Ve başlar mûcize!
Tüm yarışlar kazanmayadır, tüm duâlar tek bir oluşa…
İki yürek vardır, üçüncüsünü bekleyen!.. Bir nefese adanır, tüm hayat!.. Çünkü onlar, adı “anne-baba” olanlardır. Artık aynı değildir yaşamak, kolay da olmayacaktır. Bir yüreğin çok derinlerinde, en emin yerde büyümesi beklenir.
“Sonra o özü sağlam ve emin bir karargâhta nutfe haline getirdik.” (el-Müminun, 13)
Sıcacık sevgisi vardır, O’nu şimdiden koruyan... Çok zor gelir, vuslatı beklemek... Tek bir kelimeyedir sabırsızlıklar…
“-Yavrucuğum” demektir, dillerin özlemi...
Zaman geçer. Küçük nefes de karşılıksız bırakmaz, bu büyük ve kökü «elest bezmi»ne dayanan sevdânın öyküsünü iyi bilir, ona bu canı vereni de... Ne de olsa yeni başlamıştır ayrılığı. Bilir, en mükemmel şekilde yaratıldığını…
“Sonra nutfeyi bir alaka (aşılanmış yumurta) şekline soktuk. Peşinden, alakayı, bir lokmacık et yaptık. Sonra bu bir lokmacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik, bu kemikleri etle kapladık. En sonunda da onu bambaşka bir mahlûk olarak teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir.” (el-Müminun, 14)
Ana-baba duâdadır, tüm hazırlıklar tamamlanır. Yeni bir mucize oluşur: Yeni bir nefes, taze bir yürek, parmak izine kadar özel kılınan bir güzelliktir, adı sanat olan... Yaratıcının kudretini sergilemek en kolay vazifesidir ve hayatı artık şifrelenir.
Bir doğuştur bu, gören gözlere ilham olan… Bir gözyaşı hak eder, şimdi damlamayı.. Sevgi ile atılan tohumlar yeşerir, yeni bir «halîfe» dünyayı şereflendirir!
Emek, artık hayatın diğer adıdır. Korkular, tebessümler O’nadır. Hamdler, yankılanır göklerde... Bu küçük âlemi onlara lutfedene.. Ana-baba doyasıya yaşarlar sıfatlarını… Hayaller değişir, adımlar başka yönedir. İki minik el, farklı kılmıştır geceleri, gündüzleri... Kuşlar, gözlerinden sakındıkları yavrularını selâmlamak için uçarlar. Kâinât yavruları için coşkuyla akar.
Ve büyür artık küçük gözler, saçlara düşen aklar kadar..
Mûcize tohumu oluşumunu tamamlamış, büyümüş, gelişmiş, yeni mûcizelere hazırlanmıştır.
Anayı, babayı, kıymeti, yalnızlığı, ağlamayı, Yaratan’ın güzelliğini anlamıştır.
Ve bir gün gelir...
Bu sevda yolculuğu, bu şanlı mûcize, körelmeye mahkûm, nankör bir kurşun ile katledilir…
Şimdi acılar aşılanır, yangın yeri olan yüreklere... Zaman-mekân dünyayı daraltır, amansız gelen hüzne bulanır bedenler... Çünkü bir “insana” kıyılmıştır, hem de değerini sormadan...
“-Hadi! Nerdesiniz, gelin gücünüz yeterse yapın bu mûcizeyi!” der gibi, içten içe feryatlar vardır kâinatta…
Gökler titrer bu acıya…
“…Kim; -bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan (haksız yere)- bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur.” (Mâide, 32)
Allâh’ın kutlu halîfesi, her ânıyla bir mûcize, artık bu fânî âleme vedâ etmiştir. Kim katlanabilir ki, bu çaresizliğe?!..
Ve tek bir şey kalır geriye…
O’nu emanet veren ve O’nun sahibi olan, sabrın Yaratıcı’sına sığınma...
Tuğçe TÜTÜNCÜ
YORUMLAR