Yeni Moda: Zayıflama Hastalıkları

Şimdiye kadar çağımızın en önemli sağlık problemlerinden obezite hakkında epeyce yazılar yazmış ve bunun, teknolojinin getirdiği hayat anlayışıyla gün geçtikçe artığını ifade etmiştik.

Son 10-15 yıldır, dünyayı da, ülkemizi de saran bunun tam zıddı, yeni bir hastalıkla karşı karşıyayız. Buna ister “zayıf görünme hastalığı”; isterse “sıfır beden tutkusu” deyin. Her ne denilirse denilsin sonu, yeme bozukluklarıyla ortaya çıkan, güçlü bir tedavi gerektiren hastalıklara uzanıyor.

Toplumda kaslı erkekler ödüllendirilirken, diğer yandan bu ödül (!), zayıf genç kızlara da veriliyor. Hollywood’dan çıkma bir kavram olan “sıfır beden” anlayışı, özellikle genç kızlarda güzelliğin bir sembolü hâline gelmiş bulunuyor. Sıfır beden için kimisi 32, kimisi 34 beden diyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, yetişkin sağlıklı bir insanın beden kitle indeksi (BKİ) en az 18.5 olmalıdır. BKİ, vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun metre karesine (m2) bölünerek hesaplanır. Yetişkin fertlerde en küçük giysi bedeni olarak bilinen 36 bedenden çok daha küçük olan 32 beden olarak nitelendirilen “sıfır beden”, BKİ’nin 14-16 arasında olmasıdır ki, bu, son derece sağlıksız bir vücut ağırlığına sahip olunması demektir. Hâlbuki ağırlığın (kg), boy uzunluğunun (m) karesine bölündüğünde ortaya çıkan ölçü, en normal ölçüdür ki, bu 20-24.9’dur.

Bununla birlikte Dünya Sağlık Örgütü (WHO), haftalık kilo kaybının 500 gramla 1 kilo arasında olmasını öneriyor. Yapılan son bilimsel çalışmalar ve bilimsel toplantılardaysa, kilo kaybının haftalık maksimum 1,5 kiloyu aşmaması gerektiğine dikkat çekiliyor. Ergenlerde bir moda hâline gelen “sıfır beden” tutkusu, aslında sağlığı önemli ölçüde tehdit eden bir durum olarak karşımıza çıkıyor.

Ergen, kendini kanıtlama, kabul ettirme, beğeni toplama isteğinin en üst seviyede olduğu bir dönemi yaşar. Ergenlik dönemi, fizikî büyüme, psikolojik ve sosyal gelişimin olgunluğa eriştiği bir dönemdir. Özellikle genç kızlar, yaşıtlarınca beğenilen ince bir vücuda sahip olma isteğiyle, şuursuzca ve kontrolsüzce çevreden duyduğu çok düşük kalorili zayıflama diyetlerini uygulayabilmektedirler. Ancak bu durum, büyüme ve gelişmede duraklama, âdet yaşında gecikme ve âdet düzensizlikleri, iskelet sisteminin gelişiminde anormallikler gibi pek çok sağlık problemine sebep olabilmektedir.

Genç kızlar, sıfır beden uğruna zayıflama derdiyle uğraşırken, kadınlarımız da bilhassa yaz yaklaşırken zayıflama telâşına girerler. Rahatına düşkün bir toplumun kadınları olarak, kış boyunca yavaş yavaş alınan kilolar, ilkbaharla birlikte hemen verilmek istenir. Buna bağlı olarak da ortalık, başına “mûcize” kelimesi eklenmiş formül, bitki ve diyetlerden geçilmez hâle gelir. “Manken diyetleri”, “mûcize diyetler”, “şok diyetler” gibi hızlı kilo kaybına sebep olan, ancak uzun vâdede önemli sağlık problemlerine yol açabilen diyetler, medyatik ve ticarî amaçlar yüzünden sıklıkla gündeme gelmekte ve dikkatsizce kullanılmaktadır.

