Muhterem Okuyucularımız;
Bu sayımızda yine âilemizin içine bakmaya devam ediyoruz. Bu sefer gözlerimizi, âilemizin direğine, evimizin reisine çevirelim istedik. Hani Peygamberimizin;
“Allah Teâlâ’nın rızâsı, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı da anne ve babayı öfkelendirmek sûretiyle celbedilir.” (Tirmizî, Birr, 3/1899)
“Hiçbir evlât, babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur ve satın alıp âzâd ederse, babalık hakkını (ancak o zaman) ödemiş olur.” (Müslim, İtk, 25; Ebû Dâvûd, Edeb, 119-120; Tirmizî, Birr, 8/1906)
“Babanın evlâdına duâsı da, peygamberin ümmetine duâsı gibidir.” (Deylemî, Müsned, II, 212)
buyurduğu babalara… Hangi babalar bu kadar medh u senâya lâyıktır? Acaba böyle bir baba olmak için neler yapmalıdır? Peygamber Efendimiz nasıl bir babaydı?
Karınca kararınca bu konu üzerinde durmaya çalıştık. Çünkü maalesef günümüzde babalara gereken saygı gösterilmiyor. Anne-babaya, büyüklere hürmet; sanki bir külfetmiş, gereksiz bir ayrıntıymış gibi düşünülüyor. Hatta dinin emrin değil de “olsa da olur, olmasa da olur cinsinden” örfün bir gereği gibi… Hâlbuki dinimiz, anne ve babaya itaati, Allah’a itaatin bir parçası saymış, âyet-i kerimelerde kendine itaatle peşpeşe zikretmiş.
Tabiî “bu anne-baba, hangi anne baba?! Hangi emir ve yasaklarına itaat” ayrı bir mevzû… Ancak ilâhî emirlere itaat eden ve bu itaat sınırları içinde kalan anne-babanın her türlü emir ve yasağına riâyet, evlatların boynunun borcu…
Artık annesinin başında ayakta saatlerce su ikram etmek için bekleyen ya da yaşlı babasını bir küfeye koyup haccettiren evlatlar yok belki günümüzde… Ama onlar için yapabileceğimiz hiçbir şey de yok mu? Hâlini-hatırını sormak, duâsını almak, gönlünü kazanmak, bir ihtiyacını gidermek, hiç olmazsa kırmamak, gücendirmemek, yalnızlığa terk etmemek gibi…
Hepimiz bir anne ve babanın çocuklarıyız. Vakit çok geç olmadan, onları kaybetmeden duâlarını almaya bakalım. Ve şu hadîs-i şerifin ikazından kendimizi koruyalım:
“Anne ve babasına veya onlardan sadece birine, yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun!” (Müslim, Birr, 9, 10)
Gelecek sayıda görüşünceye dek, Allah’a emanet olunuz.
YORUMLAR