“-Son beş altı yılda çok şey yaşadım hocam. Çok şey değişti hayatımda…” dedim ve ağlayıverdim hemen oracıkta… Acılarımı dillendireyim istedim hemen bir çırpıda… “Bu yüzden ihmal ettim vazifelerimi, ihmal ettim sevdiklerimi… Bilemedim, ihmal ettikçe hayatıma kuyular kazdığımı, kazdıkça dertlerle kucaklaştığımı…
«Allâh’ım, Sen’den başka ilâh yoktur. Sen’i (bütün eksik sıfatlardan) tenzih ederim. Gerçekten ben kendime zulmedenlerden oldum.» (el-Enbiyâ, 87)”
* * *
Bir iş sebebiyle gittiğim Antalya’da tanıştığım, aynı işle meşgul olmanın verdiği rahatlıkla ve ortak sevdiklerimizin olması hasebiyle derinleştirdiğimiz sohbetimizde B. Gül Abla hatırlatıverdi; bunca yaşananların arkasında bir sebep vardı mutlaka… İhmal edip etmediğimi sordu geceleri, sırtımı dönmüş olabilir miydim duâlara? Gönülden gelen damlalarla el açıyor muydum Allâh’a…
Gözyaşlarımın dünyalık endişelere kaymış olabileceğini, evlât sevgisinden kaynaklanan korkularımın, düşüncelerimle birlikte hayatıma da nasıl yön vermiş olabileceğini, sonuçta hayatımın hiç istemediğim kadar karışabileceğini anlatıverdi bu sözler…
“-Aman!..” dedi, “Aman ablam, ihmâle gelmez bunlar!... Kapanmasın iki cihana, dikkat et kapılar!..”
* * *
Unuttum (!) mu yâ Rabbî!..
Gündüzleri oradan oraya koşarken yoruldum. Dert edindiğim şeyleri, hayatımdan defetmeye çabalarken geceleri uyuyup kaldım. Günlerim, çocuklarımın hayatına biraz kalite getirmeye çalışmakla geçerken, kendimi unuttum. “Esas makâm”a, dinlenme makâmına uğramakta yetersiz kaldım!..
Dinle(n)me makâmı, dinleme makâmı…
Sana anlatmalıydım oysa, başkalarına anlatıncaya kadar... Sen’inle paylaşmalıydım gözyaşı gecelerimi… Başkalarını dinlediğim kadar, Sen’i dinleseydim eğer, fark ederdim belki de rûhumda oluşan hezeyanları; bedenimde yorgunluktan kalma çöküntüleri…
Yûnus -aleyhisselâm- misâli, onca sebebin arkasındaki tek sebebin Sen olduğunu… Sen’in dâhil olmadığın tüm kurtuluşların geçici olduğunu… Korkunun kol gezdiği zifiri karanlıkta, ıssız koca bir denizde, balığın karnında her şeyi kurtuluşa götürürcesine dizayn eden yaratıcım!.. Sen’in planının tartışılmayacağını, Sen’in irâdene râm olmaktan başka yol bulunmadığını şeksiz, şüphesiz gösterdin.
Anladım ki, âcizliğimin iyi not aldığı tek makam, Sen’in kudret makâmındır. Bu sebeple Sana anlatmalıyım, bildiğinden emin olduğum duygu ve düşüncelerimi…
Sana anlatmalıyım, tembellikten ve mıymıylıktan nefret ettiğimi… Bu yüzden de zaman zaman hırsa kapılıp “can”ımı acıtıyor olduğumu… Duygularımı kontrol edemeyip, “azim” adı altında, kas hastası oğluma iki saat egzersiz yaptırabildiğimi… Ertesi gün de ağrılarından dolayı çalıştıramayınca oğlumu:
“-Çatlasan da, patlasan da senin kontrolünde yürümüyor hayat!.. Senin çabalarınla çözülmüyor problemler!..” deyip hâlsizleştiğimi…
Hayatımda söz sahibi, ayaklarının üzerine sağlam basan, güçlü bir anne görünüşünün, âilemin mutlu olması için gerekli olduğunu düşünüyorum. Düşünüyorum da bunun ölçüsü nasıl olmalıdır, ayarlayamıyorum. Atâletle başarılı olma arzusu arasında sıkışıp kalıyorum. Oğlumun dört yaşını bitirmek üzere olmasına rağmen, onca fizîkî aktivitelere, gıda desteklerine, bir sürü alternatif tedâvîlere istediğim ölçüde cevap verememesi canımı acıtıyor, umut deryalarımı kurutuyor bazen… Sonra aynı hastalıktan muzdarip olan çocuklarımızın çok daha zor şartlarda olduklarını hatırlayıp susuyorum. “Bende yok. Başkalarında da olmasın.” duygusunu, hiçbir zaman benimsemediğim hâlde sukût-ı hayâlden kurtulamıyorum.
