12 Şubat 1984 tarihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eyleyen merhum Mahmud Sâmi Ramazanoğlu üstadımızın vefatının 36. sene-i devriyesinde, onun kitap ve sohbetlerinden konumuzla alâkalı bir bölümü istifadenize sunuyoruz. Bu yazı vesileyle kıymetli hatırasını yâd ediyor, siz vefakâr ve kıymetli okuyucularımızdan da, muhterem üstadımızın rûhuna bir Fâtiha-i Şerîfe ve üç İhlâs-ı Şerîf hediye etmenizi istirham ediyoruz.
Mahmud Sâmi Efendi, “zikrullah” hususunda şöyle buyurmuşlardır:
“Allah Teâlâ’yı çok anmak, unutmayıp dâima O’nu zikretmek, dilini ve kalbini adıyla meşgul etmek; insan için pek lüzumludur.
Cenâb-ı Hak, Kehf Sûresi’nde buyurmuştur ki: “Unutunca, hemen an Rabbini!” (el-Kehf, 24)
Cenâb-ı Hak, insanı mükerrem kıldı, üstün yarattı. Ama ne ile mükerrem kıldı? Ne ile üstün yarattı? Bunun bir üstünlük şartı vardır. Yoksa insan koyun gibi yiyip içmek, uyumak için yaratılmadı. İnsan düşünüyor, söylüyor, en güzel şeyleri yiyor, en rahat döşeklerde yatıyor, en güzel sûretlerde yaratılmış. O hâlde insanın daha başka ve daha büyük bir mükerremlik sıfatı olmalıdır.
İnsanda bir kalp vardır. O, her renge dönebilen bir varlıktır.
Hadîs-i şerifte buyrulmuş ki:
«-Bilmiş olun, cesette bir et parçası vardır. Eğer o sâlih olursa, beden de sâlih olur. Eğer o fasit olursa, bütün beden de fesâda uğrar.»
«-Yâ Rasûlallâh, o nedir?» dediler. Efendimiz:
«-Bilin ki, o kalptir.» buyurdular.
Kalp, her renge girer. Kalpten kalbe yol vardır. Onun için gâfil kalpli insanlarla oturup kalkmak, kalbe gaflet ve kesâfet verir. Kalp, yanındakilerin hâline göre şekil alır. Huzurlunun yanında huzur alır, gâfilin yanında gaflet alır. Bunun için de gâfillerin yanında fazla oturmamalıdır, zarûrî iş ve ihtiyaç görülünce hemen ayrılmalıdır.
Kalp, Allah zikriyle meşgul olmalı, zikirle uyanmalı, zikri sadra geçirmeli ve letâif-i hamseye intikal ettirmelidir. Bunlar zikri kabul edip uyandıktan sonra da zikri, nefse kabul ettirmek lâzımdır. Buna çok çalışıp dikkat etmelidir.
Nefis zikri kabul edip de, emmâreden, levvâmeden, mülhimeden geçip mutmainne oluncaya kadar, az yemek ve oruç tutmaya devam olunmalıdır.
Kalbin mânevî hastalıklardan, mezmum (kötü) sıfatlardan halâs olabilmesi ve tedavisi için beş şart vardır:
1- Açlığa riâyet etmek. Oruç tutmak, az yemek.
2- Seher vaktinde Allâh’a duâ ve niyazda bulunmak. Namaz, duâ ve istiğfarda huzurlu olmak. Gece ibâdet etmek.
3- Kalb, sadır ve nefiste «zikr-i dâimî» sahibi olmak, devamlı zikir hâlinde olmak, Allâh’ı çok zikretmek.
4- Sâlih ve sâdık zâtlarla sohbet etmek.
5- Kur’ân’ı mânâsını düşünerek okumak. Bu beş şart, aslâ ihmal edilmemelidir.
Açlıkla nefis daha kolay zikri kabul eder. Az yemek ve oruç tutmak, fakirlerin hâllerine alıştırır. Kalbin merhametli olmasını temin eder. Çok yemek ise gaflet verir, rehâvet ve ağırlık basar. Mide kaynayınca, kalp de çalışmaz, sıkıntı çeker.”
YORUMLAR