TEBRİKLER

Tebrikler size, ey ehl-i namaz!.. Namazda dâim olmayı, huşû ile kılmayı, ilk vaktinde edâ etmeyi, kazaya bırakmamayı başarıyorsunuz mübârek olsun!

Abdülkadir Geylânî Hazretleri’nin çilesinin son deminde gâipten bir ses gelir:

“–Kulum, artık senden namaz emrini kaldırıyorum.”

Geylânî Hazretleri aldanmaz, kovar pis şeytanı!.. Dikkat buyurun “artık namaz kılma” diyor; Âdemoğlunun daha derin zaafı olmasına rağmen “İçki iç, zina et!..” demiyor, “Namaz kılma” diyor.

Mefhum-ı muhâlifinden yola çıkarsak, demek ki, namaz çok önemli bir kale bizim için. Onu şeytan ele geçirse, pek çok günaha kapı açılacak yahut namaz öyle kıymetli ki, onu bizden alsa, her şeye bedel, her şeye değer!..

Tebrikler, “Kör şeytan, git başımdan!..” dediniz ve namaz kılmaya karar verdiniz! Her gün, her vakit bu savaşı yaptınız. Bazen sabahlara, bazen yatsılara hücum etti, şeytan; bazen öğle ve ikindi namazlarına, bazen akşamlara... Tebrikler! Her seferinde üstesinden gelmeyi başardınız.

Tebrikler! Namazları kazaya bırakmaktan kurtuldunuz. Tek tük derken epey fire veriyordunuz namazlardan... Şeytan, her seferinde sizi aldatmayı başarıyordu. Sabahları kalkmamak âdet oluyordu nerdeyse... Nicedir mahrumdunuz kuş sesleri eşliğinde güneşin doğuşunu beklemekten... Özlemiştiniz iyiden iyiye, sabah namazını hiç kaçırmamayı... Öğle ve ikindiler iyice karmaşıktı; okul, iş, misafir derken bir bakıyordunuz namaz vakti çıkmış! Akşamlar yemek, yolculuk, TV derken gelip geçiyordu. Yatsılar uykulara kapılmakla… Hayat gâilesi, “gâile”liğini ortaya koyuyor muydu yoksa, şeytan, güzelim hayatınızın başına çorap mı örüyordu? Biliyordunuz doğrusunu. Sonunda “Yeter!..” dediniz.

Tebrikler, gevşeyen her şeyi, büze büze toparladınız. Olması gerekenleri...

Tebrikler, gafleti ve tembelliği yendiniz!..

Tebrikler, başardınız ezân okununca namazınızı hemen kılmayı!.. Nasıl derd ediyordunuz bunu... Şu, bu derken saate baktığınızda namaz vaktinin son yarım saatinin kaldığını yahut ilk bir saatinin geçiverdiğini görmekten nefret ediyordunuz. Hele arkadaşlarla sohbet ederken, hele bilgisayar başındayken bunun olması, rûhunuzu öfkeden deli ediyordu. Çok kızıyordunuz kendinize, çok!.. Nihayet yönetime el koydunuz. Atınızın alnının ortasına kurulmuş olan şeytanı bir kırbaç darbesiyle attınız oradan ve yola düştünüz.

Tebrikler! Zaman disiplini oluşturmayı başardınız.

Tebrikler! Nihayet seheri, teheccüd vaktini ihyâ etmeyi problem olmaktan çıkardınız, lezzete dönüştürdünüz. Akşam erken yatınca oluyormuş. Peygamberimiz’in bu çok mühim sünnetini îfâ etmenin huzuru ve tadıyla, arada kaçırsanız da mes’utsunuz, tebrikler!

 

Namaz, yarama ilâç, yanık yerime merhem,

Onsuz bütün dünya benim olsa istemem.

(Necip Fazıl Kısakürek)

Tebrikler, anladınız bunu.

Tebrikler! Ciddiye aldınız namazı. Ömrünüz tükenip giderken namaza dört elle sarıldınız, tebrikler... Örnek oldunuz namaz hassasiyetinizle… Pek çok insanın namazına vesîle oldunuz, sessiz ve derinden akışınızla… Mübârek olsun. Allah Teâlâ dünyada, kabirde de ayırmasın namaz neşesinden.

Tebrikler! Saâdet-i dâreyn diliyoruz size…

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Onlar, Rablerinin rızasını dileyerek sabrederler, namazı kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizlice ve açıkça sarf ederler; iyilik yaparak kötülüğü ortadan kaldırırlar; işte onlara bu dünyanın güzel âkıbeti, girecekleri Adn cennetleri vardır; babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da oraya girerler. Melekler, her kapıdan yanlarına girip:

 

سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ ۚ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ

 

«Sabretmenize karşılık size selâm olsun; burası dünyanın ne güzel bir neticesidir!» derler..” (er-Ra’d, 22-24)

Sabır, üç yerdedir, diyor erenler…

İlki bildiğimiz sabır; belâ ve musibet ânında kendimizi Allâh’a isyandan korumak. Rızâ-yı ilâhîyi kazanmak niyetiyle susmak.

İkincisi, günahlara karşı sabır. Allâh’a karşı gelmek korkusuyla mübah olana bile temkinli yaklaşmak!..

Sabır gösterilecek üçüncü yer, iyiliklerin devamı hususunda… Nefs-i mülhemenin hâllerindendir ki, “Az da olsa devamlı olan” diye hadîs-i şerîfle tavsiye edilen denge hâli… Sürekli elimizdeki üç-beşi tırtıklayıp duran şeytan ve avenesine sabırdan bir set çekmek dirâyeti… Dirâyet, sabrın direği…

 

“Dâne toprak içre şiddet çektiğiyçün nîce gün

Baş çekip harmanlanır ârâyiş-i bûstân olur”

(Fuzûlî)

 

Tebrikler! Nicedir yüreğinizde bir tohum gibi sakladığınız sâlih ameller, neşv ü nemâ buldu hayatınızda... Çiçek açtı, içinizde ne kadar ağaç varsa, bu bahar…

Tebrikler! Teheccüde kaldırmak için çalan saatin alarmını her seferinde erteleyerek ancak sabah namazında kalkabiliyordunuz. Her seferinde kınıyordunuz kendinizi… Lâkin, birden bir ışık belirdi zihninizde bir gün. Madem nefsiniz geri adım atmıyordu, siz ileri gitmeyi denemeliydiniz. Sabah namazı sonrası işrak beklemeye bayılırdınız. Günün ilk ışıklarını yüreğinize salmakla beslenirdi rûhunuz… Bu bekleyişe, geceki ertelemeleri eklediniz. Âdeta kazâsını yapmaya başladınız.

Kırk dakikalık kerahat vakti bitip de işrak namazını kılınca, Kur’ân-ı Kerîm okuyor yahut tesbih çekiyordunuz. Geçmiş derslerin kazaları... “Geceki her erteleme için bir sayfa daha Kur’an okuyayım.” diyordunuz yahut “Bir devir daha tesbih çekeyim.” diyerek uykuyu erteliyordunuz durmadan... Nefsiniz neye uğradığını şaşırdı, bu mukavemeti beklemiyordu sizden... Tebrikler! Artık alarmın ilk çalışında fırlıyorsunuz yerinizden... Nefsi adam etmenin yollarından birini keşfettiniz, tebrikler...

Günâha yaklaştığını düşünen Müslüman, daha bir teyakkuzda olur. Günahtan uzak olduğunu, emniyette olduğunu düşünen ise, çok çabuk aldanır. Bu emniyet hissi, şeytan için kağıttan bir perdedir âdeta. Bir tırnak darbesiyle yırtıp açar onu.. Belki bu yüzden kabz hâlini, bast hâlinden üstün tutmuş bazı âlimler…

Bast hâlinde, o bahçe sahibi gibi, “Bunun mahvolacağını sanmam.” der de ertesi sabah bahçesini yanmış bir hâlde bulur. (Bkz: Kehf, 32-42)

Kabz hâlinde ise, Firavun’un sihirbazları gibi duâya durur:

“-Ayaklarımızı sâbit kıl, üzerimize sabır yağdır.”

Firavunlaşan nefse:

“-Senin sözün bu dünyada geçer!..” der.

Böyle ümitsizlik ve karamsarlıktan sersemlemişken, böyle tir tir titreyen ellerle bir şeyleri kırıp dökerim diye cam bardakları, kristal bardakları taşımaya kalkmaz, sıcak çorbalara kaşık sallamaz. Üstelik içindeki muhabbet eksikliği için Allah’tan af diler;

“–Sen, yâ Rabbe’l-Âlemîn, böylesi bir kulluğu hak etmiyorsun, sen ne güzel kulluklar görmüşsün, ben Sana lâyık kullukta bulunamıyorum, beni bağışla!..” diye yalvarır kara gecelerde, ıslak seccadelerde...

Tebrikler! Kabz hâlinden sağ sâlim çıktınız sahil-i selâmete... Yûnus Peygamber gibi sarıldınız bir kabak yaprağına... Hasta bünyeniz iyileşti, tazelendi. Nasıl da mahvetmiş sizi, balığın midesindeki sular, o hava... Tebrikler!.. Yûnus -aleyhisselam-’ın duâsını hatırladınız da çıktınız o karanlıktan.