Allâh’ım, âcizim, âciziz. Sen izin vermediğin takdirde onca sebebe sarılmanın neticesinin bile bir tarafının eksik kaldığını hissedebiliyorum. İdeal olanın, sonucun nasıl olduğunda değil, benim tavrımdaki tevekkülde saklı olacağını fark ettirdin, şükrediyorum. Eyyüb -aleyhisselâm-:
“Başıma bu dert geldi. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.” (el-Enbiyâ, 83) diyerek Sen’i tesbih edememe endişesi ile duâda bulunmuştu, bense hırsımdan…
Öyle ki, sonucun benim istediğim gibi tecellî etmemesine tahammülsüzüm.
Allâh’ım, ben hırslıyım. Kendime ve sebeplere öyle güveniyorum ki, sebeplerin sebebi olan Sana başvurmakta eksik davranıyorum. Orta yol tabelasından ayrılmaktan ve hırsımın şerrinden Sana sığınıyorum.
Eyyûb -aleyhisselâm-’ın vücûdundaki tehlikeler, benim ruhumda kol geziyor. Onun yaraları, Sana niyâz etmesine engel oluyordu, benim ise içimdeki kurtlar…
Benim merhameti, rahmeti sonsuz yüce Allâh’ım!.. Dinliyorum, dinleniyorum. Nerede olursam olayım, karşıma hep güzel insanları çıkardın. Ne zaman ipin ucunu kaçırsam, bir el dokundu bana… Bir söz silkeledi, bütün hücrelerimle tekrar toparladı beni... Bir Yûnus’la kalbim acıdı önce, ferahladı sonra bir Yûnus’la…
Ağlarım onca ağladıklarıma yine… Havf ve recâ arasında gidip gelirim. Âraf’ta bulurum kendimi… Eyyûb’u hatırlatırsın bana, utanırım. Yine niyaz ederim Sana… Korkarım Rabbim, içimdeki kuyulardan… Öyle ki, bir çocuk, gözü yaşlı bir bebek aczi ile istemeye devam ederim makâm-ı kudretinden...
Gözümde büyüttüğüm gündelik sıkıntılarım, gönlümde büyüttüğüm hüzünlerim var benim... Korkular besliyorum geleceğe dâir maddî-mânevî…
“eş-Şâfî” ismi ile şifa dağıtan Rabbim!.. Âlemlere rahmet Efendimiz’in çektiklerinin, Eyyûb -aleyhisselâm-’ın sabrının yanında bu âcizinki anılmaya bile değmese de, Sen’in engin merhametin ve rahmetinden hiçbir şey kaçmaz. Zerreden bir hisse düştüyse bu kuluna, sıkıntılarımızı gider, oğluma, oğlum vesilesiyle bütün çocuklarımıza âcil şifâlar ihsân eyle!.. Kalkamayanlar kalksın, yürüyemeyenler yürüsün, konuşamayanlar konuşsun istiyorum. Allâh’ım, hayırlı ise, bütün kalbimle…
Gecelerin tadını, duâların hazzını tekrar hatırlatan Rabbim!.. Lutfettin, beni duydun, anlatmama izin verdin. Her şeyin Sen’de başlayıp Sen’de bittiğini, Sen var olduğun için derdin olmadığını anladım.
Ağladım, rahatladım.
Nefes aldım, Sana ne kadar muhtacım, yine anladım.
Beni bırakma Allâh’ım, bırakma beni!.. Beni, sakın kendime bırakma!.. Âmin.
YORUMLAR