Tüketim Çılgınlığı Çocukları

Küçük çocuğun babası hapse girmişti iki ay önce. Annesi, erkek kardeşi ve küçücük kız kardeşi ile kalakalmışlardı ortada. Konu-komşu sahip çıkmıştı önceleri; kimi pişirdiğinden getiriyor, kimi annesi gündelik temizliğe gitsin diye bebeğe bakıyordu. Bir süre idare ettiler ama taşıma suyla değirmen dönmüyordu. Daha fazla dayanamadılar, kira ve faturalar ödenemedi, yakacakları bitti, dolaplar boşaldı. Ev sahibi de daha fazla sabredemedi.

Üç çocuğuyla gencecik kadın sokakta kalakalmıştı. Ne hapisteki adamın âilesi, ne de kadının âilesi paylaşmamıştı evini onlarla. Yabancıdan da yabancı gibi.

Çarçabuk yerleştiriverdi devlet, bir sığınma evine. Açlığın ve soğuğun dert olmadığı bir çatı altında oldukları için kendilerini güvende hissediyorlardı. Bir kadın sığınma evinin görüşme odasında kesişti yollarımız... Büyük çocuklar bile annesinin eteğinden ayrılmıyorlardı, işte öyle kenetlenmişlerdi birbirlerine. Çocuklar televizyon izlerken anne kısaca yaşadığı yokluk döneminden, maddî ve mânevî sıkıntılarından bahsetti. Bir yandan yağan yağmur cama vuruyor, bir yandan genç kadın ağlıyordu. Sanki annenin hikâyesi gökyüzünü hüzünlendiriyor; yağmur ise, kadını daha da hassaslaştırıyordu.

Ortanca oğlan birden annesine koştu heyecanla:

“-Anneee, ben bundan bir kere yemiştim!.. Bir kere yemiştim, bir kere yemiştim…”

Her markete gittiğimizde bir değil, birkaç tanesini beraber alıp, en az iki tanesini aynı anda çocuklarıma yedirdiğim bir üründü bu. Bu acı cümle, zihnimde tekrarlanıp dururken genç kadın ile göz göze geldik. Çocuk koşarak kardeşlerinin yanına gitti ve üçü beraber ilgi ile diğer reklâmların içine yeniden gömüldüler. İçimden, gıda reklâmı çıkmasın lütfen, diye ümit ederken bir tanesi daha, daha renklisi, daha lezzetlisi gelip duruyordu. Her reklâmın altında biraz daha eziliyordu vicdanım… Bir çocuğun gözlerindeki mahrumiyet duygusunun bu kadar yaralayıcı olabileceğini tahmin bile edemezdim.

Biz ise, reklamlarda gördüğümüz ürünleri israf derecesinde tüketenlerdendik. Düşündükçe vicdanım daha da rahatsız oluyordu. Öyle acıydı ki, o an için bunu düşünmemeye karar verdim. Ama o çocuğun sözünü aslâ unutmayacaktım:

“-Ben bundan bir kere yemiştim.”

Çocuklarımıza duyduğumuz sevgi ve merhametin şiddetiyle istiyoruz ki; çocuklarımız üzülmesinler, ezilmesinler, hiçbir şeyden mahrum kalmasınlar. Kapitalist ekonomi ise, insanoğlunun bu zaafını çoktan çözmüş anlaşılan… Reklâm dünyası neredeyse tamamen çocuklar üzerine oynuyor; onların gelişimi, mutluluğu, sağlığı, rahatı, hijyeni derken her gün tüketmek zorunda hissettiğimiz yüzlerce ürün sunuyor. Hazır bezler, kâğıt mendiller, kavanoz mamalar, meyveli yoğurtlar, bütün bu ürünlerin ortak noktası; “Kullan, kaldır at ve hemen yenisini al.”

Çocuklarımız için her şeyin en iyisini, en kalitelisini, en fazlasını isteriz ve bu çabamızı da merhametimizin arkasına saklarız. Hâlbuki bir çocuğu israf kuyusunda büyütmek, ebeveyn merhametinin bir sonucu değil, nefislerimizin durdurulamamasından kaynaklanmaktadır.

