Yeşil Şehir

Gökyüzünü çınlatan, Bilâlî sese doğru hızlandı adımlar… Beyaz entariler, siyah abayeler uçuştu. Sekînet, huzur ve cemal şehri burası… Nasip almak isteyen dev şemsiyeler de semâya kaldırmışlar ellerini…

Her mü’minin kalbinde gizliydi o mübarek eşiğe yüz sürebilmek için gereken şifre. Parola, “muhabbet”… O’nu seven, örnek alan, O’nunla yaşayan her mü’min, o raûf ve rahîm Rasûl’ün misafiridir. Bu dünyada ümmetini Ravza’da bekler, ukbâda ise Kevser Havuzu’nun başında… Abdestin nurlarından tanır onları… Simsiyah atların arasındaki beyaz alınlılar gibi…

Huzur şehrine geldim. Muhabbetle açıldı bütün kapılar… Mûtedil bir Medîne sabahı… Ravza’nın içine girebildim. Yeşil demirlere elimi değdirecek kadar yaklaştım. Mutluluk sarhoşuyum. Selâmlar, duâlar, ağıtlar birbirine karışıyor. Bütün yorgun gemiler, huzur limanında... Dalgalar durulmuş. Sâkin, yeşil bir deniz. Cennet bahçesi de yeşil.

Bu evin sahibi, Kureyş’ten kuru et yiyen bir kadının oğlu. Yetim, öksüz… Yabancılar azametli bir devlet reisi ararken O’nu sûretiyle ashâbından ayıramasa da; sîreti, insanlık şâhikası, Habîbullah, Safiyyullah, Nebiyyullah… Herkese kucak açtı, fark gözetmeden... Söz verdi ebediyete kadar “aman” dileyenlere mürebbî olmaya, şefaat etmeye… O’nun huzurunda her muhtaç, umduğunu bulur; bulduğunu alır. Bu mânevî ziyafetin yemekleri niyetlere göre ikram edilir.

Yeşil denizin feyz ve rûhaniyetine gark oluyorum. O’nun mübarek kademi hizasına kadar ilerliyorum. Cebrâil -aleyhisselâm-’ın teşrif ettiği yeşil demirli pencereye, ecdâdın kırmızı, yeşil çepeçevre nakşettiği yazılara, çinili motiflere, Hilye-i Şerîfe’ye dalıyorum. Secdelerde uyanıyorum. Derin bir sessizlik yavaş yavaş içine alıyor. Huşû ve huzur her yanımı kaplıyor. O’nun dizinin dibindeyim şu an... Öbür dünyada da aynı yerde olmayı istiyor, yalvarıyorum. Kelimeler nasıl âciz bu coşkuyu, bu huzur ve sükûneti anlatmaya… Sözler nasıl kifâyetsiz; secdelerdeki girdapları, sonsuzluğu aktarmaya… Ravza’nın havasını derin derin içime çekip, sevdiklerime götürmeyi istiyorum. O’nun âğûşundan ayrılınca bu hisleri muhâfaza edememekten korkuyor, bütün ömrüme yayabilmeyi diliyorum.

Kuş sesleri ferahlık veriyor. Farkındalar bulundukları yerin… Derken kanat çırparak insanların yanına iniyorlar. Güvercin ve serçeler, mâbedin dâimî bekçileri olmuş, kırmızı halılarda gezerek rızıklarını arıyorlar. Birinin ayağı sakat. Ama şikâyeti yok. Ravza’ya râm olmanın sevinciyle, benim gibi sekîneti, mutluluğu bulmuş.

Cennet bahçesinde secdeye yönelmemin ardından Kubbetü’l-Hadrâ’nın karşısında büyülenerek oturdum. Vedalaşıp ayrılırken Ravza’nın şanslı kedisiyle karşılaştım. Siyah-beyaz tüyleri, gözleri de yeşil… Onu sevdiğimi peçesinin arkasından seyreden kadın görevli “Vallâhi eziyeh!..” dese de aldırmadan devam ettim. Bir çocuk onu zemzem verdi. Kedinin kana kana içişini zevkle izledim…

Rabbim, Sevgililer Sevgilisi olan Habîb-i Ekrem ile bu dünyada buluşturdu, âhirette de mahrum etmesin. Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle