Kahraman Bir Hanım
Mü’mine hanımların yüz akı ve gurur kaynağı Nesibe Vâlidemiz’in, âilecek Uhud günü gösterdikleri fedakârlık ve kahramanlıkları dillere destan olmuştur. Sergiledikleri yiğitlik ve bahadırlıklarını Nesibe Hatun bizzat şöyle anlatır:
“Uhud’a gitmiştim. Müslümanlar ne durumda bir bakayım, dedim. Yanıma bir kırba su aldım. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yanına kadar gittim. Galibiyet müslümanlardaydı. Fakat çok geçmeden Kureyş okçuları tarafından etrafımız sarıldı. Allah Rasûlü’nün çevresinde şiddetli çarpışmalar oldu. O’na bir zarar gelmemesi için gözü önünde müşriklerle çarpışmaya başladım. Elime ne geçtiyse kılıçla, okla düşmanı Efendimiz’den uzaklaştırmaya çalıştım. Bu arada yaralandım. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in önünde ben, oğullarım ve kocam birlikte canlı kalkan olduk. Gelen oklara, hücumlara karşı vücudumuzu siper ettik. Rahmet Peygamberi Efendimiz, benim yanımda kalkanımın bulunmadığını görünce ashabdan birine:
«-Ey kalkan sahibi, kalkanını çarpışana bırak.» buyurdu.
Ben o kalkanı alıp, kendimi korumaya başladım. Bir taraftan çarpışmaya devam ediyorduk. Bir ara müşriklerden bir atlı bana doğru hücum etti. Onun saldırısını kalkanla savuşturup atının ayaklarına bir kılıç çaldım. At, arka üstü yıkıldı. Düşmanın yere serildiğini gören İki Cihan Güneşi Efendimiz, oğluma seslendi:
«-Ey Ümmü Ümâre’nin oğlu! Annene bak!.. Annene yardıma koş!» buyurdu.
Abdullah da hemen koştu ve annesinin düşmanı öldürmesine yardım etti.
Savaş devam ediyordu. Bir ara Abdullah sol kolundan yaralandı. Şefkat Peygamberi Efendimiz bana da:
«-Yarasını sar!» buyurdu.
Bu sefer, ben oğlumun yanına gittim ve onun yarasını sardım. Sonra oğluma:
«-Kalk yavrucuğum! Müşriklerle çarpışmaya devam et.» dedim.”
Rahmet Peygamberi Efendimiz, Nesîbe Hatun’un bu fedakârâne sözünü işitince:
«-Ey Ümmü Ümâre! Senin katlandığın, dayanabildiğin şeye herkes katlanabilir, dayanabilir mi?» buyurarak iltifatta bulundu.
Ümmü Ümâre -radıyallâhu anhâ-’nın oğlu hemen ayağa kalktı ve müşriklerle çarpışmaya başladı. Bir ara oğlunu yaralayan müşrik oradan geçiyordu. İki Cihan Güneşi Efendimiz, annesine:
“-İşte oğluna vuran!..” buyurdu.
Nesîbe Hatun derhal harekete geçti ve düşmana saldırdı. Bacaklarına indirdiği bir kılıç darbesiyle adamı yere devirdi. Peygamber Efendimiz bu manzara karşısında ön dişleri görününceye kadar gülümsedi ve bu kahraman hanım sahâbîsine:
“-Ey Ümmü Ümâre! Adamı perişan ettin!” iltifatında bulundu. Peşinden, “Hamd olsun Allâh’a ki, düşmanına muzaffer kılıp, gözünü aydın etti. Öcünü almayı sana gözünle gösterdi.” buyurdu.
Müşrikler her yandan saldırıyordu. Bir ara iri yarı azılı bir müşrik olan İbn-i Kamîa, İki Cihan Güneşi Efendimiz’in yanına kadar sokuldu. Mübarek yüzünü yaralayıp iki dişini şehid etti. İşte bu sırada Nesîbe Hatun, bütün cesaret ve şecaatiyle bu bedbaht kişiye birkaç kılıç darbesi savurdu. Fakat düşman iki zırhı üst üste giymişti. Bu sebeple vuruşları ona tesir etmedi. İbn-i Kamîa müşriğinin kılıç darbesiyle Nesîbe Hatun omuzundan yaralandı. Sahâbiler yetişip o müşriği geri püskürttüler.
Peygamberimiz’in Cennetteki Komşusu
Rahmet ve şefkat peygamberi Efendimiz Nesîbe Hatun’un yaralandığını görünce oğlu Abdullah’a:
“-Annenin yarasını sar!” buyurdu. Sonra bu bahtiyar âileye şu müjdeyi verdi:
“-Ev halkınızı Allah mübârek kılsın, senin ve annenin makamı, filân ve filânların makamından hayırlıdır. Allah sizin âilenize rahmet etsin.” buyurdu.
Nesîbe Hatun, bu müjdeleri duyunca Efendimiz’e:
“-Yâ Rasûlâllah! Duâ et de Cennet’te Sana komşu olalım.” ricâsında bulundu. Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hemen:
“-Allâh’ım! Bunları, Cennet’te bana komşu ve arkadaş eyle!” diye duâ buyurdu.