Özellikle, metabolizması yavaşladığından kilo vermesi zorlaşan kadınlar, duydukları her câzip kilo verme formüllerini kolayca kabullenebiliyorlar. Neticede en kıymetli yatırımımız olan sağlığımızı, zayıflama uğruna, en ucuza harcamış oluyoruz. Şuursuzca yapılan çok düşük kalorili, sağlıksız zayıflama diyetleri, ayrıca baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, yorgunluk, kalp ritminde bozukluk, tansiyon düşüklüğü, âdet düzensizlikleri, kabızlık, kansızlık, ciltte kuruluk, saç dökülmesi gibi pek çok sağlık problemine de sebep olmaktadır. Bu diyetler, ferdin metabolizma hızının düşmesine, diyetin bırakılması sonrasında hızla verilen kiloların geri alınması sebebiyle de fertlerin sürekli zayıflama diyeti uygular hâle gelmesine yol açmaktadır.

İnsanlar incelmeyi istediği gibi, buna en kolay ve kısa yoldan kavuşmak da istiyorlar. “Öyle bir ilâç olsun ki, alayım, iştahım kesilsin, hemen kilo vereyim.” istiyor. Hâlbuki kilo verme işi, egzersiz olmadan, yapacağı diyeti bir ömür hayatına geçirmeden, sabretmeden olacak bir iş değildir. Piyasada çeşit çeşit zayıflama hapları, bu istekleri karşılamak için imdada yetişmiş gibi görülse de maalesef câhilce ve şuursuzca kullananlardan dolayı ölümler bile meydana gelmektedir.

 

Üzücü Bazı Hâdiseler

İngiliz Selena Walrond, kilo verebilmek için internette satılan zayıflama ilaçlarından birini alır, hapı tavsiye edilen şekilde günde 5 kez kullanan Walrond, zehirlenerek hayatını kaybeder.

Kastamonu’da bir süredir zayıflama hapı (kırmızıbiber hapı)  kullanan 23 yaşındaki Nilay Dinçer, iki ay önce kusma ve ishal şikâyetiyle gittiği hastahânede hayatını kaybetmiştir. Soruşturma başlatan Sağlık Bakanlığı, muhteviyatında “sibutramin” maddesi bulunan ilâcı toplatmıştır.

Sağlık Bakanlığı tarafından yasaklandığı hâlde satışı devam eden “Lida” adlı zayıflama hapı yüzünden hayatını kaybeden Kanal 1’in bilgi işlem müdürü Ertan Geyik’in ardından bir başka acı haber, Burdur’dan geldi. 19 yaşındaki Ömer Burak Çarboğa adlı gencin, eczanelerde satışının yasak olduğu başka bir diyet hapı yüzünden hayatını kaybettiği iddia edildi.

AA muhabirinin verdiği bilgiye göre, Çakır Demirci köyü muhtarı Hasan Sinaplı, evinin mutfağında hareketsiz bulduğu eşi Fatma Sinaplı’yı (50) otomobiliyle Bartın Devlet Hastanesi’ne götürmek için yola çıktı ve 112 acil servis ekiplerine haber verdi. Yolda ambulansa alınan Sinaplı’nın muayenesinde hayatını kaybettiği belirlendi. Sinaplı’nın, birkaç gündür internetten satın aldığı altın çilek meyve ekstrasından üretildiği bildirilen zayıflama hapı kullandığı öğrenildi.

 

GÜNÜMÜZDE GÖRÜLEN YEME BOZUKLUKLARI

Bu tür bozukluklar, genellikle sosyo-ekonomik düzeyi yüksek âilelerde görülmektedir. Şişmanlıktan korkulması, genç kızlarda mankenlere özenti, gelişim problemleri, psikolojik faktörler en önemli sebepler arasındadır. Yeme bozuklukları, yediğinden suçluluk duyarak kusma, tiksinerek yememe veya bir daha yiyemeyecekmiş gibi aşırı yemeden dolayı açığa çıkmaktadır. En çok genç kızlarda görülmekle birlikte, manken, aktör ve hostes gibi dış görüntüsü ön plânda olan mesleklerde daha sık görülmektedir. Bilhassa modanın ve televizyonun çocuğu hâline gelmiş genç kızlarda özenti odaklı olarak yaygınlaştığı gibi son zamanlarda erkeklerde de görülmeye başlanmıştır. Yeme bozukluğu olan kişilerde homoseksüellik, aseksüellik, depresyon, anksiyete, kişilik bozuklukları ya da uyuşturucu madde kullanımı da beraberinde gelmektedir. Yeme bozuklukları, beyinde kalıcı hasarlar bırakabilmekte ve kilo kaybıyla birlikte beyin kütlesinde azalma ve beyindeki kimyasal reaksiyonlarda değişiklik yapabilmektedir.

