Su Kasidesi -4-

Gam güni itme dil-i bîmârdan tîğun diriğ Hayrdur virmek karanû gîcede bîmâre su (Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su vermek, hayırlı bir iştir.)

Sanatlar: “Geceleyin hastaya su vermek sevaptır.” sözüyle “irsâl-ı mesel”, Sevgilinin keskin, yaralayıcı bakışı kılıca benzetilerek (sadece kendisine benzetilenle) “açık istiâre”, “Gam güni, dil-i bîmâr, karanû gîce, bîmâr, hayr, su” kelimeleri arasında mânâ irtibâtı kurularak “tenâsüb” sanatı yapılmıştır.

 

Gönül Gözü ile Mânâsı: Hastaların rahatsızlığının geceleri daha da arttığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Gece boyu yoğun acıyla kıvranan bîçâre hastalara hizmet etmek, ihtiyaçlarını gidermek, onlara su vermek, elbette hayırlı ve Hak katında makbul hasletlerdendir. Fakat unutulmaması gereken bir şey vardır ki, o da ateşli ve ağır hastalara su vermenin, onların hastalığını artıracak ve hastaya zarar verecek olmasıdır. Bu durumda yapılması gereken şey; içi ateşle kavrulan hastaya suyun fazla verilmemesi ya da az az verilmesidir. Zira fazla su, harareti yüksek olan hastaya zarar verir, hattâ hastayı öldürür.

Kalbî hastalığı bulunanlara, mânevî hâllerine göre davranıp seviyelerine uygun bir tedavî metodu kullanmak; hem sünnete, hem de fıtrata uygun olan bir tercihtir. Aksi hâlde teşhis ve tedavide muhataba uygun olmayan bir yol izlemek, kişinin kazanılmadan bütünüyle kaybedilmesine de yol açabilir ki, bu telâfisi olmayan büyük bir vebaldir.

Fuzûlî, sevgilisinden kendisine bakmasını, bakışlarını ondan esirgememesini, bir anlık nazarının bile ona şifa olacağını, böylece aslında hastalığının yegâne sebebi olan “onsuzluğuna” çare bulacağını söylüyor; ilgisini ondan kesmemesini istiyor.

Bizim matlûbumuz, maksûdumuz, mahbûbumuz; dertlerimizin ilâcı, gönüllerimizin tâcı, iki cihanın sultanı olan Hazret-i Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir.

“Yâ Rasûlâllah!.. İşlediği binbir günahla kalpleri kararmış ve katılaşmış; mü’minliğe ulaşamamış, müslim olarak kalmış, mânen tekâmül edememiş; kimisi sabaha, kimisi akşama mü’minlikten soyunarak girmiş; kalpleri îmansızlık hastalığı ile kaskatı kesilmiş; cürmü ziyadeleşmiş, daha kötüsü bundan haberi olmamış binlerce kalbi hasta ümmetin var, onların bu hastalıklarına devâ ol!

“Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir.” (Ebû Dâvud, Sünnet, 23, nr: 4739) buyuruyorsun.

Biz de bu ümmetin büyük günah işleyen, Sen’in şefaatine muhtaç, bîçâre, âciz ve dahî mücrim fertleriyiz. Ey kâinâtın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı, Hakk’ın ve halkın sevdiği “En Sevgili”, bizi de şefaatinden mahrum etme!

Derd-mendim yâ Rasûlâllah, devâ ol derdime,

Destgîr ol, yâ Habiballah, bu âsî mücrime!

Sen şefâat kânı varken, yalvarayım ben kime?

Ben Rasûl-i Kibriyâ’nın, bülbül-i nâlânıyım.

Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım. (Ali Ulvi Kurucu)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle