Muhterem Okuyucularımız;
Düşünün bir, yatağa mahkûm bir hastasınız. Her türlü işinizi görmek için başkalarına muhtaçsınız. Zaman zaman, aylar süren tedâvî süreçlerinde, boynunuzu kıpırdatamadan tavana bakmak zorundasınız. Bütün bunlara rağmen, mutlusunuz, hâlinizden râzısınız, Rabbinizden râzısınız. “Ben olmasam, başkası olurdu.”, “Rabbim, bana bu hastalıkla beraber öyle nimetler de bahşetti ki!..” diye minnet ve şükran içindesiniz. Bu hastalıkla yakaladığınız rızâ ve teslimiyet hâli, sizi, bir çok insanın gıbta edeceği bir hâle ulaştırmış.
Bütün bu anlatılanlar, hâlen aramızda olan bir güzel insandan birkaç örnek… Size, o güzel insanın, Züleyha Hanım’ın hislerinden bir demet taşımak istedik… Onu tanıyın, duâ edin, fakat özellikle istifade edin, edelim diye… Sohbetimizi olduğu gibi sayfalarımıza naklettik. Biraz uzunca sürdü, ama bir satırına bile kıyamadık.
Çünkü gerçekten “hep daha fazlasını” istediğimiz, “başkasının elindekine imrendiğimiz” ve bir türlü “hâlimize râzı olamadığımız” bir devirde yaşıyoruz. Hırs, hased, kıskançlık; toplumsal bulaşıcı bir hastalık gibi hepimizi kuşatmış. Böyle bir toplum içinde, en güzel örnek, binbir çile içinde hâlinden râzı olanları görmek herhâlde…
Elimizin, ayağımızın, sağlık ve aklımızın aslında ne büyük nimet olduğunu fark edebilmek… Ya da imanımızın, âilemizin, evladımızın ve dostlarımızın bizi ne büyük felâket ve dertlerden koruduğunu görebilmek… Kısacası elimizdeki ile yetinmesini bilmek, kanaat sahibi olmak… Gözümüzü, başkalarının malından-mülkünden, şeref ve itibarından koruyabilmek… Rabbimizin bize lütuf ve ihsan ettikleriyle yetinebilmek… Bizi içten içe yakıp kavuran hırstan, hasedden ve kıskançlıktan kendimizi koruyabilmek…
Sizi, böylesine hayâtî bir konuyla daha iç dünyamıza doğru bir tefekkür yolculuğuna davet ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki, içini fethedemeyen, dışarıdaki fetihlere başlayamaz. Öyleyse hep beraber ellerimizi açalım:
“Rabbim, hepimizin gönlüne fetih ve inşirah ihsan eyle!.. Bizi verdiğine râzı olan kullarından eyle!..”
YORUMLAR