 

YEME BOZUKLUKLARININ ÇEŞİTLERİ

Anoreksiya Nervoza

Bu hastalık, dilimizde “açlık hastalığı” ya da “manken hastalığı” olarak bilinir. Genellikle ergenlik döneminde başlamakta (ortalama 17 yaş), ama nâdiren 40 yaşın üzerinde de görülebilmektedir. Bu kişiler, zayıf olmalarına rağmen yemezler ve aç oldukları hâlde tok olduklarını söylerler. Çok düşük kalorili diyet tükettikleri için vücut ağırlıkları giderek azalır. Kısa sürede çok fazla kilo verirler, ağır sporlar yaparlar.

Buna rağmen kilo almaktan korkarlar, normal miktarda yemek yedikten sonra mide bulantısı ve şişlik hissederler. Özellikle kendilerine model aldıkları bir ünlünün kilosuna kavuşmak heyecanıyla gün içinde sık sık tartılırlar. Bütün bu takıntılar, beraberinde psikolojik ve biyolojik hastalıklar getirir. Mide, bağırsak hastalıkları, cinsel problemler, depresif, agresif ve hiperaktif kişilikler bunlardan bazılarıdır.

 

Bulimia Nervoza

Psikolojik kökenli bir hastalıktır. Yani anormal yeme alışkanlığı ile kendini belli eder ve daha sonra kilo almayı önlemek için kusar, laksatif ve diüretik ilaçlar alıp, lavman yaparak yediği yiyecekleri çıkarır. Genellikle ergenliğin son veya erişkinliğin ilk dönemlerinde görülmektedir. Bulimia Nervoza olan bir kişi, kısa bir zaman dilimi (yarım saat ile 2 saat arası) içinde binlerce kalorilik besin tüketip bunu kusma veya laksatif ilaç (müshil) kullanımı ile vücudundan atmaya çalışır. Yemek yediği sırada kendini kontrolden çıkmış gibi hisseder ve yemek yeme krizlerini herkesten gizli tutar.

Eğer kişi, her üç ay içinde kilo kontrolü amacı ile en az bir kez kusuyor, müshil veya idrar söktürücü ilaç alıyorsa, bulimia nervoza teşhisi konulabilir. Çoğunlukla bu kişilerde alkol, madde ve alışveriş bağımlılığı görülür.

Bulimia Nervoza hastalarında, kronikleşmiş boğaz ağrısı, tükürük bezlerinde, boyunda ve yüzde şişkinlik, dişlerde çürüme, mide ve bağırsak hastalıkları, potasyum dengesizliğine bağlı kalp krizi riski, kaslarda yorgunluk ve kramplar görülür. Yediğini çıkarmak için yapılan zorlamalar, yemek borusunda yırtılmalar ve mide delinmelerine sebep olur. Bulimia’lı kişi meselenin farkındadır, ama tekrar kilo alma korkusu ile tedavi görmek istemez. Tedavi süreci birkaç aydan birkaç yıla kadar sürebilir. Ancak tedaviden sonra da tekrarlaması muhtemeldir. Tedavi edilmezse, senelerce devam edebilir.

 

Atipik Yeme Bozuklukları

Yeme içmede kendine hâkim olamamak bir hastalık sayılmaktadır. Bunlar da Bulimikler gibi aşırı kalorili yiyecekleri birden tüketir, ama vücutlarından atamazlar.  Bu kişilerin kimlik duygusunda, duygu durumunda ve ilişkilerinde sürekli bir tutarsızlık vardır. Çaresizlik duygularını yenmek için beden ağırlığı, biçimi ve yeme davranışları üzerinde aşırı bir denetim sağlamaya çalışırlar. Bunu başaranlarda anoreksia nervoza, başaramayanlarda ise kontrolsüz yeme nöbetleri görülmektedir.

