“…Tevbe ve îmân edip, sâlih ameller işleyenler başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sâhibidir.” (el-Furkân, 70)
Tevbe
Cenâb-ı Hakk’ın biz kullarına sunduğu en büyük ikram ve ihsanlarından olan tevbe, her türlü kötü fiil ve davranışlardan dönmek, pişman olmak demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyet-i kerîme ile emredilen tevbe, mü’minler için büyük bir lütuf, değeri kelimelerle anlatılamayacak, paha biçilmez bir kurtuluş kapısıdır.
“Ey insanlar! Allâh’a tevbe edip O’ndan af dileyiniz. Zira ben O’na günde yüz defa tevbe ederim.”[1] buyuran, gelmiş geçmiş bütün günahları affolmasına rağmen çokça tevbe eden bir Peygamberin ümmeti olan bizler, günde kaç defa tevbe-istiğfâr ediyoruz?
Rabbimiz, samimî bir şekilde tevbeye yönelenlere nasıl mukâbelede bulunduğunu şöyle haber veriyor:
“O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülüklerini bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.” (eş-Şûrâ, 25)
Başka âyet-i kerîmelerde, tevbe eden kullarına olan ihsanlarını da şu şekilde sıralamıştır:
“…Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır. (Mağfiret dileyin ki) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsân etsin, sizin için ırmaklar akıtsın!” (Nûh, 10-12)
“…Şüphesiz Allah, çok tevbe eden ve çok temizlenenleri sever.” (el-Bakara, 222)
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bir hadîs-i şerîflerinde, günahlarına pişman olup tevbe eden kuluna karşı Allâh’ın merhamet, muhabbet ve memnuniyetini şöyle tasvir etmiştir:
“Herhangi birinizin tevbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı derecede sevincinden ne söylediğini bilmeyerek:
«-Allâh’ım! Sen benim kulumsun; ben de Senin Rabbinim!» diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır.” (Müslim, Tevbe, 7. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet, 49, Daavât 99; İbn-i Mâce, Zühd, 30)
* * *
Nitekim kişi, gaflet ve beşeriyet îcabı zaman zaman günah işleyebilir. O kulun Rabbi de bunu çok iyi bilir. Önemli olan günahta ısrar etmeyip hata işler işlemez tevbeye sarılmaktır. Peygamber Efendimiz bu hakikati veciz bir şekilde ifade buyurmuştur:
“Her insan hata eder… Hata edenlerin en iyisi, tevbe edenlerdir.” (Tirmizî, Kıyâme, 49)
Namaz
Namaz, Peygamber Efendimizin “gözümün nûru” buyurduğu, Cenâb-ı Hakk’ın bizlere beş vakit farz kıldığı mühim bir ibadettir.
Kişi günaha düştükten sonra tevbe ile günahtan yüz çevirir ve Rabbü’l-Âlemîn’e yönelir. Bu durum, kişiyi amel-i sâlihler işlemeye sevk eder. Bu amel-i sâlihlerin en önemlisi de namazdır.
Efendimiz -aleyhisselâtü vesselâm-’ın şu hadîs-i şerifleri tevbe ile namaz arasındaki irtibatı ne güzel anlatır:
Ebû Hüreyre -radıyallahu anh-’ın haber verdiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“-Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, onda kir diye bir şey kalır mı? Ne dersiniz?” Sahâbîler:
“-O kimsede kir diye bir şey kalmaz!” dediler. Rasûl-i Ekrem Efendimiz:
“-Beş vakit namaz, işte bunun gibidir. Allah, beş vakit namazla günahları silip yok eder.” buyurdular. (Buhârî, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid, 283. Ayrıca bk. Tirmizî, Emsâl, 5; Nesâî, Salât, 7; İbn-i Mâce, İkâmet, 193)
Yine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- namazın insanı nasıl temizlediği hakkında şöyle buyurmuştur:
“Büyük günahlardan kaçınılması hâlinde, beş vakit namaz, iki Cuma ve iki Ramazan, aralarında (işlenecek küçük) günahlara kefârettir.” (Müslim, Tahâret, 16)
Tevbe Namazı
Tevbe namazı, tevbenin kabulünü artıran sebeplerden birisidir. Kişi, samimî bir şekilde nedâmet duyduktan sonra, ellerini Allâh’a açarken tevbesine namazını da refik (yoldaş) eyler. Tevbeye eşlik eden bu namaz şekli hakkında hadîs-i şerîfler bulunduğu gibi, bunun kılınış usûlü ile ilgili de kitaplarda tafsîlâtlı bilgi verilmiştir. (Bkz. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, sh: 425-426)
Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Bir kul, herhangi bir günah işlediğinde, kalkar, güzelce abdest alıp iki rekât namaz kılar ve Allâh’a istiğfar ederse, Cenâb-ı Hak, muhakkak o kulunu mağfiret buyurur.”
Ardından Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu âyet-i kerîmeyi okudu:
«Onlar (müttakî mü’minler), bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde, Allâh’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfâr ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki?! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler.» (Âl-i İmrân, 135)” (Ebû Dâvûd, Vitr, 26/1521; Tirmizî, Salât, 181/406; Tefsir, 3/3006; Ahmed, I, 2)
Kabul edilme ihtimali kuvvetli olan bu tevbe yolu, bizler için çok büyük bir müjdedir. Ne zaman bir günah işlese, ardından tevbe namazını kılan Bilâl-i Habeşî Hazretleri ile Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- arasında geçen şu hâdise bu konunun önemini gözler önüne sermektedir:
Fahr-i Kâinât Efendimiz, bir gece rüyâsında Bilâl -radıyallâhu anh-’ı görmüştü. Sabahleyin müezzini Bilâl’i yanına çağırdı ve ona:
“-Bilâl! Dün gece cennette, senin ayakkabılarının tıkırtısını önümde duydum. Hangi ameli yaparak benden önce cennete girdin?” diye sordu.
Bilâl -radıyallâhu anh- da:
“-Yâ Rasûlâllah, ne zaman küçük bir günah işlesem arkasından hemen kalkıp iki rekât namaz kılarım. Abdestim bozulduğunda da hemen abdest alırım.” dedi.
Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem Efendimiz:
“-İşte bunun sâyesinde!..” buyurdular. (İbn-i Huzeyme, Sahîh, Beyrut 1970, II, 213/1209)
Ey günahlarımızı setreden Rabbimiz! Yaptığımız günahları dünyada da, âhirette de yüzümüze vurarak bizleri utandırma! Yâ Rabbi, biz âciz kullarının kötülük ve günahlarını, iyilik ve sevaplara tebdîl eyle. Bizi, sevdiğin, seçtiğin, temizlediğin, arındırdığın sâlih kulların arasına kat. Mülk Sen’indir, hüküm ve karar Sen’indir. Biz de Sen’in kullarınız. Bizim günahımız ne kadar çok ve büyükse, Sen’in af ve rahmetin ondan daha büyük!.. Bizi affet, bize merhamet ve rızânı ihsân et. Şüphesiz Sen her şeye kadirsin. Âmin.
Merve GÜLEÇ
[1] Müslim, Zikir, 42. Ayrıca bk. İbn-i Mâce, Edeb, 57.
YORUMLAR