Yâkub Peygamber’in Ekmeği

İlkokul yıllarımda okulun çevresinde omzunda heybesiyle bir satıcı dolaşırdı. Bu ne bir simitçi, ne de bir pamuk şekerciydi.

“-Leblebiii, keçiboynuzuuu!” diye bağıran Leblebici Kâmil Amca’dan başkası değildi.

Her ne kadar sokak satıcılarından bir şey almama izin verilmese de başkaları alırken Kâmil Amca’ya yaklaşır ve heybesinden çıkardığı keçiboynuzlarına dikkatle bakardım. O kahverengi odun parçasına benzeyen yirmi-yirmi beş cm uzunluğundaki keçiboynuzlarının tadını merak ederdim.

Şurası bir hakikat ki, teknolojinin pek gelişmediği o yıllarda, çocuklara atıştırmalık olarak bu son derece faydalı, tok tutan, yüksek kalorili yiyeceklerin satılması, takdiri çoktan hak ediyor. İşte bu bile ecdâdımızdan gelen kültürel mîrasımızın küçük bir misâli.

Ülkemizde birkaç yüzyıl öncesine kadar tatlı yapımında çoğunlukla harnup kullanılırdı. Sonraları beyaz şeker üretiminin başlamasıyla bu kültür ve sağlıklı beslenme yapısı değişerek yerini beyaz şekere bıraktı. Yıllar içerisinde harnup, beslenmedeki ehemmiyetini kaybetti. Çeşit çeşit hazır gıdalar, bütün süpermarketlerde insanın hizmetine sunulurken, tabiî beslenme gelenekleri ve alışkanlıkları da yavaş yavaş ortadan kalktı.

Son birkaç yıldan beri tekrar eskiye dönüş yolları aranmaya başlandı. Organik ürünlere talep arttıkça, harnup da bu dönemde tekrar değerini bulmaya başlayan ürünlerden olacağa benziyor. Şimdi harnubu yeniden tanıma zamanı…

Türkçe adı: Keçiboynuzu, halk dilinde “Harnup” olarak da kullanılır.

Latince adı, Ceratonia Siliqua; İngilizce Carob, St. John’s Bread, Almanca Johannisbrot. Yâkub Peygamber’in çölde ekmek bulamayınca ekmek yerine yediği bir meyve olmasından dolayı, hem İngilizce, hem de Almanca’daki ismi; “Yâkub Peygamber’in Ekmeği” mânâsına geliyor.

Keçiboynuzu, baklagiller familyasından, tabiî olarak Akdeniz ikliminde yetişen ve baklaları yenen, her dâim yeşil kalan, maki türü bir ağaçtır. Harnup, yeryüzünün en eski bitkilerinden olup yaklaşık beş bin yıldan beri bilinmektedir. Anavatanı Güney Anadolu, Suriye, Kıbrıs, Yunanistan, İspanya, Fas, Tunus, Cezayir, Filistin ve Libya olup memleketimizde, Antalya, Mersin, Silifke, Datça dolaylarında yaklaşık bin beş yüz kilometrelik sahil şeridinde yetişmektedir.

Keçiboynuzu ile ilgili şöyle bir kıssadan bahsedilir:

Lokman Hekim, bir gün Anadolu’nun güneyindeki insanların dertleriyle ilgilenmek üzere yola çıkar. Toroslar’dan aşağıya inip Akdeniz’e doğru ilerlerken limon ağaçlarını görür. Orada yaşayan insanların sağlıklı olabileceğini düşünerek yoluna devam eder. Bu defa da yolun sağının-solunun keçiboynuzu ağaçlarıyla örtülü olduğunu görür. Orada durup yanındakilere:

“Buranın insanlarının bana ihtiyacı olmaz!” diyerek geri döner.

Bu rivayet, keçiboynuzunun sağlığa faydaları konusunda anlatılır durur.

Harnup ağacı, ilk on beş yıl hiç meyve vermeyen bir ağaçtır. Yetişkin bir ağaç bin kiloya (bir ton) kadar meyve verebilmektedir. Tohumlarından zamk yapılır, kâğıt ve mobilya sanayiinde kullanılır.

Keçiboynuzu meyveleri, önce yeşil, tam olgunlaştıktan sonra parlak kahverengi olur. Görüntüsünden dolayı keçiboynuzu adı verilmiştir. Meyveleri Temmuz’da olgunlaştıktan sonra Ağustos ayında hasadı yapılır. En fazla İspanya’da üretilen keçiboynuzu İtalya, Fas, ABD, Güney Afrika’da da yetiştirilmektedir.

