Sunuş

Muhterem Okuyucularımız;

Ramazan ayı, büyük bir vecd ve heyecanla değerlendirildi. Hepimiz, câmilere koşturduk, mukabeleler okuduk, oruçlar tuttuk… Peygamber Efendimiz, “Kur’ân-ı Kerim’in her harfini okuyana on adet sevap verileceğini” haber vermiş. Şüphesiz Kur’ân-ı Kerim’i yüzünden, harf ve tecvidlerine riâyet ederek hatasız okumak büyük fazilet… Ama yeterli mi?

Meselâ Müslümanlar olarak bizler, Kur’ân-ı Kerim’in getirmiş olduğu dünya görüşünden ve hayat tarzından ne kadar haberdarız? Kur’ân-ı Kerim’in, bir defa olsun meâlini, baştan sona okuyanımız kaç kişi? Ya da baştan sona bir tefsir kitabını bitirenimiz? Kimseyi kınamak veya yargılamak için söylemiyorum. Çünkü memleketimizin herhangi bir insanını bırakın, çoğu din hizmetkârı hocamız, imam-hatibimiz veya hocahanımlarımız da maalesef bu dertten muzdarip… Okumuyoruz, öğrenmiyoruz, daha kötüsü merak bile etmiyoruz!.. Hepimiz, kulaktan dolma bilgilerle veya sohbet ve nasihatlerle yetiniyoruz.

Hemen hemen hiçbirimiz, “Kur’ân-ı Kerim’i, bugün bize, bizim toplumumuza, bizim asrımıza inmiş; bundan günümüze neler taşımalıyız, hayatımızı Kur’ân ile nasıl ıslah etmeliyiz?” diye düşünerek bir hayat kılavuzu hâline getirmiyoruz?

Tamam, Allâh’ın kitabı olarak onu çok seviyoruz; başımızın üstünde taşıyor, evimizin en mûtenâ yerine koyuyor ve gözümüzde, gönlümüzde onu o kadar çok yüceltiyoruz ki, bir türlü dokunamıyoruz, bir türlü anlayamıyoruz.

Evet, Kur’ân-ı Kerim’i okumak, anlamak bir bilgi ve birikim istiyor. Bir altyapı ve genel kültür istiyor. Kabul… Ama biz, hayat içerisinde o kadar çok sahada bilgi sahibiyiz ki, Kur’ân hususundaki cehâletimiz bizi mahcubiyete gark ediyor. Herkes müfessir olamaz; herkes baştan sona, sayfa sayfa, âyet âyet Kur’ân’da neler yazdığını bilemez belki ama…

Ya kıyamet günü, huzuruna çıkacağımız Rabbimiz, bizi muâheze ederse?

Ya Peygamber Efendimiz, “Ben bu kadar çilelerle Kur’ân-ı Kerim’in size sağsalim ulaşmasına gayret ettim, fakat siz bu ilâhî kitabı yüz üstü bıraktınız?” derse… Kur’ân-ı Kerim’deki şikâyet ifadesiyle Rabbimize:

“Kavmim, bu Kur’ân’ı terk edilmiş bir hâlde bıraktılar!...” (el-Furkan, 30) derse…

O zaman ne deriz? Kimin yüzüne, nasıl bakarız?

Gelin, Ramazan’daki Kur’ân ünisyetimizi, bütün bir seneye yayalım. Meselâ gelecek seneye kadar bir tefsir, hiç olmazsa bir meâl okuyalım, bitirelim. Çok zor değil, günde iki sayfa okuyabilsek bir senede herhangi bir meâlin hepsini okumuş oluruz. İki sayfa… Yani günde beş, bilemedin on dakika… Çok mu zor?

Yarın, Rabbimizin huzurunda mahcub olmamak için, O’nun gönderdiği ilâhî mektubu, bir de anlayarak okuyalım…

* * *

Eylül ayı başında idrâk edeceğimiz Ramazan Bayramı’nın, İslâm Âlemi’ne ve bütün insanlara hayrı, bereket ve saadetlere vesile olması niyazıyla…

* * *

Şebnem Kitapları olarak yeni eserlerimiz hazır… İnşallah önümüzdeki sayıdan itibaren onları takdim edeceğiz. Gelecek sayıda görüşünceye dek, Allâh’a emanet olunuz.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle