Türkiye nüfus ve sağlık araştırması verilerine göre, ülkemizde emzirme oranı oldukça yüksektir. Bütün çocukların % 97’si bir süre emzirilmiştir. İlk iki ayda yaklaşık % 70 olan anne sütü ile beslenme nisbeti, 3. ayda % 42’ye, 6. ayda % 20’ye düşmektedir. Ve bu azalmanın, yani erken dönemde ek gıdaya başlamanın en önemli sebebini “sütün yetersiz olduğunu düşünmek” oluşturmaktadır.
Sütünün yetmediğini düşünen anneler, çeşitli yöntemlere başvurmakta ve toplumsal tecrübelerin yer aldığı geleneksel tercihler ön plana çıkmaktadır. Anneler, en önemli teşviki sağlık personelinden, ebe/hemşirelerden aldıklarını ifade etmektedirler. Anne sütü ile beslenme konusunda destek olacak sağlık personelinin bilhassa ebe ve hemşirelerin destekleri, doğum öncesi dönemden başlayarak emzirmenin kesileceği döneme kadar devam etmektedir. Bu sebeple toplumda tercih edilen geleneksel usullerin bilinmesi, bu süreci sağlıklı plânlama ve destekleme açısından önem arz etmektedir.
İnsan hayatında, beslenme açısından en mühim dönemi oluşturan çocukluk döneminde, bilhassa süt çocukluğunun önemi büyüktür. Hayatın ilk iki yılındaki beslenmeyle, tâbiri câizse bir ömür kullanılacak olan beden binasına bir temel atılacaktır. Bu temelin sağlam olması, ilerde karşılaşılması muhtemel problemleri en aza indirme bakımından önemlidir. İlk iki yılda bebeğe verilecek anne sütü ile ferdin hem çocukluk, hem erişkinlik dönemini sağlıklı geçirmesi ve karşılaşacağı pek çok hastalığa karşı tabiî bir korunma kazanması sağlanmış olacaktır.
Daha önceki yazılarda kaleme aldığımız gibi, anne sütü bebek için mûcizevî bir gıda olması yanında, anneyi de pek çok hastalıktan korumaktadır. Hâmilelik boyunca anne bedeninde hazırlanan ve vakti geldiğinde de zorlanmadan bebeğin minik midesine aktarılmak üzere göğüslerden taşan bu gıdanın ikramında, annelerin yapacağı iş mühim olmakla birlikte, aşırı bir çaba gerektirmeyecektir. Lâkin öncelikle, her annenin emzirmenin ehemmiyetini idrâk etmesi ve bebeğini kudret eli ile hazırlanmış bu gıdadan mahrum etmemesi gerekmektedir.
Elbette annelik hiç de kolay değildir. Geçirilen 40 haftalık bir hâmilelik, müteâkiben sancılı bir doğum süreci, ardından 24 ay emzirme ve bir ömür gönlüne emanet edilecek minik bir yürek... İlk ikisinin kendi içinde ne zorluklara sahip olduğunu ve annelere nasıl tesir ettiğini aylardır yazılarımızda ifade etmeye çalıştıysak da bu en iyi, yaşanarak idrâk edilmektedir. Ancak anne bedeni, hamilelikle beraber hem geçireceği bu zamanın, hem ardından gelecek diğer dönemlerin her türlü zorluğuna fizyolojik ve psikolojik olarak hazırlanmaktadır. Yani ne hâmilelik, ne doğum, ne de emzirme ve hattâ ne de yavrusunu ilk yıllar kollarında ardından kalbinde taşımak, bir annenin yapamayacağı işlerden değildir.
Kadın bedeni ve rûhu, saydığımız bütün bu safhaların zorluklarını yüklenecek istîdattadır. Annelere kaldıramayacağı bir sorumluluk emanet edilmemiştir. İmtihan maksadı ile gönderildiğimiz bu âlemde, her varlık ve yüklendiği her iş için bu geçerlidir. Aslında kimse boyundan büyük bir vazife yapmıyor. Yaptığı işlerle ilgili kâbiliyeti, potansiyel olarak ona verilmiş. Bu, idrak edilmesi gereken mühim bir husustur.
Hâl böyle iken ve daha önce de ifade ettiğimiz gibi, bir annenin sütü, aynı anda iki bebeği bile büyütebilecekken, toplumumuzda ilk altı ayda sadece anne sütü alan bebeklerin nisbetleri hâlâ düşük seyretmektedir. Annelerin ve bebek bakımında anneye destek olan kişilerin bu konuda daha fazla şuurlanmaya ihtiyacı vardır. Zira zamansız ek gıdaya başlanması, pek çok problemi de beraberinde getirmektedir.
Çocukluk çağında “sağlıklı beslenme” deyince, çocuğun sağlıklı bir şekilde hayatını sürdürebilmesi, büyüme ve gelişmesi için, gerekli bütün gıdaları dengeli bir şekilde alması akla gelmektedir. Beslenme, hem bedenî, hem rûhî gelişime tesir ettiğinden ve çocukluk çağındaki beslenme, bütün hayatı şekillendirdiğinden çok önemlidir.
