Ümmet Ne Demektir?
Allah Teâlâ’nın gönderdiği bir peygambere inananların hepsine birden “ümmet” denir. Dolayısıyla her peygamberin ayrı bir “ümmeti” vardır. Kur’ân-ı Kerim ve hadîs-i şerîflere bakıldığında, bazı peygamberlere inanan kimselerin sayısı çok az olduğundan kıyâmet günü onların ümmetleri de birkaç kişiden ibaret olacaktır.
Bir kavme, peygamber gönderilince, o kavim, onun ümmeti olur. Îman edenlerine “Ümmet-i İcâbet”, onun peygamberliğine inanmamış olanlara ise, “Ümmet-i Gayr-i İcâbet” veya “Ümmet-i Dâvet” ismi verilir.
Risâlet ve Nübüvvetlerin Hükmü
Peygamber Efendimiz hâriç, bütün peygamberlerin vazifeleri, zaman ve mekânla sınırlıdır. Onlar sadece gönderildikleri dönemlere ve gönderildikleri bölgelere vazifelendirilmişlerdir. Peygamber Efendimizin risâleti ise, gönderildiği çağdan kıyâmete kadar ve dünya üzerinde yaşayan bütün insanlığı, hattâ cinleri bile içine alacak kadar geniştir. Peygamber Efendimizin pek çok fazileti yanında bu özelliği de, kendisini diğer peygamberlerden farklı kılar.
Peygamberimizin en son gelen ve bütün insanlığı kuşatan risâlet ve nübüvveti, daha önceki bütün din ve kitapların da hükmünü kaldırmış, yani onları nesh etmiştir. Peygamber Efendimiz ve Kur’ân-ı Kerim geldikten sonra, artık eski ilâhî dinler ve eski semâvî kitaplar, insanları Allâh’a ulaştırmak için yeterli değildir. Biz, Müslümanlar olarak Allâh’ın göndermiş olduğu bütün peygamberleri, fark gözetmeden kabul eder ve hepsine birden îman ederiz. Aynı şekilde ilâhî kitapların da Allah tarafından indirildikleri şekliyle “hak” olduğuna îman ederiz. Fakat daha sonraki zamanlarda insanlar eliyle tahrif olması ve asıllarının bulunmaması yüzünden bunlar geçerliliğini kaybetmiştir.
Bugün ilk indirilen şekliyle Tevrat, İncil veya Zebur gibi bir kitabın aslı bulunmuş olsa bile, artık bunların hükmü geçmiştir. Çünkü onlar, biraz önce de ifade ettiğimiz gibi, belli bir zamana ve belli bir topluluğa hitap etmektedirler. Zaten onlardaki hakikatlerin en doğru, en eksiksiz ve mükemmel şekli olan Kur’ân-ı Kerim de Allah tarafından özel bir koruma ile günümüze kadar ulaşmış ve ilk indirildiği şekliyle bütün dünyaya yayılmış bir hâldedir.
Ümmet-i Muhammed
Peygamber Efendimizin gönderildiği devirden itibaren kıyâmete kadar bütün insan ve cinler, “Ümmet-i Muhammed” olarak isimlendirilir. Bunlardan îman etme şeref ve nasibine ermiş olanlara ise, biraz önce ifade edildiği gibi, “Ümmet-i İcâbet” adı verilir. Daha hidâyete ulaşmamış kimselerin hepsi ise, “Ümmet-i Dâvet” yani İslâm’a dâvet edilecek kimselerdir.
İslâm, Tek Hak Dindir
Bugün, “Ehl-i Kitap” adı verilen kimseler, kendi dinlerini muhafaza ederek hakiki mânâsıyla îmana ermiş sayılmazlar. Çünkü Kur’ân-ı Kerim, Allah katında geçerli dinin sadece İslâm olduğunu haber vermiştir:
“Allah katında, hak din İslâm’dır.” (Âl-i İmrân, 19)
“…Bugün size dininizi ikmâl ettim. Üzerinize nîmetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim…” (el-Mâide, 3)
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki, kendisinden (böyle bir din) aslâ kabul edilmeyecek ve o, âhirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)
“(Rasûlüm!) De ki: Ey Ehl-i Kitap!.. Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım. O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allâh’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: «Şâhit olun ki, biz müslümanız!» deyin.” (Âl-i İmrân, 64)
Bu konudaki âyet-i kerîmeler o kadar açık ve nettir ki, artık başka te’villere ihtiyaç yoktur.
Peygamber Efendimizin hayatında, İslâm’ın son din olduğunu, Hıristiyan ve Yahudilerin kendi dinlerinde kaldıkları müddetçe dalâlet ve küfür içinde olduklarını ortaya koyan pek çok hâdise vardır.
Meselâ Peygamber Efendimizin çevre ülkelerdeki Hıristiyan kabile ve devletlere göndermiş olduğu İslâm’a dâvet mektupları bunun en büyük delilleridir. O, hiçbir mektubunda, “Kendi dininizde kalın, kurtuluşa ermiş olursunuz!” dememektedir. Aksine “İslâm olun, selâmet bulun!” demektedir. Bu da, selâmetin, yani dünya ve âhiretteki tek kurtuluşun, Allâh’ın indirdiği en son din olan İslâm’a girmekle mümkün olduğunu göstermektedir.
Aynı şekilde Hazret-i Ömer, bir gün elinde bir kısım Tevrat sayfaları ile Peygamber Efendimizin huzuruna gelmişti. Elindekilerin ne olduğunu söyler söylemez, Peygamber Efendimizin yüzünün rengi değişti. Celâllendi. Hatasını anlayan Hazret-i Ömer, bunu telâfî etmek için büyük bir aşkla:
“-Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâm’dan ve peygamber olarak Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den, rehber olarak Kur’ân’dan râzı olduk!..” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tebessüm etti ve şöyle buyurdu:
“-Nefsim kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, eğer Mûsâ -aleyhisselâm- aranızda olup da ona uyarak beni terk etseydiniz, derin bir dalâlete düşmüş olurdunuz. Siz, ümmetleri içinde benim nasibimsiniz, ben de peygamberler içinde sizin nasibinizim!..” (Heysemî, I, 174)
Ümmet-i Muhammed’in Bazı Özellikleri
-Peygamber Efendimiz, nasıl diğer peygamberlere üstün kılınmışsa, O’nun ümmeti de diğer ümmetlere üstün kılınmıştır.
Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidâyet ve hak din ile gönderen O’dur. Şâhit olarak Allah yeter.” (el-Fetih, 28)
-Yaratılışta en son, kıyâmet gününde ise en başa geçecek ümmet olmak
-İnsanlar içinden çıkarılmış en hayırlı ümmet olmak. İnsanlara mârufu emr, münkerden nehy eden bir ümmet olmak. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Mâ’ruf (iyi ve İslâm’a uygun) olanı emreder, münker (kötü ve çirkin) olanlardan sakındırır ve Allâh’a îmân edersiniz.” (Âl-i imrân, 110)
-Yeryüzünde Allâh’ın şâhidleri olmak. Orta bir ümmet olmak. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “İşte böylece sizin insanlığa şâhitler olmanız, Rasûl’ün de size şâhit olması için sizi mûtedil (orta, dengeli) bir millet kıldık.” (el-Bakara, 143)
-Dalâlet ve sapıklıkta birleşmeyen bir ümmet olmak
-Toptan helâk edilmeyecek bir ümmet olmak
-Yeryüzünde alçak gönüllü bir şekilde yürüyüp câhiller kendisine laf attığında “selâm” deyip geçmek (el-Furkân, 63)
-Geceleri, rükû, secde ve kıyâm ile, teheccüd ve Kur’ân tilâvetiyle geçirmek (bkz: Âl-i İmrân, 191; el-Furkân, 63; el-Fetih, 29)
-Mescid ve câmilerde melekler saf saf durup namaz kılmak, ibâdet etmek,
-Haftalık bayram olarak, içinde “icâbet saati” bulunan Cuma günü verildi.
-“Bin aydan daha değerli” Kadir Gecesi verildi.
-Uyku, hata, unutma ve cebir ile yapılan günahlardan sorumluluk kaldırıldı.
-Elde olmadan kalbe gelecek vesvese ve günahlardan dolayı hesâba çekilmeyecek olduğu müjdelendi.
--Sadaka-i câriye cinsinden hayır yapanların amel defterlerinin açık kalacağı müjdelendi.
-Mü’minlere karşı merhametli, kâfirlere karşı sert olmak. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Muhammed, Allâh’ın peygamberidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidir.” (el-Fetih, 29)
-Başka ümmetlere, harp ganimetleri helâl kılınmadığı hâlde, ümmet-i Muhammed’e helâl kılınmıştır.
-Yeryüzü, Müslümanlara mescid kılınmıştır.
-Yeryüzü, (teyemmüm vb) için temiz ve temizleyici kılınmıştır.
-Onların nişânı, yüzlerindeki secde izidir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “…Onların nişânı, yüzlerindeki secde izidir…” (el-Fetih, 29)
Âmin
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’e rahmet eyle!..
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’e, bütün fertlerini kuşatacak şekilde umûmî olarak rahmet eyle!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’i bağışla!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in kusurlarını ört!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in eksiklerini gider!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’e yardım et!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in işlerini kolaylaştır!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’e kolaylıklar ihsan eyle!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed için hayır kapılarını aç!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’i muhâfaza eyle!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’den lütuflarını eksik eyleme!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in günahlarını müsâmahan ile affet!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’e katından kuvvet ver, onları görünmeyen ordularınla te’yid et!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’i aziz eyle, onları her türlü zillet ve meskenetten muhafaza et!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in ihtiyaçlarını gider!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’e saadetler lutfeyle!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’e, Sana ulaşacak hidâyet, fazilet ve sırât-ı müstakimi göster!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in büyük küçük, görünen gizli bütün hata ve günahlarını bağışla.
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in sevaplarını arttır, günahlarını sevaba çevir!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in dert ve sıkıntılarını gider!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in kalplerini nûrlandır!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in gönüllerine inşirah ver!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in işlerini kolaylaştır!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’i her türlü tefrika ve fitneden muhafaza et.
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’i şeytan ve nefsin hile ve tuzaklarından muhafaza eyle!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’i dünyaya esir olmaktan kurtar!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in kabirlerini genişlet!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in düşmanlarını ıslâh et!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’i, düşmanlarının insafına terk etme!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’in son anlarında îmanını kurtar.
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’e îman ve hidâyeti lutfettikten sonra ayaklarını kaydırma!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’i Livâü’l-Hamd’ın altında, Kevser Havuzunun yanında, Firdevs ve Adn Cennetleri’de buluştur.
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’den râzı ol!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’den râzı ol!
Allâh’ım, Ümmet-i Muhammed’den râzı ol!
YORUMLAR