Dünya yıllık keçiboynuzu üretimi, yaklaşık yüz elli bin tondur. Bunun %10’u ülkemizde gerçekleştirilir. Yani Türkiye’de on beş bin ton yıllık üretim yapılabilmektedir.

Keçiboynuzu, sanayide tamamı kullanılan değerli bir üründür. Olgunlaştığı ilk tazelikte çok tatlı bir özelliğe sahiptir. Bu tat, keçiboynuzu ağızda ezilirken bal gibi akan sıvıdan kaynaklanır. Keçiboynuzu, kurutularak da tüketilebilir. Çekirdekleri ilâç ve kozmetik sanayiinin hammaddesidir. Pekmez yapımında kullanıldıktan sonra, çıkan atık kısmı yem fabrikalarında değerlendirilir.

 

Keçiboynuzu Çekirdeği Mûcizesi

Bitkiler arasında çekirdeği en sert olanlardan biri de keçiboynuzu çekirdeğidir. Allah Teâlâ, dünyadaki bütün keçiboynuzu çekirdeklerini, istisnasız aynı ağırlıkta yaratmıştır. Bir keçiboynuzu çekirdeğinin her biri, 0.2 gramdır. Şekli, boyutu, nasıl olursa olsun fark etmez. Bu sebeple, eski dönemlerde ağırlık birimi olarak da kullanılmıştır.

On altı adet keçiboynuzu çekirdeği, “bir dirhem”e eşittir. Bugünkü ağırlık birimlerine göre ise, beş adet keçiboynuzu çekirdeği “bir gram” gelmektedir. Ayrıca 0.2 gram bir karat ağırlığına eşittir. Karat, Yunanca keçiboynuzu mânâsına gelen Ceratonia kelimesinden gelir. Günümüzde elmasların değerini anlatan “karat” ifadesi buradan gelmektedir.

 Eskiden bir satıcı, iki dirhemlik (otuz iki çekirdek) bir şey satarken, eğer bir çekirdek fazladan atarsa, malı alan için bu büyük itibar demekmiş. Eğer alıcı iyi giyimli biriyse, satıcı ona saygı olarak -iki dirhem karşılığı koyduğu 32 çekirdeğe ek olarak-:

“-Bu da benden!..” diye bir çekirdek eklermiş. İşte bu yüzden iyi giyinenlere:

“-İki dirhem bir çekirdek!..” denirmiş.

 

Keçiboynuzunun İnsan Sağlığına Faydaları

Uzman kimyager İbrahim Saraçoğlu’ndan faydalanarak elde ettiğimiz bilgileri özet olarak paylaşmak istiyoruz.

Keçiboynuzunun içerdiği gallik asiti, insan sağlığı üzerinde öyle tesirleri olan bir maddedir ki, insan bunu öğrenince mutfağından eksik etmek istemiyor. Gallik asit, çok yönlü bir maddedir. Bu maddenin özelliklerini artıran ve takviye eden keçiboynuzunda bulunan “promotor maddeler”dir.

Saraçoğlu, gallik asitin özelliklerini ise şöyle sıralıyor:

“Ağrı kesicidir, alerjiye, astıma, bronşite, mikroplara, kansere, çocuk felcine karşı koruyucudur. Bakteri ve serbest radikalleri yok edicidir. Karaciğeri toksinden arındırıcıdır, bağışıklık sistemini güçlendiricidir. Antiseptiktir ve bronş genişleticidir.”

Saraçoğlu, günümüz hayat şartlarında mâruz kaldığımız elektromanyetik kirlilikle vücuda giren radyasyonu dışarı atma özelliğine sahip keçiboynuzunun, yediden yetmişe herkesin günlük vitamin ihtiyacını karşılama özelliğine sahip olduğuna dikkat çekerek:

“-Akciğer ödemine karşı keçiboynuzunun desteği, bulunmaz bir imkândır. Keçiboynuzu, akciğer kanserini önleyen mükemmel bir meyvedir. Ancak, akciğer kanserine yakalanmış olanlar için tedavi etme gücü çok zayıftır. Balgam söktürücü özelliği ve astıma karşı olan tedavi edici gücü çok fazladır. Sigara içenler, keçiboynuzuna başladıktan bir-iki gün sonra nasıl balgam çıkardıklarını hayretle gözleyeceklerdir.” diyor. (Devam edecek)

PAYLAŞ:                

Nejla Bas

Nejla Bas

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle