Muhterem Okuyucularımız;
Geçen sayımızdaki takdim yazısının son kısmında Ocak ve Şubat ayında ülkemizin başına gelen birkaç felakete dikkat çekmiş ve Rabbimizin af ve merhametine sığınmıştık. Receb Ayı’nı uğurladık, Şaban Ayı’nın içindeyiz ve bu ay itibariyle Ramazan Ayı’na da girmiş oluyoruz. Bu aylarda, Dünya olarak büyük bir imtihanın içindeyiz. Bu mübarek gün ve gecelerde inen rahmet, mağfiret ve lütuf hürmetine, Rabbimizden niyazımız şudur:
Yâ Rabbi! “İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın. Belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.” (er-Rûm, 41) buyuruyorsun.
Âmennâ ve saddaknâ… Sana ve indirdiklerine îman ettik. Bütün kalbimizle ilâhî fermanını tasdik ediyoruz.
Biz, bize verdiğin emanetlere sahip çıkamadık. İndirdiğin Kitab’ı çoğu kez yüz üstü bıraktık. Zât-ı Ulûhiyyetine, Kitabına, Peygamberine, şerefli dinine dil uzatanlara haddini bildiremedik, gereken tavsiye ve ikazlarda bulunamadık. Onları yeterince koruyamadık. Sen bizi affeyle!..
Yâ Rabbi! Yaklaşık üç asırdır, ümmet olarak gönderdiğin son ilâhî dinden uzaklaştık; birliğimizi, insicamımızı, hilâfetimizi, gücümüzü-kuvvetimizi, aklımızı-gönlümüzü, evlâdımızı-âilemizi, maddî-mânevî değerlerimizi bir bir kaybettik. Hissemize sürgünler, katliâmlar, hicretler, hapisler, idamlar düştü. Ama akıllanmadık.
Hâlâ birbirimizle boğuşmanın, mezhep kavgasına birbirimizin boğazını sıkmanın derdindeyiz. Hâlâ içimizden bazıları, senin “düşman” olarak ifade ettiğin kimselerle dostluklar kurmanın peşinde…
Ümmet-i Muhammed olarak gün geçmiyor ki, gönlümüzü yaralayacak, gözümüzü kanlı yaşlara bürüyecek bir dert başımıza gelmesin! Son otuz-kırk yıldır Dünya’nın dört bir tarafında Afganistan’da, Bosna-Hersek’te, Çeçenistan’da, Irak’ta, Sûriye’de, Yemen’de, Myanmar’da… ismini sayamadığımız daha nice İslâm yurdunda hep müslümanların kanı döküldü, gözyaşı toprakları ıslattı.
Yâ Rabbi, öksüz kaldık, sahipsiz, çaresiz kaldık. Senin gücüne, Senin rahmet ve affına sığınıyoruz. İhanet etmedik belki, ama ihmal ettik, tembellik ettik, âciz kaldık. Bir müslümanın derdiyle dertlenmesi gereken yüreklerimizi bambaşka ve bomboş sevdalar aldı. Affet bizleri… Katından bize sahip gönder! Bizi, bize merhameti olmayanların eline bırakma!
Yâ Rabbi! “İçimizden birtakım beyinsizlerin yaptıkları yüzünden hepimizi helâk eder misin?” (Bkz: el-A’râf, 155)
Yâ Rabbi! Sen dilediğin zaman Kâbe’ni korumak için Ebâbiller ve küçücük taşlar gönderir, intikamını alırsın. Yâ Rabbi! Sen dilediğin zaman gözle görülmeyecek küçücük bir mikropla milyonları, milyarları terbiye edersin! Yâ Rabbi! Bize lütfunu gönder, bize af ve merhametini gönder.
Bugün Kâbe’nden mahrum kaldık, bugün camiden, cemaatten, Cuma’dan mahrum kaldık. Sen bizi affından, mağfiretinden, merhametinden ve lütfundan uzak eyleme!..
Biz, Senin âciz kullarınız, azabından affına, gazabından rızana, Senden yine Sana sığınırız. Bizi cemâl ve rahmetinden mahrum eyleme, bizi celâl ve izzetin ile terbiye eyleme!
Yâ Rabbi! Sana Mûsâ Kelîmullâh’ın diliyle (bkz: el-Kasas, 24) niyaz ediyoruz: “Biz, Senin bize indireceğin her hayra muhtacız!” Bizi her türlü hayrın açığından ve gizlisinden mahrum eyleme! Âmin.
YORUMLAR