Bu ay, merhum Mûsa Topbaş Efendi’nin vefâtının 16. sene-i devriyesine denk gelen Temmuz ayı… Biz de bu yazımında onun sohbetlerinden “kalb katılığı” ve “ülfet” konusundaki nasihatlerini sizlerle paylaşmak istedik.
* * *
Bir hadîs-i şerîfte buyrulmuştur ki: “Mü’min Allah için sever ve sevilir. Sevmeyen ve sevilmeyen kimsede hayır yoktur.” Allah Teâlâ’nın yaratmış olduğu her canlı ile geçimli olmak, peygamberân-ı izâm hazerâtının ârif-i billâh ve mukarrabîn zümresinin mümeyyiz sıfatlarındandır. Geçimsizlik ne kadar takbih edilmiş ise; geçimlilik, herkese karşı güler yüz, tatlı dil ve mülâyemetle mukabele ve muâmelede bulunmak da o nispette tavsiye edilmiştir.
Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur:
“-Yâ Âişe! Kim ki rıfk, mülâyemet ve îtidalden nâsibini almış ise, dünyanın da, âhiretin de en hayırlı metâına nâil olmuş demektir. Kim ki, rıfk, mülâyemet ve îtidalden mahrum kalmışsa, dünyanın da, âhiretin de en hayırlı metâından mahrum kalmış demektir.”
Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, Mûsâ kelîmullah hazretlerini, Firavun’a gönderdiklerinde (onun îman etmeyeceğini bildikleri hâlde) “leyyin” yumuşak bir lisânla konuşmasını tavsiye etmiştir.
Geçimli olabilmek için, münâkaşa ve cedelden uzak durmak gerekir. Münâkaşayı terk etmeli, insan muhâtabına karşı dâima yumuşak davranmayı îtiyad hâline getirmelidir. Yerli-yersiz münâkaşalar, bilâkis karşısındakinin sevgisini azaltır, dostluğu giderir. Hatta sırasına göre düşman eder. Hâl böyle olunca, hem istenilen, yerine getirilmemiş, hem de düşman kazanılmış olur. Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri buyurur:
“Sen kötülüğü en güzel şekilde sav. O zaman bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (el-Fussilet, 34)
Kin ve hîleden temizlenmiş nefislerden, cedel ve münâkaşa arzusu çıkarılıp atılmıştır. Nefiste kin ve hîle bulundukça, insanın içinde cedel ve münâkaşa duygusu da bulunur. İnsanın içinden çekişme duygusu çıkınca, dışında da bunun eseri kalmaz. Nefisteki kin duygusu, bazen rekabet duygusuna benzer hâlde bulunur. Dünyadan zühd yoluyla uzaklaşan ve zühdünün ateşi, nefsini eriten kimslerin bâtınında (içinde) kin ve hileden eser kalmaz. Mal ve makam sevgisi gibi, dünyevî isteklere rağbet bulunmaz.
Ve nitekim Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri buyurur: “Onların göğüslerinde kinden ne varsa çıkarıp atmışızdır.” (el-A’râf, 43)
Rabbimiz zü’l-celâl ve’l-kemâl hazretleri, bazı kullarının sadırlarına, göğüslerine mânevî genişlik ihsan eylemiş, onlar bu sâyede ferâha, huzura kavuşmuşlardır. Bazıları da bu âtıfet-i ilâhiyyeye nâil olamadıkları için, zamanlarını daima değerlendirememişler, irfân ehillerinin derecelerine yükselememişlerdir. Daima kendi nefislerinin tesiri altında oldukları için, hatta ibadetleri çok dahî olsa, gene huzursuzdurlar. Bunlar, ister fakir olsun; ister yazlıkları, kışlıkları, mevsimlik, yani üçer-beşer konakları olsun, gene hayatlarından memnun olmazlar. İnsanlarla da geçimsiz olurlar (maddî çıkarları olursa, o müstesnâ) nereye gitseler, neye el atsalar muhakkak orada bir fitne çıkarırlar. Çünkü sadırları sıkışıktır. Beğendikleri yalnız kendi görüş ve kendi fikirleridir. Nerede bulunurlarsa orada bir ikilik çıkarırlar. Çünkü gönül âlemleri karanlıktır.
Rabbimiz, bizim göğüslerimize inşirah ver. Orada îmanın huzurunu, îman kardeşliğinin lezzetini doyasıya hissedelim. Âmin.
YORUMLAR