Veliye Tur

“1980 Askerî Darbesi” sebebiyle yurt dışına çıkmak mecburiyetinde kalmıştık. Beyim, Millî Selâmet Partisi Umûmî İdâre Heyeti (MKYK)  âzâsıydı. Bu partinin milletvekilleriyle birlikte, umûmî idâre heyeti mensupları hakkında da toptan tevkif (tutuklama) kararı alınmıştı.

Daha önce “12 Mart Muhtırası”nı müteâkiben, Eskişehir Askerî Mahkemesi’nde muhâkeme ve yedi seneye mahkûm olmuş bulunan zevcim, askerî mahkemelerin kumandan emriyle hareket ederek adâletsiz kararlar verdiklerini görmüş ve bu tecrübeyle yeniden bir askerî mahkeme önüne çıkmak istememişti. Bu, şüphesiz adâletten değil, adâletsizlikten bir kaçış olacaktı.

Bu sebeple değişik bir isimle (Ahmet Uğur) bir pasaport temin edip mâceralı bir şekilde yurt dışına çıkmıştı. Kısa bir müddet sonra bizi de yanına aldırmış ve Almanya’da ikametimize müsaade edilmediği için İngiltere’ye intikal etmiş bulunuyorduk.

* * *

O zamanlar İngiltere’de dört televizyon kanalı vardı. Bu kanallarda Türkiye ile ilgili olarak nâdiren bir habere rastlanabiliyordu. Onlar da fevkalâde ehemmiyetli siyâsî hâdiselerdi. Fakat günün birinde bir İngiliz kanalında, Samsun yolunda vâkî olan fecî bir trafik kazası gösterildi. Pek çok kimsenin can verdiği bu kazayı, bir tesâdüf eseri seyretmekte olduğum televizyonda görünce, biraz da gurbetin âmil olduğu melâl dolayısıyla ziyadesiyle üzülmüş ve ölenlere rahmet dileyerek bir Fâtiha okumuştum.

Televizyon denilen âlet ortaya çıkmadan önce insanlar, böyle bir kazaya hayatlarında belki bir, belki iki defa şâhit olur ve gördükleri manzaranın tesirini yıllarca muhafaza ederlerdi. Televizyonun bu gibi fâciaları her gün göstermesiyle onlar artık efâl-i âdiye (sıradan olaylar) hükmüne girmişlerdir. Orada bulunup da vak’aya şâhit olunmuşcasına bir “vah vah” demekle iktifa olunmakta ve tesiri de çabucak zâil olmaktadır.

Lâkin o gün ben, ihtimal gurbet dolayısıyla meşbû (dolu) bulunduğum melâl (hüzün) sebebiyle bu trafik kazasına, vak’a mahallinde bulunup hâdiseyi müşâhede edenler derecesinde bir teessür duymuştum.

Ertesi gün gazetede bu vak’anın tafsîlâtına şâhit olunca, aşırı teessürümün sadece gurbet şartlarından doğmadığını ve bir hiss-i kablel vukû (olmadan önce bir şeyi hissetmek) neticesinde olduğunu gördüm.

O zamanlar Londra’ya sadece “Hürriyet Gazetesi” geliyordu. O da bir gün tehirli olarak elimize geçerdi. Türkiye’den bir haber almak ümidiyle, Türkiye’de yüzüne bile bakmadığım o gazeteyi, muntazaman tâkip ediyordum. Ertesi gün aldığım Hürriyet Gazetesi’nde, vak’anın tafsilâtını okudum. Bu kazada vefât edenler arasında benim en sevgili talebelerimden Veliye Tur’un da bulunduğunu öğrenince sıcak gözyaşlarımı tutamadım. Meğer bir gün evvel okuduğum Fâtiha, aynı zamanda bu sevgili talebem için imiş.

Hamdolsun, bu güne kadar evlat acısı denilen şeyi tatmış değilim. Onun ne derecelerde olduğunu bilemem. Fakat Veliye Tur’un vefâtını bu sûretle öğrendiğim zaman duyduğum elem ve ızdırap, muhtemelen, o evlat acısı denilen cinstendi.

İdealist bir muallim veya muallime ile idealist bir talebe arasındaki muhabbet, herhâlde gerçek evlat muhabbetinden az değildir. Belki ondan daha ileri derece olmalıdır ki, tasavvufta “Hâl babalığı veya anneliği” ile “Bel babalığı veya anneliği” tabirleri mevcuttur. Bel babalığı veya anneliği, bir insanın fizîkî varlığına âmil olmaktan ibâretken, hâl anneliği veya babalığı, onun mânen yönlendirip rûhen tezyin edilmesinden ibarettir. Tasavvufta böyle babalık veya annelik, bel babalık veya anneliğinden daha ehemmiyetli telakkî olunur ki, bu çok doğrudur. Çünkü bir insanın fizîkî hayatı mahdud bir zamana müessir olduğu hâlde, sahip olduğu istikamet ve bu istikametin âmil olduğu ef’âl ebedî saadetinin sermayesidir.

* * *

1980 İhtilâli’nden önce, Allah rahmet eylesin, eski Üsküdar müftüsü Abdullah Yazıcı Hocaefendi, çok hayırlı bir hizmetin başında bulunuyordu. Umûmiyetle fakirliğinden dolayı tahsile devam etmek imkânını bulamayan kız çocukları için hâriçten mektep bitirmek üzere “Fazilet Kur’ân Kursu” adıyla bir kurs açmıştı. Bendeniz de orada fahrî İngilizce ve Tarih muallimeliği yapmaktaydım.

