Şeyh Efendi, iskeleye kadar gelip bizzat uğurladı gemiyi. Kaptan:
“-Efendim, duâ ve himmet buyurun!” dedi endişeyle ufka bakarak...
“-Ne için?” dedi Şeyh…
“-Fırtına çıkarsa, geminin dümenini sıkı tutmaya gücüm yetsin.”
Gülümsedi Şeyh, gözleri iki büyük umman:
“-Rüzgâr eser kaptan, deniz dalgalanır, gemi pusulaları şaşar. Sen gönle bak, orada rüzgâr esmesin, deniz pürüzsüz bir şekilde uzansın göz alabildiğince… Gemi de akıp gitsin suyun üzerinde hızla!..”
“-O nasıl olacak efendim?” dedi kaptan, anlamamanın çaresizliğiyle kıvranarak, “Rüzgârları Hak Teâlâ estirir?”
“-Kapıları, pencereleri kapat!” dedi Şeyh, “Böylece rüzgâr gönle girmesin…”
Kaptanın gözleri iri iri açıldı:
“-Nasıl efendim nasıl, kapı ne, pencere ne?!”
“-Gönlün cidarlarında (duvarlarında) açılan kapı ve pencereler, hep aşksızlıktandır evlâdım… Hakk’ın sevgisini unutmakla, ihmal etmekle, zâyi etmekle ve hattâ nâ-ehil olana saçıp savurmakla incelir incelir de gönül; gözenekler açılır, sağında solunda…”
Gözleri dolmuştu kaptanın, eli-ayağı titriyordu. Çünkü bilmiyordu bu delik deşik gönülle fırtınadan nasıl sağ çıkacağını… Nasıl tamir edilirdi ki gönül harâbiyeti? Nasıl mâmur olurdu ki gönül?..
“-Kum gibi olmak lâzım!” dedi Şeyh, “Suyu içerken doyumsuz, dalga karşısında kıpırtısız ve ateşe girince cam, üflenince çeşm-i bülbül…”
Kaptanın telaşlı çabasını görün, nasıl da eşleştiriyor zihninde suyu mârifetullah ile, dalgayı belâ ile, ateşi aşkla, nefesi emre itaatle…
“-Değil, değil!..” dedi Şeyh, sildi kara tahtayı eliyle:
“-Su nîmetlerdir, nîmetler karşısında doyumsuz olacaksın. Az bir nîmetle doyup kanmayacaksın, o nîmete bakıp aslını merak edeceksin; daha, daha, daha diyeceksin…
Dalga vesveselerdir, her gönle gelen fikre kapılmayacaksın. Dalga gelir gider, vesvese de gelecek, sen ona kulak vermeyeceksin. Dinle ve sil, aleviyle tutuşma… Üfle sönsün.
Ateş istîdatlardır; evet evet, kişinin istidâdı kendi yangınıdır. Kum gibi girecek, cam gibi çıkacaksın.
Bu ameliyeyi hafife alma; zordur enfüsî emirleri yürürlüğe sokmak, uygulamak… Dağların yüklenmekten çekindiği şey budur. Hep hatırda tut; nefsâniyete karşı tavizsizlik ve dünyevîliğe karşı müstağnîlik, iki pratik ilâhî tavsiye… Buyurdu ki; «Herkes gibi olursan doğru yoldan şaşarsın!» Sana has olan yanlarını, sıradanlığa feda etme…”
“-Çeşm-i bülbül, peki?”
“-Sevmek.” dedi Şeyh ona... “Allah Teâlâ’yı şânına lâyık biçimde sevmek… Nefes O’ndandır ve ancak çok yüksek ateşte cama dönüşmüş kum, nefes karşısında şekil alır. Dönüş!..” dedi, Şeyh…
YORUMLAR