Çocukların büyüme hızları ve enerji ihtiyaçları yaşa göre değişmekte ve en hızlı büyüme-gelişme, hayatın ilk iki yılında olmaktadır. Süt çocukluğu döneminin en mühim kısmını ilk 6 ay oluşturmaktadır. Bu dönemdeki en ideal beslenme, sadece anne sütü ile beslenmedir. Bundan sonra bebeğin çiğneme ve yutmayı da öğrenmesi için yavaş yavaş püreler, daha sonra katı-pütürlü gıdalar verilmelidir. İlk iki yıl anne sütü ile beslenmeye devam eden çocuğu, bir yaşından sonra kendi kendine yemesi için özendirmeli ve gerekli gıdaları yeterince aldığından da emin olunmalıdır.
Bebeklerin ilk 6 ayda sadece anne sütü almasına “tabiî beslenme”, hem anne sütü hem mama almasına “karışık beslenme”, sadece mama almasına “sun’î beslenme” diyoruz. (Burada “formül süt” olarak hazırlanan gıdayı, mama olarak ifade etmiş olduk.) Karışık beslenme, ülkemizde en çok görülen beslenme şeklidir. Çoğunlukla hatalı bir uygulama neticesi başlanan bu beslenme ile anne sütü azalmakta ve bebek sun’î beslenme riski ile karşı karşıya gelmektedir.
Anne sütü ile beslenmenin devamının sağlanması için, emzirme döneminde problem yaşayan her anne ve bebeğe, âcilen yardım edilmelidir. Anne sütü her ne kadar vücutta ikram edilmek üzere hazırlanmış olarak beklese de; özellikle ilk kez anne olduğunda, hanımlar bazı durumlarla baş etmekte zorlanabilirler. Anne sütü alan bebeklerde, hangi durumlarla karşılaşılabileceği hususunda bilgi sahibi olunması anneyi rahatlatacaktır. Aslında her bebekle yeniden tecrübe kazanan annelerin, problemlerin üstesinden gelmesi kolaylaşmaktadır. Bu dönemde annelerin en çok ihtiyaç duydukları şey, emzirme çabalarının desteklenerek özgüven konusunda yardım edilmesidir.
Emzirme döneminde özellikle ilk aylarda anneyi en çok huzursuz eden ve hattâ yanlış bir düşünce ile zamansız ek gıdaya başlamasına sebep olan, bebeğin aşırı ağlamasıdır. Bu durumda anneler paniğe kapılarak bebeklerinin doymadıklarını düşünürler ve ek gıdaya başlarlar. Bu da başka sıkıntılara sebep olur. Aslında sağlıklı yenidoğanların ilk üç ayda, gaz sancısından ötürü huzursuz olup sürekli ağlamaları, tabiî bir durumdur. İlk günlerde bir kiraz tanesi, bir ayın sonunda yumurta büyüklüğünde olan bebeğin midesi gibi minik olan bağırsak sistemi için de, azıcık bir gaz bile büyük bir sıkıntı oluşturacak ve bebeği huzursuz edecektir. Bu yüzden bebeğin, her emzirmeden sonra mutlaka gazı çıkarılmalıdır.
Emzirmeden sonra rahatlıkla uykuya dalan bebeklerde buna gerek olmasa da, bazı bebeklerin gazı atmaları ve uykuya geçmeleri hiç de kolay olmamaktadır.
İnşâallah bir dahaki yazımızda, ilk üç ayda sıklıkla görülen ve korkulmaması gereken hattâ kendiliğinden düzelen bir durum olan gaz sancısı ile ilgili daha fazla bilgi vererek annelere bazı tavsiyelerde bulunacağız. Emzirme döneminde sadece bebeğe değil, anneye ait problemlerle de karşılaşabileceğimizi hatırlatarak bu ayki yazımızı noktalayalım.
Âlemlerin zübdesinin emanet edildiği annelerin, bütün kâinâtı şefkatle kuşatacak kocaman bir yürek taşıdıklarını ve yavrularını büyütürken yaşadıkları problemleri bu sînede kolaylıkla eritebilecek istîdâda sahip olduklarını hiçbir zaman unutmayalım.
Ve en önemlisi; mekteb-i âleme imtihan gâyesi ile, kulluk emanetini yüklenerek gelen insanoğlunun da buna kâbiliyetli olduğunu; merhametli Rabbimiz’in bizleri tâkatimiz üzerinde herhangi bir şey ile mükellef kılmadığını, meleklerin gıpta ettiği bir öze sahip olduğumuzu da idrâkten gâfil kalmayalım. Üstesinden gelmekte zorlandığımız her işte, her şeyi yoktan var eden ve âlemleri emrimize âmâde kılan yüce Rabbimiz’in bize ne kadar kıymet verdiğini tefekkür edelim. Edelim ki, emanetini ziyan etme bedbahtlığına düşmeyelim. Ezel bezminde verdiğimiz söze sâdık bir ömür ile, âlâ-yı illiyyîne çıkabileceğimizi unutmayalım.
“Yerler gökler bile, çekindi ve titredi;
Kulluk emanetini, âdemoğlu yüklendi.”[1]
Bu istidad sendedir; âlemlerin özü sen!
Meleklerden de üstün; olmaya namzetsin sen.
Kıymetini bilmezsen; şerefin ziyan olur;
Ahdinden döner isen; âkıbet fenâ olur!
[1] Bkz: el-Ahzâb, 72.
YORUMLAR