Umut kuşum
Yükselmenin vaktidir
Çağların doğacak
Şafağısın sen!..
Kıymetli kızım,
Burada yeri geldi, ana-kız olduk. Gün geldi abla-kardeş, gün geldi hoca-talebe olduk. Her mahdut zaman dilimi gibi buradaki vaktimiz de doldu.
Şimdi seni memleketine, hizmet diyarına yolcu ederken, can kulağını aç da dinle:
Her ânımızda, her halimize şükretmeliyiz. Şükür ise, nimeti Allah’ın rızâsına uygun bir şekilde kullanmaktır. Bizim ise Cenâb-ı Hakk’a şükrümüzün nihayetsiz olması gerekir. Bizi akranlarımız arasından seçti de kendi yoluna hâdim eyledi. Yine bizi Kur’ân-ı Kerim çatısı altında topladı. Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyuruyor ki:
“İki amel sahibine gıbta edilir: Biri, Kur’ân hizmetinde olan, yaşayan ve yaşatan; diğeri ise malını Allah yolunda, yine Onun istediği şekilde infak eden!”
Ne mutlu sana ki, Allah seni gıbta edilecek bir yola koymuş. Melekler, ayağının altına kanatlarını sermekte yarış ediyorlar.
Gözümün ışığı,
Şimdi omzumuza ağır bir vazife yüklendi: Allah’ın dinini yaşamak ve yaşatmak! Bu vazifeyi, Kur’an ve sünnet ışığı altında en ücrâ köşelere kadar, yine biz götüreceğiz. Bir güneş nasıl en kuytu köşelere dahî sızıyor, ve orada yaşayanları ışığından mahrum etmiyorsa; biz de güzel ahlâkımızla aydınlatamadığımız bir karanlık bırakmamalıyız. Bu iş çile yoludur. Elbette ayağımıza dikenler batacaktır. Ama gözümüz dikenlere takılı kalmamalı, elimiz gül toplamaya devam etmelidir.
Âhiret sermâyem,
Sana bir çift sözüm var, bunlar hayatının ışığı, gönlüne yol gösteren hakikat feneri olsun. Kulağına küpe yap ki, ihtiyacın olduğunda elinden tutup seni kurtarsın!
Öncelikle, biz “canlı bir Kur’ân” olmalıyız. Kur’an-ı Kerim, kanımıza, canımıza; bütün davranış, düşünce ve hatta hayallerimize ışık olmalıdır. Bu ise heyecanla olur, Öğrendiklerini yaşamakla olur.
Küpte ne varsa, dışına o sızar. Bunun için önce kalbini aydınlat, nurla doldur ki, etrafın nur olsun. İnsanlar senin nurunla aydınlansın. Kalbin nuru da, namazdan ve seher vaktinden geçer. Seher vakti, senin için gayreti, muhabbeti kuşandığın; vuslata yaklaştığın demlerdir. Aman kıymetini bil!
İnsanlarla iyi geçin! Unutma ki, insanlarla kavga edip durmak, aklın azlığının işaretidir. Mü’min sever ve sevilir, ülfet ve muhabbetle insanlarla geçinir. Onların hatalarını hoş görür. Günahkara değil, günaha düşman olur. Hiç doktorlar, “hastaya niye hasta oldun?” diye azarlarlar mı? Onun hastalığının tedavisini ararlar. Unutma, biz de gönül doktoruyuz.
Muhtaç olduğun talebeyi kendin bulacaksın. Diğer bir ifâdeyle önce onu doğurup kendi hamurunla yoğuracak ve kendin gibi yapacaksın. Gerekirse ayaklarına gidecek, hatta yalvaracaksın! Hiç insan, kardeşinin ateşte yanmasına dayanabilir mi?
Talebelerine bir şey öğretirken, önce kendin yaşamaya çalış. Zira eğitim sözle değil, yaşamakla kalıcı olur, iz bırakır. Kendini talebelerine vakfet. Çünkü ulaştığımız, sahip olduğumuz bizimdir, elimizin yetmedikleri kaldırımların! Mesuliyet ağırdır, ama bizim omuzlarımızda!..
Hizmetin küçüğü-büyüğü olmaz. Her yer, hizmet mekanı; her insan hizmet edilecek insandır. Çevren, mahallen, akrabaların ve ailen öncelikle sana muhtaçtır. Sen de âhiretini kurtarmak için onları hidâyete erdirmeye muhtaçsın.
Kendini geliştirmeyi ihmal etme. Kalbini, bilgilerini yenile! Kalbin cilası zikir, bilginin cilası okuma ve tefekkürdür. Allah, kurtuluşun yolunu, iç âlemimizi temizlemeye bağlamıştır. Peygamber Efendimizin de buyurduğu gibi, “Kalpler, demirin pas tuttuğu gibi pas tutar, onun cilası da tevbedir.”
