Cennetten yeryüzüne indirilen insan, “örtünme” ihtiyacı içindedir. Bu, bazen iklimin insanı mecbur kılması sebebiyledir, bazen utanma, bazen de güzelliklerini gösterme veya daha güzel görünme sebebiyle… Bir çöl ikliminde, yüze göze gelen kum tanelerinden veya güneşin kavuran sıcaklığından korunmak için örtünme nasıl gerekli ise, kutuplarda yaşayan bir insanın öldürücü soğuklardan muhafaza olmak için giyinmesi de o kadar hayâtîdir. Ancak ılıman iklimlerde giyinme biraz daha aksesuar kabilinden kalmaktadır. Örf, gelenek, kültür, alışkanlıklar ve insanların içindeki duygu, düşünce ve meyiller, giyinmenin tarzını ortaya koymaktadır.
Yapılan arkeolojik kazılar göstermektedir ki, binlerce yıldır insanların giyinmesinde, kılık-kıyafet ve süslerinde çok büyük değişiklikler yoktur. En ilkel toplumlardan en modern çağlara kadar zaman, mekân ve kültürden kültüre sadece malzeme, işçilik ve göz zevki değişmektedir. Öz, hepsinde aynıdır. Meselâ dökülen saçların yerine benzeri saçlar koymak, saçı uzatmak için eklemeler yapmak, saçı boyamak, vücudu beslemek için bitkilerden veya diğer maddelerden istifade etmek; asırlardır devam eden temel alışkanlıklarımızdandır.
İslâm’ın gönderildiği çağı esas alırsak, pek çok kervan yolculuğu sebebiyle kültürlerin ve insanların kaynaşma noktalarından birisi olan Arap Yarımadası, İslâm’ın vasıflandırdığı şekliyle, câhiliyeyi yaşarken insanlığın bu ortak mirasından payını almıştı.
Saç ve vücut temizliğinde, sidr ve mersin ağacından, güzel kokuda kâfur ağacından, safran, karanfil reyhan vb. bitkilerden istifade eden araplar, vücudu kına gibi renkli boyalarla ya da dövme yaptırarak süslüyorlardı. Aynı şekilde çeşitli tabiî boyalarla elbiselerine renk veriyor, değişik kıymetli taşlardan kolye, halhal, bilezik, yüzük ve benzeri takılar üretiyorlardı. Aynı şekilde altın, gümüş, bakır ve camdan takı ve süs eşyaları imal ediyorlardı. Kadınlar, giydikleri kıyafetlerle bazen üstlerini örtmeyi, bazen de aksine teşhir etmeyi hedefliyorlardı. Bilhassa kadınlar, insanın aklını başından alacak kokular sürüyor, kalabalıklar içine girerek bütün dikkatleri üstlerine topluyorlardı. Kaşlarını alıyor, dişlerini güzellik için törpülüyor, yüzlerinde türlü değişiklikler yaparak güzellik peşinde koşuyorlardı. Aynı şekilde saçlarını değişik tarzlarda kestirmek, uzatmak, boyamak, çeşitli malzemeler ekleyip süslemek tarzında farklı farklı metotlarla güzelliklerini göstermek, insanları kendisine hayran bırakmak istiyorlardı.
Ne zaman ki, İslâm geldi ve hiçbir kontrol bulunmayan, herkesin “gönlünce” istediğini yaptığı ve genel olarak toplumun iffet ve ahlâkını zedeleyen bu gidişe bir “dur!” dedi. Kadının fıtratında var olan, “güzel olma” ve “güzel görünme” duygularını, kimseye zarar vermeyecek şekilde tatmin etme yolunu açtı. Kadın, herkesin ortasında, herkesin göz zevkine hitap edecek, ayağa düşecek bir varlık değildi. O, şerefli bir mevkide, insanlığın annesi, muhterem bir varlıktı. Onun cüz’î bedeller uğruna, haysiyetinin zedelenmesi, bütün insanlığı küçülten bir davranıştı. İşte bu sebeple İslâm, kadının güzelliklerini herkese açmasını değil, belli sınırlar içinde Müslüman kadınlara ve özellikle eşine, âilesine tahsis etti.
“Bu konuda İslâm’ın getirdiği ölçüler nelerdir?” diye sorulacak olursa; madde madde şöyle sıralayabiliriz.
1-Tesettür: Tesettür emri, sadece kadına yönelik bir emir değildir. İslâm’da erkeklerin de örtmeleri gereken asgarî yerler belirlenmiştir. Ancak “kadının örteceği yerlerin erkekten daha fazla olması”, “kadının güzelliklerini göstermeye daha meyilli bulunması” ve bilhassa “kadının vücudu üzerinden kazanç sağlama peşinde olan insanların” bu konuyu devamlı gündeme taşıması sebebiyle, tesettür daha çok kadın içinmiş gibi anlaşılmıştır.
