Pembe tüller içerisinde dünyaya gözlerini açan kızlar, demirci çapalarıyla maviler içerisinde büyüyen erkekler... İlk doğduğumuz anlardan itibaren cinsiyetimizin gerektirdiği gibi yetiştirilmeye başlarız. Farklı rollere hazırlanırız. Aynı anne-babadan olsak da farklı bakış, davranış ve hattâ kelimelere muhâtap olarak büyürüz. Fıtratın getirdiği ihtiyaçlara duyarlı olarak eğitiliriz. Bunun neticesinde de aynı çatı altında büyüsek dahî farklı yaratılışta, ayrı husûsiyetlere sahip bambaşka âlemler oluruz.
Böyle iki cinsin doğuştan getirdiği ve çevrenin tesirleriyle yerleşip şekillenen birbirinden çok farklı ölçülere sahip olması, hayatın bir gerçeği iken maalesef çalışma şartlarına gelince iş değişir. Çalışma ortamlarında erkeklerle aynı iş yüküyle mükellef tutulan kadınlar, büyük bir emek sarf etmek ve arayı kapatmaya çalışmak zorundadırlar, hem de ömür boyu…
Hassas bir yapıya sahip kadın fıtratı ile dış dünyanın zor şartları için mücadeleci bir rûha sahip erkeklerin aynı çatı altında, aynı iş yükü karşısında aynı performansı göstermeleri ve başarılı olmaları beklenmektedir. Duygusallıktan uzak, fayda-zarar mantığı ile karar vermek zorunluluğu olan hanımların vardiyası, sadece iş yerlerinden ibaret de değildir üstelik... Evin sorumluluğu, âile ve çocukların yükümlülüğü ile yaşadıkları dünya onları birçok kollara bölünmeye zorlanmaktadır; çünkü bu alanların her biri, en az diğeri kadar önem arz etmektedir. Bu ağır yükler, nihayet “tükenmişlik sendromu” adı verilen psikolojik çöküntülere yol açmaktadır. Yetememezlik hissi, kronik yorgunluk ve çaresizlik gibi hislerin yaşandığı bu sendrom ile kadınlarımız birden fazla role büründükleri için yaşadıkları problemi sosyal çevrelerine olumsuz olarak yansıtmaktadırlar. Hayat kalitesi düşen hanımlar, gitgide “ümitsiz anneler”e dönüşmekte ve sağlıksız nesiller yetiştirmeye başlamaktadırlar.
Erkekler, küçük yaşlardan itibaren bulundukları ortamlarda, okul hayatlarında, arkadaş çevrelerinde, oynadıkları oyunlarda mücadeleci ve rekabetçi, güç gösterisi içeren hissiyatla yetişirler. Fıtratlarının gereği “korumacı” olarak dış dünyanın zorlu şartlarına hazırlanırlar. Bir kızın ise, eline aldığı bir bebek ile annelik duygusu gelişir; kendisiyle birlikte hayalleri de büyür. Yemekler yapar, pembeler içerisinde âile ortamını hayal eder durur. Sonra büyüyen bu iki farklı âlem, rekabet ortamında eşit tutulunca kadın bocalar. Çünkü buna hazırlanarak büyütülmemiştir.
Kadınlar için rekabet bir tehdit unsurudur. Sevdiklerinin incinmesi ihtimaliyle uzak durmak istediği bir duygudur. Erkek için ise rekabet, hayatta kalmak için verilen mücadelenin destekleyici temel parçasıdır. Bu sebeple hanımlar iş ortamlarında zorlu bir rekabet söz konusu ise, ya bundan kaçarlar ya da aşırı saldırgan olarak yanlış davranışlar içerisine girerler. Fıtratlarından dolayı bir türlü dengeyi kuramazlar; çünkü rekabet, onların anladığı dilde değildir.
Netice olarak kendilerini başarısız ve yetersiz hisseden kadınlar, bir de “anne” rolünde iseler, yetiştirecekleri evlâtlarına ve eşlerine olan sorumluluklarını da ister istemez iç dünyalarına yansıtmaya başlayacaklardır. Ve daha çok para kazanmak, kariyer sahibi olmak arzusu ile başlayan bu zorlu süreç, temelleri sağlam olmayan topluma huzursuzluk olarak geri dönecektir. Kadına en güzel mevkii, fıtratına tam uyumlu olan “annelik” şuurunu veren İslâm, böylece kadınları hayatın rekabet, bunalım ve psikolojik travmalarından uzak tutarak ona sadece tek bir rolün güzelliğini doyasıya yaşama modelini sunar. O, bir güzel ahlâk numûnesi olarak gelecek nesillerin yetişmesinde en önemli rolü oynar. Kıymetli annelerimizin hikâyelerine verilen önem, gerek savaşlarda, gerek âile içerisindeki davranışlarıyla kat kat ifâde edilir. Nitekim başarılı birçok ismin ardında onu yetiştiren bir annenin ya da destekleyen bir zevcenin varlığı ile hanım olmanın önemi ortaya çıkmakta ve mevkî sahibi olmanın sadece dış dünyada bir ofis sahibi olmaktan ibâret bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Şuurlu ve rûhen sağlıklı anneler ile güçlü nesillerin yetiştirilmesi, iki cihan sermayesi olan gerçek bir kariyer hikâyesidir.
YORUMLAR