“Her kim Ramazan ayının girişiyle sevinirse, Allah Teâlâ onun cesedini ateşlere haram kılar.” (Bkz: Osman ibni Hasen el-Hobevî, Dürretü’n-Nâsıhîn, sh: 7)
Merhaba ey ayların şâhı… Merhaba ümmete adanmış, baş tâcı… Cennet ki, senin gelişinle süslenir… Ümmet ki, senin gelişinle şenlenir… Şükür, kavuşturana…
Ramazan ayı, oruç ayıdır evvela… “Bizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi bize de farz kılınmış” en önemli ibadetlerdendir ve büyük bir müjdedir, hakkıyla tutabilenlere…
Haberde vârid olmuştur ki:
“Cennet, şu dört zümreye müştâktır. Bunlar; Ramazan orucunu tutanlar, Kur’ân-ı Kerim okuyanlar, dillerini muhafaza edenler ve komşularını doyuranlardır. Şüphesiz Allah Teâlâ, iftar ettiği anda müslüman bir kulun, eliyle-ayağıyla, gözüyle-kulağıyla, kalbiyle ve diliyle işlediği bütün günahları affeder.”
Mü’minin iki büyük sevincinden biri olarak kabul edilen iftar vaktinin tarif edilemez o sırlı hâli de öyle güzellikler barındırmaktadır ki saymakla bitiremeyiz. Buyrulur ki:
“Allah, Ramazan ayının her gecesi iftar esnasında bir milyon kişiyi cehennemden âzâd eder. Bunların her biri, azâbı hak etmiş kişilerdir; ama Ramazan ayının son gecesi gelip çattığında Allah bu gecede Ramazan’ın ilk gününden o âna kadar âzâd ettiği kimselerin sayısı kadar kişiyi cehennemden kurtarır.” (Terğîb, II, 221, 227; İbnü’l-Cevzî, et-Tebsıra, II, 70)
Cenâb-ı Hakk’ın oruç tutanlara âhirette yapacağı izzet ü ikrâmı, Peygamber Efendimiz bizlere şöyle haber vermiştir:
“Kıyamet günü gelip kabirdekileri diriltince Allah Teâlâ, Rıdvan isimli meleğe:
«-Ben oruç tutanları aç ve susuz olarak kabirlerinden çıkardım. Onları karşıla ve bütün arzularını yerine getir.» der.
Bunun üzerine Rıdvan, gılmanlara ve vildanlara nidâ ederek nûrdan tabaklarla gelmelerini emreder. Kum tanelerinden, yağmur damlalarından, semânın yıldızlarından ve ağaçların yapraklarından daha çok gılman, ellerinde çeşit çeşit meyveler, fevkalâde lezzetli içecekler ve hoşa giden yemeklerle gelirler. Rıdvan da kendisine gelenleri teker teker doyurur ve:
«-Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü (bugün) âfiyetle yiyin için.» (el-Hâkka, 24) der.” (Bkz: Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, I, 450)
Cenâb-ı Hak, oruç vesîlesiyle ümmet-i Muhammed’e öyle güzellikler lütfetmiştir ki, Peygamber Efendimizden önce gelen peygamberler bile bu lütuflara erememişlerdir.
Rivâyete göre Mûsâ -aleyhisselâm- Cenâb-ı Hakk’a:
“-Yâ Rabbi! Hiç bana bulunduğun kadar bir başkasına ikramda bulundun mu? Zira bana kendi kelâmını bizzat işittirdin.” demişti. Allah Teâlâ, cevâben şöyle buyurdu:
“-Benim âhir zamanda yaratacağım birtakım kullarım vardır ki, onlara Ramazan ayını ikram edeceğim ve Ben onlara sana olduğumdan çok daha yakın olacağım. Şunu bil ki, seninle aramızda yetmiş bin perde olduğu hâlde konuşmuştuk. Oysa ümmet-i Muhammed oruç tutup da dudakları bembeyaz, renkleri sapsarı kesildiği zaman, iftar ettiklerinde onlardan bütün perdeleri kaldırırım.
Mûsâ! Ne mutlu, Ramazan’da ciğerleri susuzluk çekip karınları acıkanlara! Onları ancak ve ancak kendi likâm ile mükâfatlandıracağım. Onların oruçlu ağızlarının kokusu, Benim katımda misk kokusundan daha hoştur. Tek bir gün oruç tutan, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir beşerin aklına gelmeyen şeyleri hak etmiş olur.”
Bunun üzerine Hazret-i Mûsâ:
“-Ya Rab! Ramazan’ı bana da ikrâm ediver!” diye niyazda bulunduysa da Yüce Allah:
“-Bu, Ümmet-i Muhammed’e mahsus bir özelliktir.” buyurmuştur.
Ramazan ayında cömertliği ziyadeleştirmek gerekir. Akrabaları, ihtiyaç sahiplerini, yetimi, öksüzü gözetmek, hayır-hasenâtta bulunup çokça infak etmek gerekir. Nitekim Rasûlullah Efendimizin bu konuda gönüllerimizi bahtiyar eden müjdesi şöyledir:
“Cennette birtakım odalar vardır. İçinden dışı ve dışından içi görülür. Allah Teâlâ, bunları, yemek yediren, halka selâm veren ve insanlar uykuda iken geceleyin teheccüd namazı kılan kimseler için hazırlamıştır.” (Tirmizî, Birr, 53/1984)
Kurbiyyet ayıdır bu ay… Rabbimizin yakınlığına vesîle olacak her türlü taat ve ibadeti artırmak, elden gelenin fazlasını yapmak, bir an olsun gaflete düşmemek gerekir.
Âişe -radıyallâhu anhâ-’dan rivâyet edildiğine göre; Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Ramazan’da diğer aylardan daha fazla (kulluk yapmaya) çalışırdı. Ramazanın son on gününde de Ramazan’ın öteki günlerinden daha fazla ibadet ederdi. (Müslim, İ’tikâf 8. Ayrıca bkz. Tirmizî, Savm 72; İbni Mâce, Sıyâm 57)
“…Ramazan’ı idrâk edip de bağışlanmamış olan kimseye yazıklar olsun!..” (Bkz: Hâkim, IV, 170/7256; Tirmizî, Deavât, 100/3545)
Efendimizin gönüllere serlevha yapmamız gereken bu beyânını, Ramazan ayında dert edelim ve “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş” olan bu mübarek ayda Rabbimize tevbe-istiğfar ile çokça ilticâ ederek af ve mağfiret talep edelim... Ve tadına doyulmaz oruçların, hazzı târif edilmez duyguların, her ânımıza akisleri vuran muhabbetin vesîlesi olan Ramazan ayını dolu dolu yaşamak için gayret edelim.
Rabbimiz, uçsuz bucaksız bir rahmet ummânı olan bu mübarek ayı cümlemize hayırlı kılsın. Âmin!
Büyük Bir Ay Yaklaştı
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Şaban’ın son gününde bize hutbe îrâd etti ve şöyle buyurdu:
“Ey İnsanlar!.. Büyük bir ay yaklaştı. O mübârek bir aydır. İçinde bin aydan daha hayırlı bir gece (Kadir gecesi) vardır. Allah Teâlâ, onun orucunu farz, gecesinde namazı (ibâdeti) nâfile kıldı. Bu ayda hayırdan bir haslete yaklaşan veya bir farzı edâ eden bir kimse, Ramazan dışında yetmiş farz edâ etmiş gibi olur.
Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın mükâfâtı (ise) Cennet’tir. Bu ay, bolluk ayıdır. Bu ay, mü’minin rızkının arttığı aydır. Bu ayda bir kimse, bir oruçluya iftâr ziyâfeti verse, günahlarının bağışlanmasına, Cehennem’den âzâd olunmasına vesîle olur. İftar ziyâfeti verdiği kimsenin sevâbı kadar sevâba nâil olur. Öbürünün sevabından bir eksilme olmaz.”
Sahâbe-i Kirâm -rıdvânullâhi aleyhim ecmeîn- hazerâtı:
-Yâ Rasûlallah!.. Bizden hemen hemen hiç birimiz, oruçluya iftar verecek şeye sahip değiliz!” dediler.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“-Allah Teâlâ bu sevâbı bir hurma, bir yudum su, bir tadım süt ile de verir.” buyurdu.
“Ramazan ayı öyle bir aydır ki; evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennem azâbından kurtulmaktır. Bu ayda bir kimse emri altında bulunanların işlerini hafifletirse, Allah Teâlâ onu bağışlar ve Cehennemden âzâd eder.
Bu ayda dört hasleti çoğaltınız: Bunlardan ikisi ile Rabbınızı râzı edersiniz. Diğer iki haslet de zaten her zaman muhtâç olduğunuz şeylerdir.
Rabbınızı râzı edeceğiniz iki haslet: «Lâ ilâhe illallâh» kelime-i tayyibesini çok söylemeniz ve Allah Teâlâ’ya (tevbe ve) istiğfârda bulunmanızdır. Muhtaç olduğunuz iki haslet ise, Allah Teâlâ’dan Cenneti istemeniz, Cehennem’den Allâh’a sığınmanızdır.
Her kim bu ayda bir oruçlunun karnını doyurursa, Allah Teâlâ benim havzımdan ona içirir ve o kimse bir daha ebediyyen susamaz!” buyurdu. (Abdülkadir Geylânî, Gunye, 2/6)
YORUMLAR