Muhterem Okuyucularımız;
İnsanın yaratılıp yeryüzüne gönderiliş gâyesi “kulluk”… Kulluğun en güzel alâmeti, insanın kendi acziyetini fark etmesi ve asıl varlık ve nimet sahibine minnet içinde bulunması… Yani, “şükür” hâli…
Her birimizin var edilmesi, başlı başına bir nimet ve şükür gerektiriyor. Hepimizin sıradan veya vahşî bir mahlûk yerine, eşref-i mahlûkât olan “insan” olmamız ayrı bir nimet ve şükrü gerekiyor. İnsanlar içinde son peygambere “ümmet olmak” ve “îmana hidâyet edilmiş olmak” ise, bir ömür boyunca şükrü gerektiren bambaşka ve en büyük nimetler…
Buna ilâve edilecek her nimet, ayrı ayrı şükür sebebi… Akıl, sağlık, anne-baba ve evlat sahibi olmak, geçinebilecek, karnını doyuracak kadar bir rızık ve başını sokacak kadar bir mekân sahibi olmak… Rabbimiz, “verdiğimiz nimetleri saymaya kalksanız güç yetiremezsiniz!..” buyuruyor ya… Allâh’ın sıradan bir insana ne kadar nimet verdiğini fark edebilmek için arada bir hastanelere, yetimhânelere ve huzur evlerine gitmeye ihtiyaç var. Kentin varoşlarına, fakir âilelere misafir olmak ve onların dertlerinden hissemize düşeni almak, bizi şükre daha yaklaştıracaktır.
Şükür, şükür… Peki nedir şükür? Sadece diliyle “Elhamdülillâh” demek mi? “Neden falanca da olan iyilik, güzellik, konfor ve zenginlik bende yok?!” dememek de şükrün bir ifâdesi… Ama bunlardan daha ötede, herkes, aslında sahip olduğu nimetler cinsinden şükrünü edâ etmelidir. Yani âlimler ilminden, gençler beden ve sıhhatinden, zenginler de mal ve mülkünden… Allah, kime ne ihsan etmişse, onun cinsinden insanlara faydalı olmasını da murad etmiş demektir. Meselâ dili-talâkati yerinde olan birisi, lisânıyla insanlara hizmet edecek ve şükrünü bu şekilde îfâ edecek!.. Eli kalem tutan hâkezâ… Bedeni, güçlü kuvvetli olan bedeniyle… Dolayısıyla Allâh’a varan yollar, mahlûkâtın nefesleri adedince… Herkesin hizmet edecek bir sahası, bir meziyeti, bir özellik ve güzelliği mevcut… Mühim olan bunu fark edip gereği gibi amel etmek… Allâh, kendisine kulluk etmemiz, gereği gibi zikredip şükretmemiz hususunda da bizlere yardım eylesin.
Tahdîs-i nîmet kabîlinden, Şebnem Dergisi olarak bu sayımızla onuncu yılımıza girmiş bulunuyoruz. Hz. Süleyman gibi ifade edersek, “Bu, Rabbimiz’in fazl ve ihsânıdır. Şükür mü edeceğiz, yoksa nankörlük mü diye bizi imtihan etmektedir.” Rabbimiz, bu çetin “şükür imtihanı”nı yüz akıyla geçenlerden eylesin. Bizi de kulları içinde az sayıda bulunduğunu haber verdiği “şâkirîn: çokça şükredenler” arasına dâhil eylesin. Âmin.
Hayata bir de “şükür penceresinden” bakabilmek ümidi ve duâsıyla… Gelecek sayıda buluşuncaya dek Allâh’a emanet olunuz.
YORUMLAR