Kadının vücudunu neden daha fazla örtmesi gerektiği apayrı ve çok geniş bir mevzudur. Bunu günümüzde anlamak çok daha kolaydır. Biz buna çok kısa bir cevap verecek olursak, şöyle diyebiliriz: Kadın, vücudunu açtığında, teşhir ettiğinde (insan olarak, toplum ve âile olarak) neler kaybediliyorsa, işte tam bu sebepler yüzünden kadın, tesettüre riâyet etmelidir.
2-Tesettür, sadece örtmek demek değildir. Yani bedenin alelade bir örtü ile örtülmesi, tesettürün tam mânâsıyla yerine geldiğini göstermez. Tesettürün de belli prensipleri vardır. Meselâ renginin şeffaf olmaması… Kıyafetin, vücut hatlarını belli edecek derecede dar olmaması, renginin başlı başına bir câzibe unsuru olmaması... İnsanların dikkatini çekecek şekilde aşırı gösterişli olmaması. Kadınların kıyafetlerin erkek stilinde; erkeklerin kıyafetlerinin de kadın formunda olmaması. Kibir, gurur ve benzeri düşünceleri çağrıştırmaması… Bütün bu özellikler, sadece kadınların kıyafetleri için geçerli değildir. Erkekler de bu tesettür ölçülerine riâyet etmek zorundadır.
3-Mahremiyet sınırları. Kadınların ve erkeklerin, çevresindeki insanlara göre de mahremiyet ölçüleri değişir. Bilhassa kadınlar, kendisiyle evlenmesi haram olan yakınlarının (baba, amca, erkek kardeş, dayı vb.) yanında nisbeten rahat giyinebilirlerse de, yabancı erkek ve kadınların yanında giyim kuşam ölçüleri daha mazbuttur. Bu, onların incitilmemeleri, saygın bir konumda hayatlarını devam ettirebilmeleri içindir. Bu temel sebep, âyet-i kerimede açıkça beyân edilmiştir. Bu hassasiyet, sadece kıyafet açısından değil, söz ve davranışlarda da belli bir hassasiyet ve disiplini beraberinde getirmelidir. Bu husus, daha geniş bir şekilde izah edilecektir.
4-Kadının güzel kokular sürünerek dışarı çıkması, yine sokağa çıkacağı zaman güzelliğini daha etkili hâle getirecek makyaj vb. malzemeler kullanması da yasaklanmıştır. Koku, makyaj ve benzeri, güzelliği ve câzibeyi arttıran unsurlar, sadece hanımların Allah tarafından helâl kılınmış eşleri ve âilelerine tahsis edilmiştir.
5-Söz, tavır, davranışta iffet. Kadınlara âit câzibeyi arttıran bir husus da konuşurken veya tavırlardaki işve, kırıtma vb. tahrik unsurlarıdır. Kadınların, bu özelliklerini, yabancı insanlarla konuşurken kullanmaları, onların kafa ve gönüllerini bulandıracak, bazen hiç düşünülmeyen isteklere kapı aralayacaktır. O hâlde Müslüman kadınların, şahsiyet ve vakarını zedeleyecek her türlü basit davranıştan uzak durması, kendi şerefine leke sürmemesi açısından son derece önemlidir.
6-Takvâ libâsı. Bütün bu kılık-kıyafet ve tavırların ortaya çıkış noktası, kalptir. Kalpte ne varsa, dışarıya o yansır. Bu yüzden müslüman erkek ve kadınların öncelikle kalplerini, ilâhî rızâ istikametinde terbiye etmesi gerekir. Kalb, takvâdan mahrum olursa, başa örtülen örtünün bir mânâsı olmaz. Bir taraf örtüldüğünde bir taraf açılmış olur. Tesettür, gerçek şeklini, ancak kalbe takvânın yerleşmesiyle bulur.
Bu saymış olduğumuz hususlarla ilgili âyet-i kerîmeleri hatırlatarak yazımıza son verelim:
“Ey Peygamber hanımları (ve mü’min kadınlar)! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir edâ ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin. Evlerinizde oturun, eski câhiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allâh’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (el-Ahzâb, 32-33)
“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; nâmus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesnâ olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, âilenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbî kimseler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey mü’minler! Hep birden Allâh’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.” (en-Nûr, 31)
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (el-Ahzâb, 59)
“Ey Âdem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi… İşte o daha hayırlıdır. Bunlar, Allâh’ın âyetleridir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi.)” (el-A’râf, 26)
YORUMLAR