Âlemlerin Rabbi, yeryüzünü, içindeki canlılarla birlikte yaratmış ve aralarında muhteşem bir denge kurmuştur. Bu mükemmel nizamla birlikte meleklerin vasıflandırmasıyla, “yeryüzünde kan dökecek, fesat çıkaracak” insanoğlunu; “halîfe” misyonuyla yaratmıştır. Hiçbir canlıya vermediği akıl, irade ve kıymeti insana verip onu, yaratılmışların en şereflisi kılmıştır.
Yaratılıştaki bu mükemmellik, insanoğlunun fizikî/biyolojik yapısında da mevcuttur. Bu mûcizevî organizasyon ve işleyiş sistemi, irili ufaklı bütün bedenlere yerleştirilmiştir. Hızla akan günümüzde bunu tefekkür edecek kadar vakit bulamasak da bir bebeğin doğumu, dikkatimizi bu mûcizevî işleyişe yeniden çeker. Nitekim bir milyon tanesi bir araya getirildiğinde iğne ucu kadar yer kaplamayan hücrenin bir tanesi, annenin bedeninde tutunur ve bölünerek çoğalmaya başlar. Cüssesinin minikliği yanında yeni bir beden için kan, kemik ve sinir hücresinin temeli olarak çoğalmaya başlar. Meselâ bacaklara yürüme ve koşma için kas hücresi, damarlara oksijen ve mineral taşıma için kan hücresi, vücudu dışarıdan gelen mikroplara karşı koruma ve sarma için birbirine kenetlenen deri hücresi oluşturma vazifesini üstlenir.
Hızlı Haberleşme
Vücuttaki hücreler arası iletişimi, vücudun tamamını saran sinir ağları yapar. Sinir ağları, sinir hücrelerinin trilyonlarcasının birleşmesiyle oluşur. Bu sinir ağları üzerinde ilerleyen elektriksel sinir uyarıları vardır. Bu uyarılar, bir bölgeden diğer bölgeye haber taşırlar. Bu yolculuk öyle hızlı gerçekleşir ki, örneğin kol kasılmak istediğinde beyinden bir elektrik sinyali yola çıkar. Sinyal önce omuriliğe uğrar, oradan mesajın iletilmesi gereken organa gider ve kol kasılır. Bütün bu haberleşme ve işbirliği, saniyenin binde biri zaman diliminde olur. Olağanüstü bir hızla, vücudunuzun her bölgesinden, durmaksızın beyne haber gider. Elimize aldığımız bardağın ağırlığı, suyun sıcaklığı vs. şeklinde bütün bilgiler süratle beyne gider, beyin gelen bilgileri değerlendirir ve gereğini organlara iletir, organlar da yapılması gerekeni gerçekleştirir.
Güvenlik Mekanizmasının Hızı
Bir de isteklerin beyne gitmeyip omuriliğe gittiği durumlar vardır ki, buna “refleks” denir. Meselâ bir tehlike anında göz kırpmak, elimizin aşırı sıcak bir maddeye değer değmez hemen geri çekilmesi gibi… Bunlar gibi kontrol edemediğimiz, yani isteğin hızlı bir şekilde beyne gitmeyip daha üst bir hızla omuriliğe ulaşarak organa geri dönmesi gibi.
Refleks, Allâh’ın vücudun korunması için yarattığı özel bir güvenlik mekanizmasıdır. Allâh’ın ilhamıyla sinir uyarıları, vücudumuzda saniyede yaklaşık 9 kilometre gibi bir hızla ilerler ve bizleri birçok tehlikeden korumaya çalışır.
Sindirim Sisteminin Fonksiyonu
Vücudumuz için gerekli olan yiyecekler, sindirildikten sonra vücut hücreleri onları kullanmaya başlar. Gıdaların içindeki şeker; hücrelere yakıt sağlar, enerji verir. Etin içindeki protein, hücrelerin gelişmesi, yani vücudun büyümesinde kullanılır. İşe yaramayan kısımlar ise vücuttan atılır. İşte bütün bu faaliyetler, sindirim sisteminde gerçekleşir. Mide, bağırsak, pankreas gibi organlar, sindirimde rol alır. Tıpkı petrol rafinerilerine gelen hammaddenin, makineler tarafından işlenerek kullanılır hâle getirilmesi gibi…
Vücutta sindirim işleminin gerçekleştiği bu yol, toplam 10 metre uzunluğundadır. Bu ise, ortalama bir insan boyunun 6-7 katı bir uzunluktur ki, bu bedene kıvrımlar şeklinde muntazam bir şekilde yerleştirilmiştir.
Kanın Damarlardaki Yolculuğu ve Yük Taşıma
Kan damarları da sinir ağları gibi vücudun her noktasını dolaşır. Hattâ damarlar o kadar uzundur ki, uzunluğu yaklaşık 100 bin kilometreyi bulur. Bu uzunluk da ortalama 1.70 cm olan insan vücuduna muntazaman yerleştirilmiştir.
Kan damarları ile hücrelerin ihtiyacı olan gıdalar; oksijen, yağ ve amino asitler vazifeli olan hücrelere taşınır. Bu taşıma sisteminde hiçbir zaman hata olmaz. Her madde ilgili hücreye, doğru zamanda ve miktarda ulaşır. Aksi olsaydı ve bir hücreye oksijen yerine yağ gitseydi, bu o hücrenin ölmesine sebep olurdu. Bu taşıma sırasında kan, karbondioksit gibi atık maddeleri de toplar ve vücuttan dışarı atılmasını sağlar. Bir mânâda kan, çöp öğütücü olarak da fonksiyon görür. Her gün 100 trilyon hücreyi defalarca gezerek hem ihtiyaçları olan gıdaları bırakır, hem de onların fazlalıklarını toplar. İçinde taşıdığı maddelerin hepsinin ne olduğunu, hangi işte kullanıldıklarını ve nereye bırakılmaları gerektiğini çok iyi bilir.
Kan, aynı zamanda vücudun haberleşme için kullandığı yollardan biridir. Kanın içinde vücudun bir bölgesinden diğer bölgelere haber taşıyan haberciler bulunur. “Hormon” adı verilen bu haberciler, şuurlu hareket eden postacılar gibi taşıdıkları mesajı hiç hata yapmadan ilgili organa götürürler. Vücudun gelişmesi, susaması, terlemesi, kokuları algılayabilmesi, gibi birçok önemli faaliyet, bu mesajların doğru taşınmasıyla gerçekleşir.
Kandaki Askerler
Vücudumuz her gün birçok bakteri, virüs ve mikroba karşı mücadele eder. Bunların vücuda girmesi başlangıçta büyük oranda engellendiği hâlde, vücudumuzda bu mikroplarla mücadele etmek için özel savunma hücreleri de bulunmaktadır.
Bu hücreler, kanın içinde hareket ederler. Vücudun herhangi bir yerine düşman saldırısı olduğunda kan damarları vasıtasıyla her yere ulaşıp kolaylıkla savaşırlar. Meselâ dilin arkasında bulunan bakterilerin vazifesi, midedeki zararlı mikropları öldürmektir. Bunun için öncelikle bakteriler yeşil yapraklı gıdaların içinde bulunan “nitrat” adlı maddeyi dilin arkasında “nitrit” adı verilen başka bir maddeye dönüştürür. Devamında ağızdaki tükürük, nitritle birleşip mikrop öldürücü tesiri olan bir başka maddeye dönüşür. Böylece dilin arkasındaki bakteriler sayesinde ağızda mikrop öldürücü bir madde oluşur. Mikroplar, vücuda girip hastalıklara yol açmadan daha ağızdayken öldürülür.
Dünyanın En Güçlü Pompası
Dünyanın en güçlü pompası olan kalp, dakikada ortalama 70 kez pompalama yapar. Normal bir hayatta 300 milyon litre kan pompalar. Bu miktar kan, 10 bin adet petrol tankerine karşılık gelir. Her insanın yumruğu büyüklüğünde olan kalp, bu faaliyeti, gece-gündüz yorulmadan, ısınmadan yapar. Bir gün içinde vücudumuzdaki kanın 1000 defa tam devir yapmasını sağlar.
Kalbin sol tarafındaki pompa, daha güçlüdür ve temiz kanı vücuda pompalar. Sağ tarafındaki ise daha zayıftır ve kirli kanı, akciğerlere doğru pompalar. Kalpten akciğerlere doğru olan bu yolculuk kısa sürelidir. Bu sebeple “Küçük Dolaşım” olarak adlandırılır. Diğeri ise, “Büyük Dolaşım”dır.
Kalp bu büyük faaliyeti icrâ ederken kendi bakımını da kendisi yapar. Kalbin dışı iki katlı zardan oluşan bir kılıfla kaplıdır. Bu iki zar arasında kaygan bir sıvı bulunur. Bu sıvı, motor yağı vazifesi görerek kalbin kolay çalışmasını sağlar.
Güç İstasyonları
Vücudun güç istasyonları, kaslardır. Vazifeleri enerjiyi güce çevirmektir. Bunu gece gündüz durup dinlenmeden yerine getirirler. Meselâ kalp ve mide kasları, hiçbir çaba harcamadan çalıştığı hâlde iskelet kasları, istek dâhilinde çalışır. Bu kaslardan vücudumuzda 650 tane vardır. Biz hareket ettikçe kemiklerle birlikte kaslar da kasılır ve gevşer.
