Et, yumurta, peynir gibi proteinli yiyecekler; midede hazmı uzun süren gıdalardır. Tatlılar ve meyveler, midede fazla kalmadan bağırsağa geçerek birinci hazmını burada tamamlar. Su ise, midede vücut ısısına ulaştıktan sonra, doğrudan bağırsağa geçer. Demek ki, önce su içmeli, sonra birlikte yememek şartıyla meyve veya tatlı, sonra salata ve yemek yenmelidir.
İki çeşit yemek yeniyorsa, hafif ve sulu olanı ağır ve kuru olandan önce yemek tercih edilir. Önce yemek, sonra meyve veya tatlı yenirse, meyve veya tatlı hazmını tamamlamak için bağırsağa geçemez, midede mayalanır veya çürür ve gaz oluşturur.
İbn-i Sînâ; sabah ekmek yiyenlere, eti akşam yemeyi tavsiye edermiş. Ekmek ve et arasındaki vakit dilimi bu kadar uzun olmalıdır. Etle birlikte mutlaka ekmek yenecekse, önce ekmeği et suyuna batırarak yemeli, sonra et yemelidir.
Yemekten sonra su içince, aynı şekilde su bağırsağa geçemez, midenin genişlemesine, mide asidinin seyrelip zayıflamasına, hazmın uzamasına, zorlaşmasına ve bozulmasına sebep olur. Yemek arasında su içmek de doğru değildir, çünkü yemekte su içen, yemeği iyi çiğneyemez. Gerektiği kadar çiğnenmemiş yemek mideye, bağırsaklara ve dalağa ağır zarar verir.
Yemekten 1,5-3 saat sonra su içmek daha uygundur. Zaten 1,5-3 saat sonra midenin hazmı sona yaklaşınca, yani yemek ikinci hazma hazır hâle gelince insanın su istemesi normaldir. Su içmek için doğru zaman dilimi de budur. Ancak yemek kuru ise, o zaman çiğnenip yutulan her lokmadan sonra bir yudum su içmekte zarar yoktur. İsteyenler yemekten sonra birkaç yudum su içebilirler.
İyi bir sindirim için bazı bilgiler
Asitli ve nişastalı gıdalar; farklı öğünlerde yenilmelidir. Asitler, nişastanın sindirilmesi için gereken alkali ortamı nötrleştirirler ve sonuçta fermantasyon ve hazımsızlık ortaya çıkar.
Proteinli ve karbonhidratlı yiyecekler; ayrı öğünlerde yenilmelidir. Proteinli yiyecekler hazmedilmeleri için asidik ortama ihtiyaç duyarlar.
Her öğünde tek bir protein çeşidi tüketilmelidir.
Proteinli ve asitli yiyecekler de ayrı öğünlerde tüketilmelidir. Asidik yiyeceklerin asitleri, proteinin sindirilmesi için gereken asitlerin salgılanmasını engeller. Sindirilmemiş proteinler, bakteriyel ortamın oluşmasına yol açarlar.
Yağ ve proteinler; ayrı öğünlerde tüketilmelidir. Bazı yağlı tohumların sindirilmesi uzun saatler alabilmektedir.
Meyve şekeri ve proteinlerin ayrı öğünlerde tüketilmesi gerekmektedir. Meyvelerin yemekten en az 1 saat önce veya 2 saat sonra tüketilmesi gerekir.
Meyve şekeri ve nişastalı yiyecekler de ayrı öğünlerde tüketilmelidir.
Bunlara ek olarak aşağıdaki gıda gruplarını da aynı öğünde yememeye gayret etmeliyiz:
Süt ürünleri, her türlü et ürünleri, yumurta,
Birkaç inekten sağılarak karıştırılan süt,
Aynı cinsten iki farklı hayvanın eti,
Bir hayvanın eti ile bir diğerinin yağı,
Dana ile tavuk eti veya balık ile tavuk,
Karışık yağlar (Katı ile sıvı yağ ya da koyun ile tavuk yağı) (Tafsîlâtlı bilgi için bakınız: Daniel Reid, “Detoks”, Alfa Yayınları, İstanbul, 2007)
Günümüz insanı, modern hayatın beslenme şeklini belirlemesiyle birlikte daha çok karbonhidrat ağırlıklı, rafine yağlar, şekerler, unlardan, işlenmiş etlerden, bol glikozlu gazozlardan oluşan bir beslenme rejimi içinde…. Bu, aynı zamanda asit ağırlıklı bir beslenme olduğundan, obezite, kalp ve karaciğer hastalıkları ve diyabete davetiye çıkarıyor. Amerika’nın bu hastalıklarda başı çektiğini hatırlayalım.
Hamburgerleriyle cheesburgerleriyle, pizzalarıyla, patsolarıyla süregelen yeme kültürüyle ülkemizde de durum maalesef çok farklı değil!.. Bununla birlikte düğünlerde, otellerde, her türlü cemiyette self servis ikramlarının çeşitlerini artırarak devam etmesi de başka bir yaramız... Sanırım, çok yemeye teşvik için servis tabaklarının büyüklükleri de bu işin cabası...
Böyle mükellef bir davette, kabaran iştahıyla biraz ondan, biraz bundan diyerek, 3-5 kişiyi doyuracak kadar doldurulan tabaklar... Sonrasında vücuduna yazık eden zavallı bizler, bir gazozla daha da rahatlamayı umarken hazımsızlığımıza katkıda bulunduğumuzun farkında değiliz. Ya tabakta bıraktıklarımızla israfın hesabını da buna eklersek, beleş bir sofranın faturasını siz düşünün.
Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yeme-içmeye dair tavsiyelerini yeniden gözden geçirmeli ve sünnete uygun yaşamaya gayret etmeliyiz. Bütün yazdıklarımızı aslında şu hadîs-i şerîf ne güzel özetliyor:
“İnsanoğlu mîdesinden daha zararlı bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna belini doğrultacak birkaç lokma kâfîdir. Mutlaka yemesi gerekiyorsa; üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefes alıp vermeye bırakmalıdır.” (Tirmizî, Zühd, 47; İbn-i Mâce, Et’ime, 50)
YORUMLAR