Muhterem Okuyucularımız;
On bir ayın sultan Ramazan Ayı’nı ve yüzlerin bayram sevinciyle ışıldadığı Ramazan Bayramı’nı geride bıraktık. Elbette oruç tutarken kimsesizleri, yoksul ve garipleri, yetim ve dulları daha çok düşündük; onların dertleriyle daha çok muzdarip olduk. Ama şimdi karnımız doymaya başladı, “Tok, açın hâlinden anlamaz!” düsturunca onları unutmayalım diye “zekât, sadaka, infak ve öşür” ile ilgili bir dosya hazırladık.
Zekât, İslâm’ın beş esasından birisi… Peygamber Efendimizin üzerinde “namaz” kadar hassasiyetle durduğu bir ibâdet… Zekâtın ne olduğunu, kimden ne kadar ve ne zaman alınması gerektiğini bizzat tâlim etmiş, ashâbını bunun için eğitmiş, vazifelendirmiş ve zekât tahsili için valiler, tahsildarlar göndermiş Allah Rasûlü… “Bir peygamberin işi ne ki, milletin parasında, pulunda gözü var!” şeklinde düşünülebilir mi? Hâşâ!.. Bu, O’nun aslî vazifelerinden birisi… İnsanların kalplerini ve zihinlerini tezkiye ve tasfiye işi… Onun vazifesi; rızıkları, malları temizlemek… İnsanları şüpheli ve haramlardan uzaklaştırıp helâl ve “tıyb” nîmetlere kavuşturmak… Zenginin kalbindeki hırsı, fakirin gönlündeki burukluk ve kıskançlığı temizlemek… Malların içindeki kirleri, günah ve hata ile büyüyen pislikleri arıtmak… Böylece malı değil, Allâh’ı seven kullar yetiştirmek… Malı, tapınılacak bir tanrı hâline getiren, o mala ulaşmak için her şeyi fedâ edebilecek tıynete gelen insanoğlunu, her şeyin gerçek sahibi olan “Allâh’a” yöneltmek…
Zekât gönüllü bir ibâdet değil!.. O, Allâh’ın bir farzı, yoksul ve hak sahiplerinin, zenginlerin mallarındaki payı… Öşür de öyle… Şu an yediğimiz lokmadan haz almıyorsak, yediklerimiz Allâh’a yaklaştırmıyor, aksine kalbimizi katılaştırarak O’ndan uzaklaştırıyorsa, “lokmalarımızı” kontrol etmemiz lâzım.
Çiftçiler, ürünlerinin öşrünü veriyor mu? Hayvan sahipleri, üzerlerine düşen zekât borcundan haberdar mı? Sanayicimiz, tüccarımız, elinde-kolunda bilezikler taşıyan ev hanımlarımız? Kenara, köşeye, yastık altına, banka hesabına koyduğumuz paraların zekâtı hesab ediliyor mu? Bunlar muntazaman hak sahiplerine veriliyor mu? Aksi hâlde gerek bu dünyada başımıza geleceklerden, gerekse âhiretteki âkıbetimizden haberdar mıyız?
Zenginlerle fakirlerin arasındaki uçurumun her geçen gün katlandığı dünyamıza, İslâm’ın adâlet ve merhameti ne zaman ışık verecek? Bu ilâhî taksimat, ne zaman gerçek sahiplerine ulaşacak ve dünya, üzerinde zekât dağıtılacak kadar “fakir” kimse bulunmayan bir huzur adası hâline ne zaman gelecek?
İşte o gün geldiğinde, Ramazan’lar gerçek Ramazan, bayramlar gerçek sevinç günleri olacak… Rabbimiz, bütün insanlığın topyekûn ilâhî huzur ve saadete kavuştuğu o güzel günleri bizlere de göstersin.
Gelecek sayıda görüşünceye dek, Allâh’a emanet olunuz.
YORUMLAR