İnsanlara bol bol ikram ve iyilikte bulun. Unutma ki, insan ihsânın kuludur. Ve yine bil ki, problemini çözdüğünüz, muhtaçken elinizi uzattığınız insan sizindir.
İyiliği emredip, kötülüğü yasaklamak, hem dinimizin bir emri ve hem de boynumuzun borcudur. Ashâb-ı kirâm bunun için dünyanın dört bir tarafına yayılmış ve son nefesine kadar insanlara bunu ulaştırmaya çalışmıştır.
Cenâb-ı Hak, bizden takatimiz üstünde bir şey istemiyor. Lâkin takatimiz kadar gayreti de talep etmiştir. Gücümüzün son noktasına kadar gayret ve hizmete mecburuz hatta mahkumuz. Zîrâ kıyamet günü hepimiz iktidar, istidat imkan ve kabiliyetlerimizden hesaba çekileceğiz. Bıraktığınız her iz, tesir ettiğiniz her yürek, Allah için konuştuğunuz her kelime bir sadaka-i câriye olup, öldükten sonra da amel defterinizin açık kalmasını sağlayacaktır.
Aman kuzum,
Sohbetleri ihmal etme!.. Kalpten kalbe yol vardır. Bulunduğun yerden, görüştüğün insanlardan devamlı tesir alırsın. Bunun için salihlerle bulunmaya, hayır meclislerinde yer almaya çalış. Hatırla ki, Kıtmîr’i cennete sokan amel, Eshâb-ı Kehf’le birlikte olmasıydı. Ona Kur’ânî bir hüviyet kazandıran sadıklarla beraber olmasıydı.
İnsanların gönlünü kırma ve sakın onların yaptıklarından incinme! Hepimiz Allah’ın kuluyuz ve tekrar O’na döneceğiz.
İstikbâlin fâtihi,
En güzel çağın gençlik çağıdır. Gücünün, kuvvetinin, dimağının ve yüreğinin en deli dolu olduğu zaman!.. Ama o da bir yaz yağmuru gibi gelip geçer. O yaz yağmuru kesilmeden, kabını doldurmaya çalış!
Her akşam yatağa girdiğinde, şöyle beş dakika kendini muhasebeye çek! “Ne yapmalıydım, ne yaptım?” diye sor, kendine!..
“Bugün Allah için ne yaptım? Kaç kişiyi Allâh’a secde etmeye alıştırdım? Bugün bir hizmete vesile oldum mu? Bugün neyi ve ne kadar infak ettim? Karşılaştığım olaylarda, benim yanımda, hanım sahabiler olsaydı, acaba ne yaparlardı?”
Böyle yaşadığın bir hayatın sonunda, Allah yüzünü güldürür ve emeklerinin karşılığını verirse, sakın ama sakın gururlanma! Yoksa hepsi boşa gider. Zîrâ o güç ve imkanları veren de Cenâb-ı Hak’tır.
“-Allah’ım sana şükürler olsun, bu günleri de gösterdin!” de ve bir kul olduğunu hatırlayarak günahların için istiğfar et!
Eğer bütün bunları ihmal eder ve hayatımızı heder edersek; kıyamet günümüz mahcubiyet günümüze dönmez mi?
Allah’ım, bizi temiz ve salih kullarından eyle! İnsanların madden ve mânen temizlenmesinde bize de hisseler nasib et! Razı olduğun amellere muvaffak eyleyip, bizi râzı olduğun kullarından kıl! Bizim amel defterimizi sağ tarafımızdan ver ve bizi salihlerle birlikte cem et! Amin!
Eğer bir deniz yolculuğunda bindiğin gemi bir limana uğrar da, kaptan seni sahile su almak için yollarsa, yolda midye kabuğu veya mantar bulursan bunları toplayabilirsin. Fakat aklın daimâ gemide olmalıdır. Sık sık başını gemiye çevirerek kaptanın seni çağırıp çağırmadığını araştırmalısın.
Eğer kaptan seni çağırırsa, seni eli ayağı bağlı bir hayvan gibi gemiye atmalarına meydan vermemek için, elindekilerin hepsini atıp süratle geriye dönmelisin.
Hayat yolculuğunda da durum aynıdır. Bir midye kabuğu veya bir mantar yerine bir kadın veya bir çocuk nasibin olursa, bunları benimsersin. Fakat kaptan seni çağırınca arkana bakmadan her şeyi bırakıp gitmek lazımdır. Hatta eğer ihtiyar isen yetişememek korkusuyla gemiden pek uzaklaşmamalısın!..
Epiktetos
YORUMLAR