O zamanlar mütesettire kızlarımız, sayıca çok olmadığından İslâm karşıtı güçlerin dikkatlerini celbetmemiş bulunduğu cihetle hâlâ devam etmekte bulunan “Başörtüsü Zulmü” başlamamıştı. Her kademede kız çocukları mütesettire olarak resmî mekteplerde okuyabiliyor veya imtihana girebiliyorlardı. Abdullah Yazıcı Hocaefendi’nin başlattığı bu hareket, tahsilini ilk veya orta mektep ile nihayetlendirmiş bulunan binlerce vatan evlâdının, bu kursta yetişip hâricen İmam Hatip mezunu olmasını temin etmişti. O zamanlar bugünkü mânî mevcut olmadığından bunların pek çoğu aynı zamanda yüksek tahsillerini de ikmâl ederek İslâm cemaatinin şuurlu birer mücahideleri hâline gelmiştir.

Benim, değerli talebem Veliye Tur da, onlardan biriydi. Aslen Kastamonulu olan Veliye Tur, küçük yaşta babasını kaybetmiş ve henüz bir delikanlı olan ağabeyi Nazım Tur’un sahiplenmesiyle İstanbul’a gelebilmişti. Beykoz’da bir gecekonduda hayatını idâme ettirmeye çalışan bu fakir âilenin genç yaşta reisliğini deruhte eden Nazım Tur da gayyur ve idealist bir müslümandı. Gemi sanayiinde işçilik yaparak âilesini geçindirmeye çalışırken bir taraftan da o zamanki “Akıncılar” teşkilatında faal bir sûrette İslâmî gençlik hareketine katılmış ve bilâhare yükselerek Gemi İş-Dok İşçileri Sendikası Başkanlığı’na kadar yükselmiştir.

Veliye Tur’un talebe olarak Fazilet Kur’ân Kursu’na geldiği sıralarda, ağabeyi Akıncılar teşkilatının Beykoz Şûbesi başkanı idi. Hem işçi olarak çalışıyor ve hem de İslâmî faaliyetten geri kalmamak gayreti peşinde koşuyordu. O’nun 1980 İhtilâli sonrasında bir kısım Akıncı gençlerle Küçüksu’daki evimizi 24 saat gözetleme altında bulundurarak herhangi bir sivil polisin bize yakışıksız bir harekette bulunmasına engel olmak maksadıyla gösterdiği dostâne alâka, unutulur bir şey değildir.

Veliye, talebelerim içinde zekâsı, çalışkanlığı, idealistçe enerji taşkınlığı ile kısa zamanda temâyüz etmişti. Arka arkaya İmam Hatib’in orta ve lise kısımlarının imtihanlarını büyük bir başarı ile vermiş, arkasından Yüksek İslâm Enstitüsü’ne kaydolarak burasını da parlak bir derece ile bitirmişti. Ağabeyinin bir işçi ücreti ile geçindirmeye çalıştığı bu âile fertlerinin geçim sıkıntıları içinde oldukları, üstlerinden-başlarından derhal göze çarpmakla beraber Veliye Tur ve kardeşlerinin Kur’ân Kursu’nca yapılan yardımları nasıl bir istiğnâ ile karşıladıkları ve çoğu kere kendilerine yapılan yardımları fakir komşularıyla paylaştıkları izahı imkânsız bir diğergâmlık örneğidir.

Bazı insanlar mâneviyata ve bu arada diğergâmlık ve idealistlik duygularıyla mücehhez olarak doğarlar. Böylelerinde velîlik istîdâdı vardır. “Veliye”cik de zarif, ince, uzun, fidan boylu bir genç kız olarak bu temâyüllerle mücehhez bir insandı. Âdeta ismiyle müsemmâ idi. Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirdikten sonra, bir taraftan kendisini yetiştirmeye devam ederken, diğer taraftan da çeşitli toplantılara konuşmacı olarak katılıyor, pek çok konferanslar veriyordu.

Bütçesinin mütevâzîliğine aldırmadan, bu konferansları taşraya da teşmîl ederek (yaygınlaştırarak) İslâmcı bir gençlik yetişmesi için insanüstü bir gayretle çalışıyordu. Esprili, heyecanlı, marş ve ilâhîlerle süslenmiş coşkun bir sûrette konuşur ve muhataplarını, hissen ve fikren İslâmî şuurlanma ve gayret yönünde müthiş bir enerji ile yönlendirmeye çalışırdı. O, ne bitip tükenmek bilmeyen, sonsuz bir enerji ve aşktı!..

Sonradan öğrendiğime nazaran, vefat ettiği trafik kazasında, Samsun’a konferans vermeye gidiyormuş. Bugünkü İslâmî cihâdda, kılıcın yerini kalem ve kelâm almıştır.

O, hizmet ettikçe, hizmet aşk ve arzusu şiddetlenen bir mücâhide idi. Tıpkı susuzluğunu gidermek için tuzlu su içen birine benziyordu. Esâsen nefsânî iştihalar ile rûhânî iştihalar arasındaki fark da bu noktada ortaya çıkar. Şöyle ki; nefsânî iştihalar tatmin oldukça sönerken, rûhânî iştihalar tatmin oldukça tezâyüd eder, yani fazlalaşırlar. Veliye Tur, bu gerçeğin canlı bir timsaliydi.

Mâdem ki, kelâm silâhını kullanarak İslâmî bir hizmette bulunmak üzere yola girişirken vefat etmiştir, o bir «şehîde» demektir. Mevlâ rahmet eyleye!.. Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle