i Zîşân -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor:
“Ümîd ediyorum ki, Allah Teâlâ, Arefe günü tutulan oruç sebebiyle geçmiş ve gelecek yılın günahlarını afv eder.” (Tâc Tercemesi II, 158, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî’den)
Yine İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- hazretlerinden rivâyet edildiğine göre, Nebiyy-i Zîşân -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Arefe günü oruç tutmuş ve iftar için Ümmü’l- Fazl’ı kendisine göndererek süt istetmiş ve içmiştir. (Tâc Tercemesi II, 158, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî’den)
Hazret-i Ebûbekir’in oğlu Abdurrahman, Arefe günü kardeşi Hazret-i Âişe’nin -radıyallâhu anhâ- huzuruna girdi. Hazret-i Âişe, oruçlu olduğu için hararetten dolayı üzerine su dökülüyordu. Abdurrahman ona:
“-Orucunu boz!” dedi.
Hazret-i Âişe:
“-Rasûlullâh’ın, «Arefe günü oruç tutmak, kendisinden önceki senenin günahlarına keffaret olur.» dediğini işittiğim hâlde iftar mı edeyim?!” dedi. (Tergîb ve Terhîb Trc, II, 458)
Zilhicce Ayı, “Kurban ve Bayram Ayı”dır
Yine bu ay, senede bir kez Rabbimize tazim ve hürmetimizi arz ettiğimiz kurbanlarımızı takdim ayıdır. Cenâb-ı Hak, Haccın menâsikinden biri olan kurban ibadetini, hacca gidemeyen kullarına da vâcib kılmıştır. (Kurbanın vacip oluşu, Hanefî Mezhebi’ne göredir.) Zenginlik, mukimlik vb. belli şartları taşıyan kimseler, senede bir kez, Kurban Bayramı günlerinde, sünnet-i seniyyede öğretildiği üzere kurbanlarını keserler.
Kurban ibadeti dışında, bu bayram, fakir-zengin, akraba ve komşuların bir araya geldiği, sevinçleri paylaştıkları, hüzün, nefret ve dargınlıklara son verdikleri en mutlu günleridir. Hazret-i Enes -radıyallâhu anh- anlatıyor:
“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Medîne’ye geldiğinde Medînelilerin iki (bayram) günü vardı. O günlerde oynayıp eğlenirlerdi. Allah Rasûlü:
«−Bu iki gün(ün mânâ ve ehemmiyeti) nedir?» diye sordu.
Onlar:
«−Biz câhiliye devrinde bu günlerde eğlenirdik!» dediler.
Efendimiz:
«−Allâh, bu iki bayramınızı onlardan daha hayırlı diğer iki günle değiştirdi: Kurban Bayramı ve Fıtır (Ramazan) Bayramı!» buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Salât 239/1134; Nesâî, Iydeyn, 1)
* * *
Bayram günlerinde erken kalkılarak yıkanılır, misvak kullanılır. Gülyağı ve benzeri hoş koku sürülür. Mübâh olan elbiselerden, en güzel ve en temizi giyilir. Yüce Allah’ın nimetlerine şükür için, neş’e ve sevinç gösterilir. Karşılaşılan mümin kardeşlere güleryüz gösterilir. Elden geldiği kadar sadaka verilir. Duâların kabûl edildiği bayram geceleri, ibâdetle ihyâ edilir. Kurban bayramında, Ramazan bayramının aksine, namaz kılınmadıkça bir şey yenilmemesi müstehâbdır. Kurban kesecek kimsenin, keseceği kurban eti ile yemeğe başlaması daha uygundur. Bununla berâber, namazdan önce bir şey yenilmesinde de kerâhet yoktur. Kurban kesecek kimsenin, tırnaklarını ve saçlarını kesmeyi geciktirmesi, Kurban kesiminden sonra kesmesi müstehâbdır. Bayram günleri, müslümanların birbirlerini tebrik etmesi, görüşüp musâfaha yapması ve birbirlerine “Ğaferallâhu lenâ ve leküm: Allah, bizi ve sizi bağışlasın.” şeklinde duâda bulunması menduptur, güzeldir. (Büyük İslâm İlmihali, Ö. Nasûhi Bilmen s: 171-172)
Muharrem Ayı
Hicrî (İslâmî) ayların birincisi, Muharrem ayıdır. Yeni yıla oruçla başlamak için, birinci günü oruç tutmak tavsiye edilmiştir. Ramazan’dan sonra en fazîletli orucun, Muharrem ayında tutulan oruç olduğu rivâyet edilmiştir.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyuruyorlar:
“Ramazan’dan sonra en fazîletli oruç, Allâh’ın ayı olan, Muharrem’de tutulan oruçtur. Farz namazdan sonra en fazîletli namaz, gece namazıdır.” (Tâc Tercemesi, 2/146; bkz: Müslim, Sıyâm, 202; Ebû Davud, Savm, 55; Tirmizî, Savm, 40)
Senenin bu ilk günlerini oruç, duâ, ibadet ve kaza borçlarımızla ihyâ etmek tavsiye edilmiştir.
Muharrem ayının onuncu günü, “Aşûre Günü” olarak isimlendirilmiştir. Bu gün, pek çok önemli hâdisenin vuku bulduğu, kıyametin de kendisinde kopacağının haber verildiği mühim bir gündür. Bu günde yapılacak husûsî ibadetler vardır. O gün bir misafire iftar vermek, gusletmek ve eve her zamankinden daha fazla erzak almak tavsiye edilmiştir.
Aşûre gününde oruç tutulması da Peygamber Efendimizin sünnetlerindendir. Fakat bugünün orucu, sadece onuncu gün olarak tutulmaz. Ya bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla birleştirilerek iki gün şeklinde ya da dokuz, on ve on birinci günler olarak üç gün şeklinde tutulur. Bunun sebebi, aynı günü (onuncu günü) tâzim eden Yahudilerin oruçlarından farklı olması içindir. Bu konuda Abdullah bin Abbâs -radıyallâhu anhümâ-’dan şöyle nakledilmiştir:
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Medîne’ye gelince, Yahûdîleri Aşûre günü oruç tutuyorlar buldu. Bu orucun sebebi kendilerine sorulunca:
“-Bugün, Allâh’ın Mûsâ’ya ve İsrâiloğullarına, Fir’avun’a karşı zafer ihsân eylemiş olduğu gündür. Biz bugün Mûsâ’yı -aleyhisselâm- tazim etmek için oruç tutuyoruz!” dediler.
Bunun üzerine Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“-Biz Mûsâ’ya -aleyhisselâm- sizden daha ziyâde yakınız.” buyurdular ve ashâbına o gün oruç tutulmasını emreylediler. (Sahih-i Buhârî ve Tercemesi, sh: 3701; Buhârî, Savm, 69; Müslim, Sıyâm, 127; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1/291, 310)
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu Aşûre orucunu tutup, ashâbına tutmalarını emretmesi, başlangıçta idi. Ramazan orucu farz kılınınca, bunu tutup tutmamak serbest bırakılmış ve nâfile oruca dönüşmüştür. Aşûre orucunun fıkhî hükmüne gelince, bu orucun vâcip değil, sünnet olduğuna ulemânın ittifâkı vardır. (Duâlar ve Zikirler sh: 120)
Rabbimiz, bu bereketli günlerin feyz, ruhaniyet ve faziletlerinden bizleri de nasipdar eylesin. Âmin.
YORUMLAR