“O, Seni yolunu bilmez iken doğru yola iletmedi mi?”
(Duhâ Sûresi, 7.âyet)
Kupkuru çöl ortasında bir ağaç demektir. Öyle ki, bir habbeden çöle hayat veren bir ağaç. Asırlara rahmet, eşsiz nûr, müjde, hasret, sürûr, gözyaşı, her güzelliğin sebebi… Varlığın sâiki, hâtimesi.
* * *
Âdem -aleyhisselâm-’ın gözlerinden süzülen yaşlar, göğsüne damlarken Arafat tepesinde ve kıyâmete değin tekrarlanan her af talebinde saçılan rahmetin vesîlesi…
Nûh -aleyhisselâm-’ın gemisinde karayı ararken, ümitle gözlerine dolan sevgili…
İdris -aleyhisselâm-’ın semâ katlarına yükselirken her bir meleğin müjdelediği…
Hazret-i İbrahim’in putları kırıp baltayı büyük putun boynuna asarken, fetih günü Mekke’deki putları kırışını hasretle beklediği…
Zülkarneyn -aleyhisselâm-’ı en kuzeye, en güneye en doğu ve en batıya seferlere çıkaran Îlâ-yı Kelimetullâh dâvâsını, “Bir elime güneşi bir elime ayı verseler yine vazgeçmem!” diyerek asırlara yazdıran Sevgili…
Yâkûb -aleyhisselâm-’ın, Yûsuf -aleyhisselâm-’ın güzelliğinde seyrettiği…
Mûsâ -aleyhisselâm-’a “len terânî: Beni göremezsin” diyen Rabbi Zül-Celâl’in, cemalullâh perdelerini “kaabe kavseyni ev ednâ: iki yay arası yakınlık” sırrıyla açtığı sevgili…
Îsâ -aleyhisselâm-’ın İncil’de vasıflarını görüp âşık olduğu, ismine dokunup, öpüp gözlerine sürdüğü; “Ya Rabbî, beni Muhammed ümmeti olarak yeryüzüne tekrar gönder!” duâsının kabulûnü hasretle beklediği güzeller güzeli...
* * *
Ve devir câhiliye.. Kız çocuğunun feryat feryat gömüldüğü çöl toprağının yakarışlarla beklediği… Kurtuluş müjdesi…
Varlığı zuhûr etti. Vahyin aydınlığı, karanlığı yaran sabahın müjdesi, şol Kevser’in sahibi geldi; toprakta habbe dirildi.
Yâ Habiballâh, ya hayre’l-beşer müştâkınâm
Eyle kim leb-teşneler yânıb diler hemvâre su
Fuzûlî
(Ey Allah’ın sevgilisi, ey insanların en hayırlısı; susamışlar, nasıl yanıp yakıla su dilerse ben de sana öyle hasretim.)
Hiçbir peygambere verilmeyen bir lütuftur üzerimizdeki. Ümmetliğe seçilmek. Bağış yapan ne yüce! Yapılan bağış ne büyük! Hamd ediyoruz Rabbimize. Lütfa bedel ne olabilir? Bizler bocalayıp şaşırma gafletine düşmeden, isteneni yine engin keremiyle koyuyor önümüze, lütufta bulunan… İstenen açık: “İtaat” ve “ümmetin beraberliği”!..
“Ey îmân edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin ki, amellerinizi boşa çıkarmayın!” (Muhammed Sûresi, 33)
Her şeyi kendine çağıran bir deniz gibi çağırıyor bizi. İtaat ki, esaret değil; bilakis rûhu ten esâretinden âzâde kılmak!.. Nehirler ve ırmaklar denize kavuştuklarında hürriyete ererler.
Görmedim senden lâtif nâzik civân
Zâtına olsun cân ve cihân
Damlaca lütfun bize ulaşırsa
Olur bir damla katımda bin ummân
Damla deryâya kavuştuğunda hayat bulur. Damla olarak kalırsa bir zerre olarak toprakta kaybolur.
* * *
“Sen onların içinde iken Allâh onlara azâb edecek değildir...” (Enfal 33)
O’nu seviyor ve yüreğimizde taşıyorsak, Allah o yüreğe azâb etmez. Rahmet eder. Kalbinin kapıları sonuna kadar açıktır her bir ümmetine “âlemlere rahmet” olanın.
Ufuklara dalıp “Kardeşlerimi özledim!” derken, rahmet kanatlarını üzerimize geren Nebîmiz; o kanatların altında kardeşler olarak birleştirmek istiyor bizi. Bir ümmet bilinci dirilsin istiyor.
Beraberliğimizi mesâfeler ayırmamalı. Eğer tsunamide annesi ölen çoçuğun acısına bîgâne kalıyorsa kalbimiz; bungala evinde soğuk zemine değen bedenini düşünüp sızlamıyorsa, âlemlere saçılan rahmetin içinde miyiz, yoksa dışında mı?
Ümmet duvarının tuğlalarını ören el, O’nun eli. Her birimizi yan yana koyuyor, bitiştiriyor yüreklerimizi. Birbirimizi daha çok sevmek için o ele muhtâcız!..
“Kutlu Doğum”unu andığımız bu zaman diliminde, O’nun sonsuz denizine katılan âciz bir damla olabilmek ümit ve özlemiyle..
Efendim, kabul eyle ümmetliğe!
YORUMLAR