Unutulmaz Şarkıların Güftekârı Ve Bestekârı Şehrazat Söylemezoğlu’nun Îtirâfı: Tasavvuf’tan Besleniyorum…

Geçtiğimiz haftalarda gerek görsel basında gerek yazılı basında, unutulmaz şarkıların güftekârı ve bestekârı diye kendisinden sıkça söz edilen Şehrazat Söylemezoğlu 35. sanat yılını kutladı. Yıllarca hayatını büyük bir saltanat içinde yaşayan sanatçı, rûhunun gıdâsını tasavvuftan aldığını ifâde ederek, hakîkî huzûr reçetesi olarak tasavvufa dikkat çekti. 22 Şubat Pazar günü, Sabah Gazetesi’nden Şirin Sever hanım’ın yaptığı mülâkâtdan dikkat çekici birkaç bölüm şöyledir:

 

Roman Falan Okumam Ben, Tasavvuf’tan Besleniyorum…

 

Soru: 35 yıla dönüp baktığınızda mutsuzluklar, kırgınlıklar, mutluluklar, doyumsuzluk; ne ağır basıyor daha çok?

Cevap: Kırgınlıkların olmadığı bir hayat düşünebiliyor musunuz? Tabii ki benim de mutlu ve mutsuz yıllarım oldu. Ne kadar bir burjuva kızı da olsam, hatta burjuvanın biraz üstünde de olsam; netîcede insanın ne annesi, ne babası ömür boyu bâkî kalıyor. Ben çok genç yaşta kaybettim annemi ve babamı. Dolayısıyla kendi yaşam savaşımı çok genç yaşta başlattım. Korkunç bir saltanattan sonra hayatın gerçekleriyle karşılaştım ve yıllarca mücâdele verdim. Allâh’ın bana vermiş olduğu kabiliyet ile bir yere gelebilmiş olmanın verdiği gururu yaşıyorum.

 

Soru: Yaşlanmaktan korkmuyor musunuz?

Cevap: Hayır. Kendimi terbiye ediyorum. Allâh’ın kanunu. Ne yaparsanız yapın, bu mutlak bir son. Ben olduğum gibi görünmeyi seviyorum. Ben kendimi sık aynada seyrediyorum. Bir insan evriminin nereden başlayıp, nereye gittiğini seyrediyorum. Allâh’ın, ilâhî nizamını seyrediyorum. Fiziksel güzelliklerin iddiasından geçeli 15 sene oldu. Ben çok güzel olmanın da ne demek olduğunu dolu dolu yaşamış bir kadınım, çünkü çok güzeldim. Güzelliği yaşadım, ona doydum. Mesela 10 senedir makyaj da yapmıyorum ve ölene kadar da yapmayacağım. Gençlik yıllarımda o kadar çok makyaj yaptım ki, şimdi o malzemelere baktığımda inanın içim kalkıyor.

 

Hakîkî Dost, Doktordur…

 

Soru: Felsefeyle ilgileniyor musunuz?

Cevap: Ben çok tasavvuf kitapları okurum. Roman falan okumam. Benim hayatım roman olduğu için, başka hayatların romanı beni hiç ilgilendirmiyor. Ayrıca tasavvuf okuyunca huzûr buluyorum.




Soru: Bestelerinize, bu kadar âşık olunmasının sebebi bu mu?

Cevap: Olabilir. Beslendiğim her kaynak bana müzik olarak geri dönüyor. Bu illâ tasavvuf olacak diye bir şey yok. Eğer ben onunla da besleniyorsam, tabii ki onun da yansımaları oluyordur. Ama bilinçli olarak yapmıyorum. Ben tasavvuf okurken, tasavvuf araştırırken kendimi çok mutlu, insan gibi hissediyorum. İki ayaklı hayvan değil, insan! Ve onun ötesinde de insan olmayı öğreniyorum. Hâlâ başarmış değilim!..

 

Nedir peki ulaşmak istediğiniz?

Nefsinizden ve egolarınızdan uzak durmayı başarmak. Nefsinize hâkim olabilmek ve egonuzu bastırmak. Bu çok zor bir şey. İnsanoğlunun verebileceği en büyük savaştır bu. Zâten muvaffak olabilenler de Mevlânâlar gibi, Abdülkâdir Geylânîler gibi çok büyük velî zâtlar olmuşlardır. Onlara imreniyorum.

 

Bu yüzden mi başı her sıkışan sizin evinizde huzur arıyor?

Hakiki dost, dostun en büyük doktorudur. Dolayısıyla tabâbetin âciz kaldığı yerde sevgi devreye girer. Dolayısıyla biz arkadaşız, birbirimize ihtiyacımız olduğu zaman, hiç kimse bir dakika tereddüt etmez. Zaten dostluk da budur. 

 

***

Tasavvuf, maddî ve mânevî kirlerden arınıp, güzel ahlak ve vasıfları kazanmaya çalışarak, dîni rûhuna uygun bir keyfiyette yaşayabilme gayretidir.

Her zaman ve zeminde toplumun her kesimine hitap eden tasavvuf, hem iktisâdî ve içtimâi rahatlık zamanlarındaki gevşeklikleri engelleyerek, zindeliği devam ettirmiş; hem de zulüm ve zorluk dolu günlerinde, daralmış gönüllere ulvî pencereler açarak nefes aldırmış, yaralı gönüllere merhem, yorgun dimağlara tesellî ve kurak rûhlara kevser olmuştur.

Bugün de beşeriyet dehşetli bir huzursuzluk ve çeşitli ızdırapların girdâbına sürüklenmiş bulunmaktadır. Böyle bir zamanda gönüllere şifâ bahşedecek tasavvufî güzellik ve hasletlere duyulan ihtiyaç asla inkâr edilemez.

Günümüzde materyalizmden rûhu bunalmış insanlar, İslâm’ı başlangıçta büyük mutasavvıfların câzibe ve güzellikleriyle tanımakta, sevmekte, onların eserlerinde huzûr bulmaktadırlar.

Tasavvuf, her tabakadaki insana hidâyet, tesellî, rahmet ve bir pınar sunmaktadır. Şehrazat hanım da bu pınardan istifâde edenlerin tipik bir misâlidir. 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle