Sunuş

Muhterem Okuyucularımız;

“Şimdi geldi!” derken, yavaş yavaş üç ayların sonuna doğru yaklaşıyoruz. Receb-i Şerîf ayını uğurladık, Şaban ayını yarıladık ve Ramazan Ayı’na kavuşuyoruz. Rabbimiz, bu gün ve geceleri, ümmet-i Muhammed için hayırlı, bereketli eylesin. Bizi hayır, saadet, âfiyet ve selâmet içinde bayrama kavuştursun.

Gerçekten çok büyük günler içindeyiz; Allâh’ın rahmet ve mağfiretinin bir sel gibi her şeyi içine aldığı günler… İnat ve ısrarla bu merhamet ve mağfiretten mahrum kalmayı seçenler dışında herkesin az-çok istifade edeceği mânevî bir bereket yağmuru, bu günler… Rabbimiz, hepimize gereği gibi istifade etmeyi nasip etsin.

Bu aylarda oruçla, Kur’ân-ı Kerîm ile, infak ve fedakârlıkla âhiret heybesini doldurmaya çalışmak lâzım. Çünkü gelecek sene, böyle bir mağfiret iklimine yetişip yetişemeyeceğimiz belli değil!.. Belki bu, bizim son Ramazan ayımız… Rabbimizin rızâsını kazanacak bu kadar imkân ve fırsat varken, gelecek yıla çıkacağımızla ilgili bir garantimiz yokken “altın tepside sunulmuş böyle bir fırsatı” kaçırmamak lâzım.

Dergimizde Ramazan rûhuna uygun pek çok yazı var; iftar ve sahurların nasıl yapılması gerektiğinden, Ramazan gün ve gecelerini nasıl fırsata dönüştüreceğimize kadar… Ancak bilhassa zenginlik-fakirlik üzerindeki kaleme alınmış yazıları tekrar tekrar tavsiye ederiz. Çünkü maalesef bugün ümmet olarak “servet”i yanlış anlamış ve “kanaat”i kaybetmiş durumdayız.

Biraz önce de söylediğimiz gibi, ömür kısa ve ne zaman biteceği belli değil!. Rabbimiz, verdiği nîmetlerin bir bir hesabını soracak; nîmetler israf edilmiş veya zâyî edilmişse azâbı muhakkak... Lâyıkıyla istifade edilememişse mahcûbiyeti ve hesabı kapıda...

Ömrün hesabı var, malın hesâbı var; evlâdın, âilenin hesabı var. Yapılacak, yapılması gereken işlerin mesûliyeti var. Ümmetin bugün yaşadığı sıkıntı ve dertlere karşı ne yaptığımızın hesabı var. Kısacası âhiret, çetin bir gün… O güne hazırlık yapmak, o günün hesabını, bugünden düşünmek şart… Eksiklerimizi, daha nefes alıp verirken fark etmek, onları telâfî etmek için elimizden geleni yapmak lâzım… Yarın çok geç olabilir. Hazret-i Ali’nin ifadesiyle:

“-Yarın, yarın deyip güzel işleri erteleyip duruyorsun. Belki yarın olur, ama sen olmazsın!..”

Evet, bir gün elbette bizim olmadığımız “yarınlar” olacak… Ama henüz “var”sak, imkânımız da var demektir. Beden olarak var olmadığımız yarınlar için, sadaka-i câriyeler bırakmak, hayırlı amellerde öncü olmak, kısacası Allâh’ın râzı olacağı bir hayat yaşamak için çok geç değil!..

Her şeyi, son nefese ya da ihtiyarlamaya bırakmamak lâzım. Îmanımızı yenilememiz, ihlâs ve şuurla bilenmemiz; ilim, takvâ ve irfanla zenginleşip derinleşmemiz şart.

Bugün insanların pek çok “tanrısı” ortaya çıktı. Kimi yeme-içme peşinde bir ömür tüketiyor, kimi gezip görmeyi hayatının gâyesi yapıyor, kimi insanların takdir ve merakını çekmek için kılıktan kılığa giriyor. Rabbimiz, memnun edilecek, râzı kılınacak tek hedef göstermiş bize: Rızâ-yı Bârî… Allah, kulundan râzı olduktan sonra, bütün dünya ondan şikâyetçi olsa ne gam! Bütün dünya hoşnutken, Allâh’ı gücendiren, O’nun gazabına uğrayan ne kazanmış?! Rabbimiz, bu mübarek gün ve geceleri, hepimiz ve bütün insanlık için hayırlara vesîle eylesin.

“Allâh’ım, bize Şaban ayını mübârek kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır.” Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle