İste peykânun gönül hecrinde şevkum sâkin it Susuzam bir kez bu sahrâda menüm’çün âre su (Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste ve ayrılığında hasretimi yatıştır. Susuzum, bu çölde bir defa da benim için su ara.)
Sanatlar: Kirpiğin peykâna (ok’a) benzetilmesi ve sadece kendisine benzetilen ok’un zikredilmesi, “açık istiâre”; öğle vaktindeki sıcaklık demek olan hecrin, susuzluk ve sahrâ (çöl) ile birlikte söylenmesi “tenâsüb” sanatıdır.
Gönül Gözü ile Mânâsı: Şair, “kez” kelimesini, hem “defa”, hem de “gez” anlamında kullanmıştır. Böylece:
“Gez de benim aşk ateşimi söndürecek suyu ara ve bul.”
“Bu sahrada bir kez de benim için su ara. Yanan yüreğimdeki harareti böylece söndür.” ricasıyla, İki Cihan Serveri -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin ilgisini istemekte ve O’nun şefaatini arzu etmektedir.
Sevdiğinden uzakta bulunan kişinin, çölde susuzluktan bağrı yanan âşık misâli, suyu, muhtaç olduğu şeyi, kısaca sevdiğini iştiyakla araması, çok tabiî ve hattâ hayâtîdir. Ağzı kurumuş kimse, çölde suyu bulamadığı zaman hararetten canını kaybeder. Peygamber Efendimize âşık olmuş ve O’nun hayat verecek iksirine kavuşamamış kimseler, gönlen can verirler. Bu yüzden o harâreti kesecek, insanı tekrar yaşamaya döndürecek “suya”, “hayat iksirine” ihtiyaç vardır.
Sevgilinin ok temrenine benzeyen kirpikleri, âşığın bağrını yaralar belki… Ama okun temrenini (ucunu) sertleştirmek için kullanılan su, yani bizâtihî içinde su barındıran peykan (ok), âşığın susuzluktan yanan gönlünü bilvesîle ferahlatır. Kirpikler de sevgiliyi düşünüp ağlamakla o temrenin ucundaki suya kavuşur. Eğer sahrâ gibi olmuş, kurumuş bir gönülde o muhabbet ve hasretle dökülmüş bir damla yaş bile yoksa, yazık olmuş demektir.
Şair, peykanın (okun) yaydan ayrılışını, yani bir tek bakışını, böylece hasretinin bitmesini istiyor. Çünkü, “Susuzun suyu araması gibi, su da susuzu arar.” O da bir susuz… Allah Rasûlü’nün şefkatine, rahmetine ve merhametine muhtaç, tâlip ve müştâk…
Bir rahmet göstergesi olan “su”, âşığa verilmek sûretiyle, O’nun şefaatine muhtaç olan bîçâreye devâ olacak, şifâ olacak, kurtuluş sebebi olacak… Zira aklı ve gönlü mü’min olan bilir ki: Allâh’ın rahmeti ve Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şefaati olmadan hiç kimse necat ve esenlik bulamayacak…
Her peygambere münhasıran verilen duâ hakkını âhirete bırakışı, Tâif’te dağlar meleğinin çağrısına rağmen kendisine zulmeden bedbaht halka bedduâ etmeyişi, Mekke’de dayanılmaz işkencelere sabredişi, affedişi ve daha nice sebeplerle Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, susuzu arayan bir merhamet deryasıdır ve mağfiret denizidir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, ümmetine çokça düşkünlüğü sebebiyle “Rauf” sıfatıyla yâd edilmiştir Kur’ân-ı Kerîm’de... Bu isim, hem Allah Teâlâ’nın esmâ-i ilâhîsinden, hem de Rasûlü’ne lâyık gördüğü ism-i şerîflerdendir.
İşte tam da bu sebeple: “Susuzum, günahkârım; ben de rahmet ve şefkate muhtacım! Bu sahrada, bir kez de benim için su ara!.” feryadı içinde biz de tazarrû ve niyaza bürünüyoruz, ümidimizi te’kid eden ve taçlandıran şu âyet-i kerîmeyle:
“Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.” (et-Tevbe, 128)
YORUMLAR