Ümmü Ümâre -radıyallâhu anhâ- bu duâdan pek memnun oldu ve:
“-Bu bana yeter! Artık dünyada ne musîbet gelirse gelsin! Hiç ehemmiyeti yok.”[1] diyerek sevincini açığa vurdu. Yaralarının acısını duymaz oldu.
Uhud günü, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hep yanıbaşında çarpışan bu kahraman hanım sahâbî, 12-13 yerinden yaralanmıştı.”[2]
Her biri ayrı bir destan olan hâdiselerden ilk aklımıza gelenler bunlar...
Ya savaş sonrası nasıldı meydan? Şehid sahâbe efendilerimizin arasında Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ve sağ kalan sahâbîlerin hüzünle dolaşması... Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şehid edildiğine dair söylentilerle can evinden vurulan Sümeyra -radıyallâhu anhâ-’nın büyük bir telâş ve endişeyle savaş alanına gelişi... Ardından şahit olan herkesi şaşkına çeviren tavrı ve tarihe damga vuran efsane cümleleri...
Gelin birlikte, anne hassasiyet ve şefkatinin ne kadar muazzam olduğunu bilen herkesi hayrete düşürecek bu muazzam hâdiseyi hatırlayalım:
Sümeyra Hâtun
Sümeyra Hâtun, Uhud Savaşı’nda müslümanların mağlubiyet haberini alınca çok üzülmüştü. Babası, kocası, kardeşi ve iki oğlu da savaşa katılmıştı. Acaba durumları ne olmuştu? Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hakkında da birtakım şâyialar duymuştu. Merak içisinde kalmıştı. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hakkında sağlam bilgi alabilmek için hanım sahâbîlerden bir grup ile Uhud’a koştu.
Sümeyra Hatun, savaş meydanına girince babasının, kocasının, kardeşinin ve oğlunun şehid olduğunu öğrendi. Hattâ ok ve kılıç darbeleriyle paramparça olmuş cesetlerini gördü. Sahâbîler, Sümeyra Hatun’a baş sağlığı diliyor, sabır tavsiyesinde bulunuyorlardı. Bu şekilde onu tesellî etmeye çalışıyorlardı. O ise metânetini bozmadan, vakur bir şekilde ısrarla Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i soruyordu. O’nun sağlığı, sıhhati hakkında bilgi almak istiyordu. Kendisine sabır dileyen sahâbîlere:
“-Rasûlullah ne yapıyor? Nasıldır?” diye sorular yöneltiyordu.
Ashâb-ı kirâm, onun acısını paylaşmak istiyor, o ise bir an önce Rasûlullah’ı görmek istiyordu. Sümeyra Hatun’un bu engin muhabbetine hayranlıkla şahid olan ashâb-ı kirâm onun suallerine şöyle cevap veriyorlardı:
“-Allâh’a hamd olsun O iyidir. Senin istediğin gibidir.”
Fakat bütün bu gayretler, onun kalbindeki ıztırabı bir türlü dindirmiyordu. Bizzat kendisi Sevgili Peygamberimiz’i dünya gözüyle görmek istiyordu. Gözleri savaş meydanında hep O’nu arıyordu.
Sümeyra Hatun, kendisini teskin etmeye çalışan ashâb-ı kirâma âdeta yalvarırcasına:
“-O’nun bulunduğu yeri bana bildirin. O’nu bana gösterin de O’na bir bakayım?” dedi.
Sahabîler, iki Cihan Güneşi Efendimiz’in bulunduğu tarafı işaret edince Sümeyra Hatun derhal o tarafa yöneldi. Koşarak hızlı bir şekilde oraya gitti. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in sağ olduğunu görünce, Rabbimiz’e şükretti ve:
“-Anam-babam Sana fedâ olsun ey Allâh’ın Rasûlü! Sen sağ olduktan sonra her türlü musibet hiç gelir bana.” diyerek gönlündeki derin muhabbet ve hasreti dile getirdi.[3]
“Sen sağ olduktan sonra” sözüyle dünyada her şeyin, her acının, her üzüntünün önemsiz olduğunu bu örnek davranışıyla göstermiş oldu.[4]
Sümeyra Vâlidemizdeki -havsalamızın kavramakta zorlandığı- metânet, kadere teslîmiyet ve çağlayanlar misâli Rasûlullah aşkı, nârin ve nâzenîn kadın rûhunun nasıl da şahlanabildiğinin âbideleşmiş hâli... Tevbe Sûresi, 24. âyet-i kerîmede tarif buyrulan muhabbetteki öncelik sıralamasının imtihanında, en çetin gününde bile dimdik duruşuyla muvaffakıyeti, asırlardır dillere destan...
Rabbim, cümlemize bu aşk ve teslîmiyet ummanı gönüllerin rûhâniyetinden hisseler alabilmeyi, dünyada ziyaretlerini, âhirette şefaat ve komşuluklarını nasîb eylesin. Âmîn. (Devam edecek)
[1] Vâkıdî, I, 273; İbn-i Sa‘d, VIII, 415.
[2] “Hz. Nesibe (r.anhâ) kimdir?”, islamveihsan.com; bkz: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Şubat 2003, sayı: 204.
[3] Bkz. Vâkıdî, I, 265.
[4] “Sümeyra binti Kays (r.anhâ) kimdir?”, islamveihsan.com; bkz: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Ağustos 2004, sayı: 222.
YORUMLAR