Muhterem Okuyucularımız;
Cenâb-ı Hak, kudret, ilim, hikmet, sanat ve yüceliğinin bir tezâhürü olarak yeryüzünde ve gökler âleminde birbirinden farklı, bazen birbirini tamamlayan, bazen birbirinden ayrı çalışan, iç içe geçmiş nice âlemler var etmiştir. İnsanlar âlemi, bitkiler âlemi, hayvanlar âlemi vs... Bu âlemler içinde bizim az-çok bilgi sahibi olabildiklerimiz bile, insanı hayretler içinde bırakmaya kâfidir. Bir de bunlar içinde, kendi kendine ayrı bir dünya olan, birbirine hiç benzemeyen bambaşka âlemler vardır. Meselâ hayvanlar âlemi içinde, yunuslar, karıncalar, kuşlar vs... Tek bir varlığın içindeki binlerce, milyonlarca mekanizma ise ayrı bir tefekkür noktasıdır.
O, âlemlerin Rabbidir. Her bir âlemin rızkını, ihtiyaçlarını en iyi bilendir. Varlıkları her ân kademe kademe terbiye eden, şekilden şekle sokan, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarandır. Her canlı varlık, kendi içinde belli bir tekâmül devresinden sonra ölümü tatmak için yok oluşa doğru yolculuğuna devam eder.
Bütün bu varlıklar içinde, Allah Teâlâ’nın isim ve sıfatlarının kâmil mânâda tecellîsine mazhar olan bir varlık da insandır. İnsan cinsi, bu tecellîden umûmî mânâda istifade etmiştir; ancak her bir fertte bu tecellî farklılaşmaktadır. Bazılarında bazı isim ve sıfatlar daha gâlip, bazılarında ise daha arka plandadır. Bazı insanlar, akıl, zekâ ve hâfızalarıyla öne geçer; bazıları his, el becerisi, bedenî kuvvetleriyle seçilirler. Bazıları zaaf ve hastalıklarıyla imtihan olunur; bazıları iç duygularındaki iniş çıkışlarla…
Kısacası, Allah’ın kudretinin bir nişânesi olarak her varlık, birbirinden farklıdır ve yine her varlık, daima bir değişiklik içindedir, aynı hal üzere kalmaz.
Allah Teâlâ, yarattığı insanı en iyi bilen, onu en iyi tanıyan, zaaflarını ve kuvvetlerini, ortak noktalarını ve birbirinden farklılaşan özelliklerini en iyi takdir edendir. Bu sebeple insan için en faydalı olan ne ise, onu emretmiş; kısa veya uzun vadede, fert ve cemiyet hayatında kendisine, şeref ve şahsiyetine zararlı olacak her şeyi de yasaklamıştır. Allah tarafından insanlığa indirilen ilâhî din, insanlığı, içinde bitip tükenmek bilmeyen ümit, hırs ve korkulardan, dışındaki nihayetsiz elem ve ihtiyaçlardan koruyup kollayacak yegâne sığınaktır.
İnsanlar farklı olduğu gibi, onların akılları, onlara yaklaşma şekilleri ve her birinin öncelikleri de farklı farklıdır. Âlemlerin Rabbi, insanlara kendilerinin cinsinden, en seçme kimseleri “peygamber” olarak göndermiş ve onlar eliyle insanları zulümâttan nûra, dalâletten hidâyete, şekavetten saadete eriştirmiştir.
Her peygamber, insan terbiyecisidir. Onların yolunu ve usulünü takip eden âlimler, ârifler ve velîler de bu vazifeyi elden ele, gönülden gönle devralıp devam ettirmektedirler. Bugün de insanlık, “kendi dillerinden anlayacak” ve “ellerinden tutacak”; ilim, irfan, hikmet ve istikamet sahibi, ehliyetli, gönül doktorlarına muhtaçtır. Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti gereği, bu güzel insanların bulunmadığı hiçbir zaman yoktur. Ancak onlar, şartlara göre, bazen göz önünde, bazen ise biraz daha gözlerden uzak bulunmaktadırlar.
Bugün bize düşen, bizi Allâh’a yaklaştıracak yollara sımsıkı yapışmaktır. Bu yollar, Allâh’ın Kitabı, Peygamber Efendimizin Sünnet-i Seniyye’si ve bunları tatbik eden sâlih ve sâdık kulların rehberliğidir. Rabbimiz, bizi bu istikamette yaşatsın ve bu ikrâr ile ruhumuzu kabzetsin.
Bu vesileyle, vefatının sene-i devriyesinde gönül tabibimiz Mahmud Sâmi Ramazanoğlu merhûmu da hayır ve rahmetle yâd ediyoruz. Rabbimiz, hepimizi, bu güzel kullarıyla Cennette buluştursun. Âmin.
YORUMLAR