Muhterem Okuyucularımız;
Türkiye, çok geniş ve çok renkli bir ülke… Gündem çok hareketli… Aylık bir dergi olarak, her ne kadar gündemi takip etmek gâyesiyle yola çıkmasak da, zaman zaman gündemden bîgâne kalamıyoruz. Meselâ Gazze’deki Müslümanlara insânî yardım götürmek üzere yola çıkan iyilik kervanı… Bu kadar iyi niyetle yola çıkan, bu kadar saf, cesur ve fedakâr insanların taşıdığı, böylesi mâsumâne bir gönül kervanına, bu kadar acımasızca bir saldırı, herhâlde bütün vicdan ehlini hayret ve dehşete düşürmüştür.
Hâdisenin sıcaklığı geçerken yapılan yaygara, dedikodu ve “zâlimleri mâzlum göstermeye çalışan”lara inat, vicdan ve merhamet taşıyan her insan gibi, biz de “Keşke o gemide ben de olsaydım!..” diyenlerdeniz. Böylesi mukaddes bir yüke hamal, bu kadar büyük bir mazlûma uzanan şefkat eli olmayı kim istemez ki… Hele dünyanın 60 yılı aşkın bir zamandır o coğrafyada yaşananları görmezden, bilmezden geldiğine şâhit oldukça… Birileri görmeli, birileri hissetmeli, birileri, “Biz de buradayız, biz de mazlumun yanında ve zâlimin karşısındayız!..” demeli, öyle değil mi?
Yine Türkiye’nin nereden nereye sürüklendiğine dâir gazetelere ve televizyonlara yansıyan ahlâkî çöküş… Kardeşlerin bizzat kendi kızkardeşlerine saldırışı, toplu rezâletler, acımasız terör olayları ve çeteleye düşen insan ölümleri, şehitler, gâziler… Hepsi toplumumuzun nasıl bir cinnetin kenarında gezdiğini göstermeye kâfî… Toplumumuz, sanki dünyaya açıldıkça, oradan hem iyilik, güzellik devşiriyor; hem de kötülük, inkâr ve ahlâksızlık… Rabbimiz, sâlih ve ahlâklı kullarını da, en az ahlâksızlar kadar cesur ve gayretli kılsın, inşallah…
Bu sayımızda, toplumumuzdaki çürümenin bir başka yönünü sayfalarımıza aldık: Zararlı alışkanlıklar… Her ne kadar “Bizim âilemizde yok!” desek de, “Bizim sülâlemizde, akrabalarımızda, komşularımızda, sokağımızda, okulumuzda yok!” diyebiliyor muyuz?! Yanıbaşımızda içilen bir sigaranın dumanı, bizim evimize de uzanıyor. Birkaç masa ötemizde içilen bir içki şişesi, bazen bizim de iç dünyamızı ve gönül ocağımızı karartabiliyor. Ya da hiç farkında olmadan en yakınlarımızı, beyaz zehrin mengenesine kapılmış görebiliyoruz. O hâlde, tehlike çok da uzağımızda değil!.. Bugün olmazsa, yarın, bir gün bizim de kapımızı yoklayabilir. Hazırlıklı olmalı ve sevdiklerimizi, muhabbet ve ilgimizle korumaya çalışmalıyız. Yoksa çok geç kalmış olabiliriz.
Geçtiğimiz ay, Şebnem Dergisi olarak Kütahya, Bitlis/Tatvan ve Azerbaycan’a seyahatlerimiz oldu. Güzel, çok verimli seminerlerimiz ile Peygamber Efendimiz’i ve O’nun insanlığa sunduğu rahmeti gündeme taşıdık. Gerçekten günümüz câhiliye toplumuna ve ahlâkî çöküşüne en büyük panzehir, İslâm ahlâkı ve Nübüvvet coşkusu… Gönüller, ne kadar o saadet ikliminden güller devşirirse, hayatımız o kadar güzelleşecek…
Bu duygularla, Şebnem Kitapları olarak büyük bir müjdeyi vermek istiyoruz. Halime Demireşik Hanımefendi’nin “Mü’minlerin Anneleri” adlı eseri, on kitapçık hâlinde hazırlandı. Resimlerle, dört renkli mizanpajla, muhtevâsına uygun bir şekle büründü. Şimdi size “Sevdiklerinize, Rasûlullâh’ın Sevdiklerini Tanıtın!..” diyoruz. Bu yaz, hem kendiniz, hem de çevreniz için bir solukta okuyabileceğiniz güzel ve kalıcı bir eser… Mübârek üç aylar mevsiminde, Asr-ı Saâdet soluğunu hissetmek için…
“Allâh’ım! Receb ve Şaban’ı hakkımızda mübârek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır. Âmin.”
YORUMLAR