 

لا إِلَٰهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

 

“Sen’den başka ilâh yok, Sen sübhânsın, eksiksiz, kusursuz; ben (ise), zâlimlerden oldum.” (el-Enbiyâ, 87)

 

“Bayramım imdi, bayramım imdi

Bayram ederler, yâr ile şimdi

Hamd ü senâlar hamd ü senâlar

Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm”

(Hacı Bayrâm-ı Velî -k.s.-)

 

Tebrikler! Âyet-i kerime ile kınanan güruhtan olmadınız. Karaya çıkınca, gerisin geri gitmediniz, bast hâlinde de hamd ile şükr ile rağbet ettiniz Rabbinize... Emniyet hissine kapılmamak için mâtemlerin civarından ayrılmadınız. “İnfak kuşu”nu koydunuz gönül kafesine; size hatırlatıp durdu: “ihtiyaç fazlasını, ihtiyaç fazlasını…” (el-Bakara, 219) diye…

Tebrikler kardeşlerim!.. Kardeşleri olmaktan dolayı mesrur olduğum güzel insanlar, eşref-i mahlûkât olma yoluna baş koydunuz. Mesâfe almaya da başladınız. Artık o yolda ölseniz de umulur ki, Cenâb-ı Hak, tamamlamış gibi muâmele eder. Şimdi tek bir hedefimiz var, değil mi?

“Ancak müslüman olarak ölmek” için bulunduğumuz noktada sabır göstermek... Yine duâ, hep duâ.

 

رَبَّنَا لا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً ۚ إِنَّكَ أَنْتَ الْوَهَّابُ

 

 “Ey Rabbimiz, bize hidâyet verdikten sonra kalplerimizi saptırma ve katından bize bir rahmet bağışla!.. Şüphesiz bağışı bol olan (Vehhab) Sen’sin..” (Âl-i İmrân, 8)

