Muhterem Okuyucularımız;
“– Ah bir kapı çalınsa… Ah birisi hâlimi-hatırımı sorsa…”
“– Kimseye yüz suyu dökmeden, eğilip bükülmeden birisi gelip de ihtiyacımı gideriverse!..”
“– Bu soğukta çatımın aktığını, bacamın tütmediğini, çocuklarımın açlıktan, hastalıktan kıvrandığını gören yok mu?”
“– Kocamla kavgalarımızı, beni tartaklayıp durmasını, çocuklarımın ağlayıp sızlanmalarını bir duyan olmaz mı?!”
“– Etrafım dört duvardan ibâret mi? Bundan öte bir ses, bir nefes, bir hayat yok mu?!.. Bundan ötesi hep duvar mı? İnsanlar öldü mü? İnsanlık öldü mü? Komşuluk öldü mü?”
* * *
Evet, hangimiz bu serzenişleri haksız kılacak kadar komşumuzdan haberdardır?!.. Hangimiz kapı kapı komşularını tanır, ihtiyaçlarını, dertlerini, sevinç ve üzüntülerini yakînen bilir. Hastalığından, düğününden, ölümünden, askerinden, kavgasından haberdardır; onun dert ve sevinç ortağıdır?!
Eskiden belki bunu söylemek daha kolaydı. Mahalleler küçücükken, insanların arasına menfaat ve bencillikten duvarlar ve illâ da vurdumduymazlaştıran televizyon girmeden önce!..
Şüphesiz güzel Anadolumuzun pek çok şehrinde, köyünde, kasabasında güzel dostluklar, güzel komşuluklar vardır. Herkes birbirini arar, sorar. Kardeşten yakın, akrabadan sıcak bir bağ vardır, hâlâ böyle muhitlerde…
Ama adı “büyük” olan şehirlerde… Uzayıp giden apartmanlarda… Onlar da “komşuluk”tan yana bu kadar şanslı mıdır dersiniz?!. Yoksa bir gürültü esnasında rahatsızlık sebebiyle alttan vurulan ikaz sopalarının dışında, kimse kimseden haberdar değil midir? Daha kötüsü kimse, kimsenin umurunda değil midir?
Açıkçası her gün daha çok gün yüzüne çıkan bu çürümüş, kokuşmuş yaramızın iğrenç kokuları, burun deliklerimizi sızlatmaya başlamadı mı hâlâ?
Evinde, kulübesinde ölüp giden, günlerce kimsenin uğramadığı insanlar; evinin, bir “çöp ev”i hâline geldiğini, ancak pis kokunun ağırlaşmasıyla anlayabildiğimiz komşular!.. Ağlayıp sızlayan, birbirlerine büzüşüp ısınmaya çalışan çocuklar, onların çaresiz anne-babaları…
* * *
Yardım derneklerinin gezdiği kentin varoşları ve insanı, insanlığından utandıran sefâlet manzaraları…
“– Aaa, bak bizim mahalleye, bizim sokağa gelmişler… Allah Allah, yanıbaşımızda ne fakirler varmış da haberimiz yokmuş?!..” dememek için, bu sözün dünya-âhiret utancı içinde boğulmamak için haydi, bugün bir komşumuzun kapısını çalalım.
Bakın, o da size ne zamandır gelmeyi düşünüyordur, ama vakit bulamadığından (!) uğrayamamıştır. Ya da günlerdir bir dost yüreğin kapısını çalmasını bekliyordur.
Haydi, gönlünüzü tıklatın, gönlünüzle tıklatın!..
YORUMLAR