Yavaş Şehir Hareketi
Slow food’un bir başka faaliyeti de “Yavaş Şehir” hareketidir. Doğası bozulmamış, dev marketleri olmayan, insanların kuyruk oluşturmadan alışveriş yaptığı, korna sesinin duyulmadığı, koşuşturarak bir yere yetişmeye çabalamadığınız, yediğiniz-içtiğiniz her şeyin doğal olduğu bir yer düşünün.
Etrafınızda rahatsızlık duyacağınız bir yapılaşmanın olmadığı, geleneksel mîmarînin korunduğu ve onlara gözü gibi bakan insanların bulunduğu bir yer hayal edin. Büyükşehirlerde yaşayan insanlara hayal gibi gelen bu yerler, dünya üzerinde slow food hareketinden ortaya çıkmış bir kentler birliği hareketidir.
1999 yılında İtalya’da otuz belediye bir araya gelerek yavaş şehir hareketinin ilk adımını atmıştır. Dünyada ilk “yavaş şehir”, İtalya’nın Toscana bölgesindeki Chanti şehridir ki, 1999 yılında bu unvanı almıştır. Türkiye’de “yavaş şehir” unvanını alan ilk yer Seferihisar’dır. Gökçeada, Taraklı, Akyaka ve Yenipazar da 2011 yılında “yavaş şehir” unvanı almıştır. Yerel değerlere sahip çıkan, çevreye saygılı hayat tarzını benimseyen bu şehirlerin, “yavaş şehir” unvanını alabilmesi için Yavaş Şehirler Birliği’nin koyduğu kriterlere uymak konusunda 59 şartlı sözleşme imzalaması gerekmektedir.1
Sözleşme şartlarından bazıları şunlardır: Kentteki geleneksel yapılar korunmalı. Yerel ürünler tüketilmeli. Yenilenebilir enerji kullanılmalı. Yerel ürünler satan dükkânlar desteklenmeli. Fast food restoranlar olmamalı. Organik ürünlerin üretimi ve tüketimini artırmak için çalışmalar yapılmalı.
Türkiye’deki Slow Food Birlikleri
Slow food dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de belli üyelere sahiptir. Bu üyeler, kendi bölgelerine yakın birliklere katılarak faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bu birliklere dünya çapında “convivium” adı verilmektedir.
Türkiye’deki conviviumlar; Kars, İzmir, Adapazarı, Iğdır, Ankara, Aydın, Ayvalık, Gaziantep, Bodrum, Samsun ve İstanbul’da oluşturulmuştur. Büyük şehirlerde birden fazla convivium bulunmaktadır. Meselâ İzmir’de Urla, Tire, Alaçatı; Çanakkale’de Bozcaada, Gökçeada; İstanbul’da Yağmur Böreği, Fikir Sahibi Damaklar ve Balkon Bahçeleri conviviumları gibi… Fakat Türkiye hâlâ bu konuda yeterli sayıda conviviuma sahip değildir. İnsanlarımızın tamamının GDO’suz, temiz, organik gıdaya ulaşmaları, şu an için pek de mümkün değildir. Slow food hareketi, bu konulara dikkat çekmekte ve toplumda olumlu bir baskı unsuru oluşturmaktadırlar.
Turizmin ülke ekonomisine katkısı, bugün her ülke tarafından bilinmektedir. Günümüzde turistler gittikleri ülkelerdeki yerel yiyecekleri tatmak ve geleneksel mimarîyi görmek için farklı bölgeleri ve ülkeleri gezmekte, o yöreye has her şeyi denemek istemektedirler. Turizm-mutfak ilişkisi gün geçtikçe daha da gelişmektedir. Slow food hareketini kabul edip uygulayan yöreler, bu tür turlara katılan turistler için de câzibe merkezi hâline gelmekte ve daha fazla turist çekmektedir.
Bugün uzmanların hemen hepsi, sağlıklı hayat için tüketilen ürünlerin saflığından, GDO’suz gıdaları tüketmenin faydalarından, çevre şartlarının insan sağlığı için öneminden, yemek yeme alışkanlıklarının insan sağlığına olumlu ya da olumsuz tesirinden bahsetmektedir. Bu misalleri daha da artırabiliriz. Bu söylediklerimizin hepsi slow foodun temel felsefesine uymaktadır.
Bu felsefeye -bilerek ya da bilmeyerek- uygun davranan kişilerin, eğer daha önceden ırsî bir hastalıkları yoksa, sağlıklı bir hayat sürdüreceklerini söyleyebiliriz.
Ayrıca daha önce de değinildiği gibi, mutfak-turizm ilişkisini iyi kullanabilen yöreler, bu sâkin hayatlarından, yemek tarzlarından ve bunları turistlere tanıtmaktan gelirlerini artıracakları için, ülke ekonomisine de katkıda bulunacaklardır. Çünkü günümüzde turistler gün geçtikçe deniz-güneş-kum sarmalından çıkarak kültür ve yemek turizmine yönelmektedirler. Bu sebeple slow food hareketi, bu tür turizm faaliyetlerine de imkân ve fayda sağlamaktadır.
Germiyan Köyü
(Türkiye’de slow food hareketine katılan ilk köy)
İzmir Çeşme’de bulunan köy, Türkiye’de ilk slow food hareketine katılan bir Türkmen köyüdür. Ekmeklerini katkısız doğal ekşi mayadan pişiren köy halkı, sebzelerini kendi tarlalarından getirmekte ve yemeklerini bu sebzelerle yapmaktadır. Köyde kesinlikle mevsimsiz turfanda ürünler kullanılmamaktadır.
Germiyan köyüne giderek slow food hareketiyle üretilen ekşi mayalı ekmeklere, kopanisti peynirine, hurma zeytinine, şekerci damat lokumuna, bazinara ve pirinçli mantıya ulaşabilir; slow food hareketi kapsamında üretim yapan dükkânlardan alışveriş yapabilirsiniz. Burası, bir Çeşme seyahati sırasında mutlaka uğranılması gereken bir köy…
Şöyle biraz düşünecek olursak, tabağımıza konan her yiyeceğin ayrı bir hikayesi vardır. Yani ortaya çıkan her ürün, o coğrafyanın özellikleri ile (toprak, su, bitki örtüsü gibi) o bölgeye ait insanın ekim, dikim, yetiştirme usûlleriyle bağlantılı olarak baştan sona benzersiz ve özeldir. Allâh’ın insana sunduğu bu tabiatı, doğru niyetlerle ve dürüstçe işleyerek insanlığa ikram etmek gerekir.
Yediklerimizin, içtiklerimizin nereden geldiğini bilmek, gereksiz pek çok şeyi bilmekten daha önemlidir. Bütün bunlar esasında geçmişimizden, kültürümüzden, geleneklerimizden gelen seslenişlerdir. Eğer doğru ağızlardan ve kaynaklardan, yeni baştan geçmişimizle buluşursak, slow food, farkında olmadan kendini içimizde bulacaktır.
1 www.yesilcevre.net; www.slowfoodanadolu.com
YORUMLAR