Kasları, kan damarları ve sinirler çalıştırır. Kan damarları aracılığıyla kaslara oksijen ve gıda gelirken sinirler aracılığıyla da kasın hareket etmesi sağlanır. Kaslar, büyük bir uyum içinde çalışır. Meselâ güldüğümüzde yüzümüzde aynı anda 17 tane kas birden çalışır. Eğer bunlardan bir tanesi kasılmasa veya işini yanlış yapsa gülümseyemeyiz. Yüzümüzde mimik yapmakla vazifeli, toplam 28 ayrı kas vardır. Bu kasların bir arada kasılmasıyla binlerce farklı ifade oluşur: Kızgınlık, şaşkınlık, sevinç, gülümseme gibi…
Aynı şekilde vücudumuzdaki diğer kaslar da büyük bir uyum içinde çalışır. Meselâ tek bir adım atmak için ayaklarımızda ve sırtımızda bulunan 54 kas, aynı anda çalışır.
Vücudun Kliması
Her gün farkında olmadan yaptığımız işlerden biri de nefes alıp vermektir. Nefes almak, vücuttaki hücrelerin oksijenle beslenmesi demektir. Hücreler, eğer oksijenle beslenmezlerse yaşayamazlar. Ancak çok kısa bir zaman nefessiz kalabilirler. Bu süre uzarsa, hücrelerin ölmesiyle birlikte vücut da ölür.
Nefes alınmasıyla birlikte burna dolan hava, temizlenmeye başlar. Özel bir klima gibi burnun içinde filtre fonksiyonu gören tüycükler; kirli, sıcak, soğuk ya da nemli havayı akciğerler için uygun hâle getirir. Bu tüycükler sayesinde solunan hava süzülür, temizlenir, nemlendirilir, ısıtılır ve içindeki bakterilerden arındırılır. Burundaki bu küçük tüycükler sayesinde her gün yaklaşık olarak 20 milyar yabancı maddeye karşı vücudumuz korunmaktadır.
Burunda temizlenen hava, solunumun bir sonraki aşamasında vücut içinde yol alarak nefes borusuna gelir. Solunan havanın içinde hâlen bulunan zararlı maddeler, akciğerlere ulaşmadan önce bir kez daha güvenlik kontrolünden geçirilir. Bu güvenliği sağlayan yer, bütün solunum yollarının yüzeyini kaplayan kaygan bir tabakadır. Bu tabakaya “Mukus Tabakası” adı verilmiştir. Bu tabakayı oluşturan mukus maddesi, havayla birlikte solunan toz gibi küçük maddeleri tutarak akciğerlere girmesini engeller.
Ancak yabancı maddelerin yalnızca tutulması yetmez, aynı zamanda vücuttan atılması gerekir. Bunun için de bir başka güvenlik mekanizması nefes borusunun iç yüzeyini kaplayan Silya adındaki tüycüklerdir. Bu tüycükler, nefes borusundan yukarıya doğru tıpkı buğday başakları gibi ağzımıza doğru sürekli hareket ederler. Bu hareketleri sayesinde yabancı maddeleri tutan mukus tabakası da nefes borusundan yukarıya doğru ilerler. Bu yabancı maddeler, yukarı doğru çıkıp boğazımıza geldiklerinde tabiî olarak bir yutma hissi oluşur. Böylece bize zarar verecek yabancı maddelerin tümü yutularak mideye iletilir ve mide asidinde parçalanıp yok edilir.
Nefes aldıktan sonra akciğerlerdeki temizlenmiş hava, akciğerlerden kan yoluyla vücudun en derinindeki hücrelere kadar gider ve onları besler. Aynı zamanda hücrelerdeki atık madde olan karbondioksiti alır. Biz nefesimizi geri verirken de hücrelerden toplanan bu karbondioksiti vücudumuzdan dışarı atar.
Vücudun Filtresi
Her bir böbrekte bulunan bir milyon civarındaki filtre, bir günde yaklaşık 200 litre kanı süzer ve günde ortalama 1,5 litre idrarla zararlı maddeleri vücuttan uzaklaştırır.
Vücuttaki her organ ve her hücre, akıl almaz bir hız ve mükemmellikle uyum içinde çalışır. Kan, hücrelerin ihtiyacı olan gıdaları sürekli taşır, mide ve bağırsaklar bu gıdaları küçülterek hücrelerin kullanabileceği hâle getirir. Sinir hücreleri, vücudun her yerine uyarılar gönderir. Beyin bu uyarıları değerlendirir ve organlar, kendilerine verilen görme, işitme, tat alma emrini yerine getirir. Bu organizasyon yetişkin vücudunda da çocuk vücudunda da hattâ prematüre bebek vücudunda da aynıdır. Yalnızca milimetrik ölçüler farkıyla…
Sübhânallâhi ve bihamdihî, Sübhânallâhi’l-Azîm.
YORUMLAR