 

Binge Eating (Gece Yeme) Sendromu

Günlük enerjinin an azından % 25’ini akşam yemeği ile ertesi sabah arasında geçen sürede almaktadırlar. Bu durum, uyku bozukluklarına bağlı olabilir veya uyku apnesinin bir özelliği olarak da kabul edilebilir. O sebeple bu hastalar, gündüz uyuklar vaziyette dolaşırlar. Binge eating, bir psikiyatrik hastalıktır, depresif bir davranış ile karakterize olmasına rağmen gün içindeki seyirleri birbirinden farklılık gösterebilir. Kontrol edilemeyen aşırı yemek yeme nöbetleri vardır ve obezlerin neredeyse % 30’unda görülmektedir. Hasta, sabahleyin uyandığı zaman iyi durumdadır ve gün ilerledikçe rûhî durumu bozulmaktadır.

Yeme bozukluklarının tedavisi zordur. Mümkün olduğunca çabuk ve profesyonel yardım alınmalıdır. En iyi tedavi usûlü, tıbbî, psikolojik ve beslenme konsültasyonu içeren, kombine bir çalışmadır.

 

Orthoreksiya Nervoza

Yunanca “ortho”, yani “doğru” kelimesinden türemiş, yepyeni bir yeme bozukluğudur. Özellikle büyük şehirlerde beden sembolü ve bedeniyle ilgili takıntıları ağırlıklı olan, aşırı kaygılı ve takıntılı kişilik yapısında olan kişilerde sık görülür.

İngiliz Beslenme Bozuklukları Derneği (EDA), kanserojen madde içermeyen, hormonsuz ve katkısız besin tüketme takıntısı taşıyan, aşırı ve abartılı bir sağlık endişesi ve tam bir titizlik obsesyonu olan orthoreksiya’yı, çağımız insanının gelecekte en çok yakalanacağı bir yeme bozukluğu hastalığı olarak açıklamıştır.

Prof. Dr. Arif Verimli, “modern çağ hastalığı” olarak tanımladığı orthoreksiya ile ilgili şu bilgileri verir:

“Orthoreksiya nervozada kişi, her yediği yemeği abartılı bir şekilde kontrol eder. Ürünlerin ambalajlarını saatlerce inceler, o ürünün içinde kanserojen madde, hormon, boya, katkı maddesi olup olmadığına abartılı şekilde kafa yorar. Yiyeceklerin aşırı saf ve katkısız olmasına takıntılı bir titizlik içerisinde önem verir. Yemek konusunda inanılmaz sabit fikirlidirler ve yedikleri gıdada 1 mg katkı maddesi olması endişesi hayatlarını karartır. Bu yüzden pek çok gıdayı çiğ olarak yerler. Sağlıklı yemek yeme takıntısı, hayatlarına o kadar çok hükmeder ki, pek çok ürünü tüketmekten vazgeçer ve anoreksiya nervoza (yemek yememe bozukluğu) olduğu gibi kilo kaybetmeye başlarlar.” (bkz :http://www.saglikekibi.com/can/diyet-kilover/saglikli-zayiflamanin-temel-sartlari.html#ixzz1w0VAT6zR).

Yüce dînimiz, tam bir denge dînidir. Kulluk vazifelerimizi hakkıyla yerine getirebilmek için elbette dengeli beslenmemiz ve bedenimize hakkını vermemiz gerekir. Çünkü beden ihmal edilerek ruh, ruh ihmal edilerek beden mükemmel bir hâle gelemez!.. Bununla birlikte kulluk vazifemizi iyi yapalım diye yeme-içmede aşırıya gitmemiz, lüks ve israfa düşmemiz de doğru değildir.

PAYLAŞ:                

Nejla Bas

Nejla Bas

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle