Öyle bir mâzî ki; hâlâ huzur dağıtmada tüm ihtişâmıyla, eserinin kaldığı her zerreden!..
Bir Japon, gözleri yaşlı, gönlünde huzur, Câmî’yi seyre dalmış!..
Câmî’nin ortasında akan su, üzerinde her ân okunan Kur’ân-ı Azimü’ş-şân’ın, o en şerefli zikrin tesiriyle, huzur veren bir ses ve edâyla süzülüp dolmada havzına… Etrafını saran kalabalık, suyun ahenginde dalgalanmada ve secdelere kapanmada… Zikir; damla damla süzülüp dil çeşmesinden gönül havuzuna dolmalı, şu akan su misâli…
Şu zikrin yumuşaklığıyla huşûya eren taşlar, nasıl ki çekmedeyse kendine yetmiş iki milleti; senin dilin de insanlığa öylece huzur bahşetmeli… Şu betonlar, taşlar dahî can kazandıysa zikirle, canlı olduğunu iddiâ eden sen, hayat kaynağı olabilmelisin ölü ruhlara…
Kedilerin bile boş dönmediği şu kapı misâli; eli boş ve bîümid dönmemeli hiçbir yaralı gönül, senin gönül evinden.
* * *
Osmanlı ki; kucak açtı herbir millete, gönül verdi îlâ-yı kelimetullâh dâvâsına; bu gayret hürmetine bereketlendirdi, diri tuttu hâtırasını Cenab-ı Hak! Bıraktığı her iz hâlâ gönülleri teskin etmede, sıkılıp bunalan her yürek rûhundaki inceliklerin mazharı Ulu Câmî ve misâli avlularda kendini nefeslendirmede…
Gönüllerin fethiyle dolu, şanlı târihi seyret! Sadece topraklar fetholunsaydı, kalbler böylesi titrer miydi hâlâ şu taşlara bakıp?!. Gönüllerin fethidir şanlı fetih; cesetlerin, taşın toprağın değil!..
Haydi yaralı gönüller beklemede hekimlerini, gönül erlerini, kırık taşlar Mimar Sinanları daha fazla özlemesin! Artık vuslat gerçekleşsin, geçmiş geleceğe kavuşsun gelecek mâzîyle buluşsun!..
Fatihler, Kanûnîler annesiz gelmedi dünyâya! Osmanlı’yı Osmanlı yapan yiğitleri yetiştirmekle, Cenab-ı Hak melekleri değil, anneleri vazîfelendirdi… Nakış nakış gönülleri işledi anneler; gayreti anneler gösterdi, yeri geldi melekler muhâfaza etti yiğitleri…
* * *
Ya sen ey evlâd-ı fâtihân!?.
Ecdâdın, yeyip tüketesin diye bırakmadı bu mîrası sana!..
Bak şu ulu minârelere; gövdesi oturmuş, kolları göğe yükselmiş; “Allâhu Ekber” nidâlarıyla birlikte duâ etmede yüce Rabb’ine…
Bak âfâk ağlamada, duâ edenler nerede?
Câmîler yalnız; kalıplar dolmuş içine, tanımadığı, yabancı ruhlar gezinmede seccâdelerinin üzerinde…
Ulu Câmî duâda, Ayasofya duâda, Süleymâniye duâda, Sultanahmed duâda… O âlim, fâzıl, sâlih dostları yok şimdi, yahut yok denecek kadar az!..
Emânet sâhibini beklemede!
Kucaklayacak tüm ihtişâmıyla; sadâlarıyla, duâlarıyla emânete sahip çıkanı!
Kararıp parçalanmış şu duvarlar kadar kararmış ve parçalanmış kalbler, ecdâdın torunları, şu genç yürekler; kendine yön verecek Edebâlî’leri, Fâtih’leri, Kanûnî’leri, Nene Hâtun’ları beklemede…
Allâh’ım, bizleri ecdâdımızın şânına lâyık, aşkına, vecdine yaraşır kalbde evladlar eyle! Tekrar emâneti kaldırabilmeyi, taşa dahî mânâ katabilen yüreklere sâhip olabilmeyi nasib eyle!
Kalıplarımız ibâdetinle meşgul, kalbimiz ancak zikrinle dopdolu olsun Allâh’ım!
YORUMLAR