Anne ve babalar, kendi nefislerini durduramadıklarında, haram kılınmış olan israfı çocuklarına da sevdirerek onlara doyumsuzluk, tatminsizlik aşılıyorlar. Özellikle oyuncak, gıda, giysi ve sosyal aktivite sektörlerindeki israf, masum çocukların üzerine kirini akıtıyor.

 Elbette bir çocuğun oynadığı oyuncak, onun gelişimi için çok önemlidir. Fakat her yeni çıkan oyuncak modelinin satın alınması, çocukları mutlu değil mutsuz eder. Bilâakis duygusal gelişimlerine olumsuz tesir eder. Çocuk, sahip olduklarının kıymetini bilmez; bozulan, kırılan oyuncağını düzeltmek için emek vermez. “Kullan, at, yenisini al!” tâlimatlarının tesiri altına girer. Yeni alınan bir oyuncaktan çok çabuk sıkılmayı öğrenir, sahip olduklarını paylaşmayı reddeder ve bencil davranışlar sergiler. Bir çocuğun iki bebekten kazandığı gelişim ile on bebekten kazanacağı gelişim arasında hiçbir fark yoktur. Aksine fazla bebekleri onu mutsuzluğa iter.

Gıda da sağlıklı çocuk yetiştirmek için ebeveynlerin çok dikkat etmeleri gereken bir unsurdur. Şüphesiz çocukların sağlıklı ve kaliteli gıdalar tüketmesi bedenî ve zihnî gelişimlerini destekler. Fakat bu takıntı ile onlara her öğün çeşit çeşit yemekler sunmak da israfın bir başka çeşididir. Sağlıklı gelişim için tabiî olan besleyici bir-iki çeşit yiyecek bir öğün için yeterlidir. Fazlası ise, çocukların hem bedenlerine, hem de mâneviyatlarına yük olur. Özellikle çocukların çöpe dökülen yemeklere şahit olması, maalesef onların israfın en çirkinini kabullenmesine sebep olur.

“Moda” denilen kavram ise, yeni modeller, yeni renkler sunarak tüketim çılgınlığına yeni kapılar aralıyor. Televizyonda yeni moda programları türüyor; sağ olsun konunun uzmanları, neyin uygun kıyafet olup olmadığını öğretiyorlar da konu komşuya rezil olmaktan kurtuluyoruz(!).. Modası geçen kıyafetler ihtiyaç sahiplerine taksim edilerek vicdanlar rahatlatılıyor. Yenilere dolaplarda yer açılıyor, daha büyük iştahla tüketim çılgınlığı devam ediyor.

Sinema ve tiyatro gibi toplumsal aktivitelerin çocukların sosyal gelişimlerini desteklediği iddia ediliyor. Aslında bu gibi aktiviteler, çocuklara sadece sosyal ortamlarda nasıl davranacaklarını öğretir; tek başlarına çocukları ne yazık ki sosyalleştiremez. Çünkü sosyalleşmek için çok daha fazlasına ihtiyaç vardır. Çocukları sosyalleştirecek olan evine gelen arkadaşı ile oyuncağını paylaşmasıdır, kavga ettiklerinde karşısındakinin ne hissettiğini anlayabilmesidir, insanlarla karşılıklı iletişim kurmasıdır, parktaki yaşıtları ile kaynaşabilmesidir, komşusunu gördüğünde selâmlaşmasıdır. Evini, yemeğini, duygusunu paylaşmayan insan, sosyalleşemez. Hangi insan sinemadaki diğer izleyicilerle arkadaşlık kurar ki? Bu gibi ortamların çocuklara sağlayacağı şeyler, sessiz konuşmak, sıra beklemek gibi toplumsal kuralların öğrenilmesidir.

Çoğu zaman onlar mutsuz olmasın, başkalarından eksik kalmasın diye kendi ihtiyaçlarımıza kısıtlama getirerek çocuklarımıza en iyisini sunmaya çalışırız. Yaptığımız fedâkârlıklar, temelini merhamet ve şefkatten alıyorsa onları geliştirecek; nefsânî duygulardan alıyorsa, onları tatminsizliğe itecektir.

 Anne-baba olarak çocuklarımıza sunduklarımızın muhâsebesini yapmalıyız ki, ileride verdiklerimiz çocuklarımızın ve bizlerin boyunlarına dolanmasın.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle