Muhterem Okuyucularımız;
Bu sayımızda, ilk insanın ruhunun bedenine üflendiği andan başlayıp kıyamet sabahına kadar devam edecek olan bir mücâdeleye dikkatinizi çekmek istedik: İnsan-şeytan mücâdelesi… Evet, ilk insanın “hayat”a başladığı o ilk anlardan bütün insanların topyekûn yok olacağı o son âna kadar devam edecek bir mücâdele… Bütün insanların ortak derdi bu olduğu gibi, fert fert her insanın şeytanla mücâdelesi de, ilk nefes ile başlıyor son nefesi verene kadar devam ediyor. O hâlde her an bizimle olan, bize karşı olan, bizi tanımaya, bizi bozmaya kodlanmış bir düşmanla karşı karşıyayız. O, bütün mesâîsini bizi tanımaya tahsis etmişken biz bu amansız düşmanımızı ne kadar tanıyoruz, ne kadar ciddiye alıyoruz. Bir ucunda ebedî saadet veya sonsuz azab olan bu imtihan âlemini, o düşmanımızla olan mücadelemizdeki başarımız belirleyecek!.. Onunla mücadelemiz sonunda ya cennetlik olacağız ya da cehennemlik… O hâlde bu mücâdele, basit, sıradan bir mücâdele değil!.. Onunla şartlarımız “eşit” de değil!.. Biz, onları görmesek de o ve avânesi, bizi devamlı tarassut altında tutuyor. Bizim zaafımızı bekliyor. Fırsat bulduğu zaman da hiç aman vermiyor, affetmiyor. Bir de içimizde hep onun tarafını tutan bir “hâin” var. Kale kapısını düşmana içerden açıveren, bizim hakkımızda topladığı bilgileri devamlı düşmana taşıyan, onunla ortak planlar yapan biri: Nefis…
Biz, insan olarak, insanın cevherini oluşturan Rabbimizin üflediği “ruh” olarak her an bu iki kuvvetli düşmanla karşı karşıyayız. Peki, yalnız mıyız?
Değiliz!.. Rabbimiz, bizi tertemiz bir “fıtrat” üzere yaratmış, bize doğruyu yanlıştan ayırt edecek “akıl”, gönlümüzü bulandıracak işlerde alarm tesisatı olan “vicdan” vermiş. Kendi katından “en güzel söz” olan Kur’ân-ı Kerim’i indirmiş, onun nasıl yaşanacağı hususunda canlı bir örnek olarak “Peygamber Efendimiz”i göndermiş. Her çağda, o şanlı Peygamberin emânetini taşıyacak, insanlara Allâh’ın dinini hatırlatacak sâlihler, âlimler, ârifler, velîler, yiğitler, şâhidler ve şehidler var etmiş.
O hâlde insana düşen, dostunu, düşmanını iyi seçmek… Tarafını belli etmek… Surda açılan gedikleri, en kısa zamanda, eskisinden daha sağlam bir şekilde gözyaşı ile, tevbe ve duâ ile kapatmak… Ayağının sürçtüğü, düşmana kandığı anda, “merhametlilerin en merhametlisi olan” Rabbinin kapısına kapanmak… O’ndan başka sığınak, O’ndan başka ilticâ kapısı aramamak…
Ey Rabbimiz!.. Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma!.. Bize katından bir “rahmet” ihsan eyle!.. Bizi, şeytanın ve nefsimizin tuzaklarından uzak, umduklarımıza nâil, korktuklarımızdan emin eyle!.. Âmin, yâ Muîn.
* * *
Şebnem Kitapları serisine üç yeni kitabımız daha dâhil oldu. İlki, dergimizin sevilen yazarlarından Fatma Hâle Liman Sağım Hanımefendi’nin “Hayat Mektebi” adlı eseri… Diğeri, değerli kalemiyle âşina olduğunuz Neslihan Nur Türk Hanımefendi’nin “Dert Bende Ne Gezer Beyim” adlı eseri… Üçüncü eserimiz de, Şefika Kaya Meriç Hanımefendi’nin “Bir Vefâ Öyküsü” adlı kitabı… İnşâallah, bu üç eser de okuyucusunu bulur ve gönüllerde güzel izler, hâfızalarda kalıcı hâtıralar bırakır.
Gelecek sayıda görüşünceye dek, Allâh’a emanet olunuz.
YORUMLAR