PAYLAŞ:                
52. SAYISINDAKİ DİĞER YAZILAR
Sunuş
MÜBÂREK KİTAP KUR’ÂN-I KERİM
Cumhûriyetin İlk Hanım Hâfızlarından Kibar Vural Hocaefendi ile HÂFIZLIK ÜZERİNE BİR HASBİHÂL
Hâfızlık Çalışan Bir Öğrencinin Edinmesi Gereken Alışkanlıklar:
İbâdetleri Ta’zimle Yapmak
PASLANAN KALPLERİN CİLASI
(6 ayda hâfız olan Seda Levent ile röportaj…) CANSUYUM, YOLDAŞIM, HER ŞEYİM…
Sizden Gelenler HÂFIZLIK, CENNET KAPISI
ÎMAN, İSPAT İSTER
TEBRİKLER
BENİ KÖR KUYULARDA, MERDİVENSİZ BIRAKMA
ÇOCUK, VİCDANIYLA TERBİYE OLUR -3-
Hayatın Olmazsa Olmazlarından: MİKROPLAR
“Mikrop” denince birçoğumuzun aklına hastalıklar ve uzak durulması gereken küçük yaratıklar gelir. Aslında mikroplar yeryüzünde toprak, su, hayvan ve insanlar gibi her varlıkta bulunur. Çok basit formlarda bulunduklarından ve büyüklükleri bir mikrondan daha küçük olduğundan tarif edilmeleri oldukça zordur. Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı nice âlemler içinde bunlar da “monera” âleminin küçük canlıları olarak yerlerini alırlar. Her şeyi hikmetleriyle birlikte yaratan Allah Teâlâ, bu mikro organizmalara da önemli vazifeler yüklemiştir. Birçoğumuz, her gün evimizi, mutfağımızı, banyomuzu sterilize etmek için uğraşırken yok ettiğimiz milyonlarca bakteri türünün hayatımızdaki olmazsa olmaz dedirtecek faydalarından bîhaber bulunuyoruz. Fakülte yıllarında mikrobiyoloji hocamızın “mikrop=hayattır” yazdığını görünce hepimiz çok şaşırmıştık. İlerleyen derslerde bunun ne kadar doğru olduğunu anlamak, hiç de zor olmadı. Genel olarak mikroplar, çürüme, fermantasyon ve hastalıkların kimyasal âmili olarak dünyanın ekolojik dengesini sağlamakla ilgili rollere sahiptir. “Bakteri” adı da verilen bu canlılar, tabiatta ilkel tek hücreli organizmalar olarak 3 ayrı formda bulunurlar. a. Coccus, b. Bacillus, c. Spirillum. Fazla ayrıntıya girmeden faydalı bakteriler ve kısımları hakkında şunları söyleyebiliriz. Çürükçül Bakteriler Dünyada biriken artık maddeler olduğu gibi kalsaydı, kötü koku ve pislikten kurtulmak mümkün olmayacaktı. İşte bakterilerin en önemli faydalarından biri de bu artık maddelerin ana biyolojik monomerlerine ayrıştırılmasıdır. Eğer çürükçül bakteriler olmasaydı, ölü insan bedenleri, canlılığını yitirmiş bitki parçacıkları, öldükleri bedende olduğu gibi kalacaklar ve bunların ana organik maddelere dönüşümleri olmayacaktı. Sonuçta dünyadaki karbon döngüsünün önemli bir bölümü de yerine getirilemeyecekti. Çürükçül bakterilerin yaptıkları bu parçalama işlemiyle toprak kalitesini artırır, verimini çoğaltır. Şüphesiz bu da insanların hizmetine sunulacak birçok ürünün yetişmesine vesile olur. Tıp Alanında Faydalanılan Bakteriler Bu bakteriler de aşı ve antibiyotik olarak insanlara daha sağlıklı bir hayat sunmak için kullanılırlar. Öldürülmüş veya zayıflatılmış bakteriler, insan vücuduna enjekte edildiğinde vücut bu bakterilere karşı antikor üretmeye başlar. Böylece vücut, bu bakterilere karşı bir üstünlük sağlar. Buna kısaca “bağışıklık sistemi” denir. Daha açık olarak ifade etmek gerekirse, vücut bir nevi antrenman yapmış ve güçlü bakterilerle karşılaştığında nasıl davranması gerektiğini öğrenmiş olur. Antibiyotik yapımında kullanılan bakterilere “streptomycin” adı verilen bir bakteri türü örnek verilebilir. Bu bakteriden “bacitracin polmyxin” ve “erythromycin” adlı antibiyotikler üretilmektedir. Bu ilaçlar, hastalığın durumuna göre doktor tavsiyesiyle kullanılır. Böylece hastalık, bu bakteri sayesinde giderilmiş olur. İnsanın kan plazmasında bulunan “dextran” adlı bir madde de “leuoconostoc” isimli bir bakteri tarafından üretilmektedir. Hayvanların bağırsaklarında bulunan ve selüloz sindiriminde kullanılan bakteri türleri de vardır. Bu bakteriler selülozun glikoza indirgenmesini sağlayarak hayvanın, hücreleri için gerekli olan enerjiyi elde etmesinde aktif rol oynarlar. Besin Yapan Bakteriler Yediğimiz yoğurt ya da peynirin, bakterilerin bir ürünü olduğunu biliyor muydunuz? Yemeklerde iştahımızı artırmak için yediğimiz turşular, neyin sayesinde o hâle geliyor? İşte bize bu besinleri sunan özel bakteriler yaratılmış ve yaratılmaya devam etmektedir. Bu bakteriler, oksijensiz solunum yaparak aldıkları enerjiyi bulundukları kapalı ortamdaki organik bileşikleri parçalayarak elde ederler. Bu parçalanma sonunda bakteriler pek çok madde açığa çıkarırlar. Açığa çıkan bu maddelerle bakterinin içinde bulunduğu besin asitlenir veya alkollenir ya da besinin içinde karbondioksit kabarcıkları oluşur. Böylelikle gıda vasıf değiştirir. Yani süt, peynir ya da yoğurt olur, salatalık da artık turşu hâline dönüşür. Bakterinin gerçekleştirdiği bu işleme “fermantasyon” denir. Fermantasyonla gıdaların yararlılıkları da artmıştır. Çünkü bu bakteriler, fermantasyon sayesinde bir çok vitamin ve mineral sentezlerler. Hatta bu ürünler bağırsakların yenilenmesini sağlayarak sindirim bozukluklarını tedavi etmede rol oynarlar. Yine kolesterol meselesinde tavsiye edilen yiyecekler de genellikle fermente olmuş gıdalardır. Aslında bakteriler, bu işleri yaparken hayatlarını ve soylarını da devam ettirirler. Diğer yandan Allâh’ın yarattığı bu muazzam dengeyle başka bir yöntemle elde edemeyeceğimiz besinler de insanoğlu için üretilmiş olur. Aslında mikro organizmaların yararları sayılamayacak kadar çoktur. Biz onları “zarar vericiler” olarak görüp öldürmek için uğraşsak da, onlar bizim hizmetimiz ve faydamız için çalışmaya ve çoğalmaya devam edeceklerdir.
Fazîlet Timsali Hanımlar ZEYNEB BİNTÜ RASÛLİLLAH - 3
LİMONLA İLGİLİ PÜF NOKTALAR
KIRIM-KONGO KANAMALI ATEŞİ (KKKA)

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle