Ömür, nasıl da hızla tükeniyor; avuçtaki suyun, parmakların arasından süzülüp gitmesi gibi… Dakikalarla uğraşırken bir de başını kaldırıp bakıyorsun ki, yıllar geçmiş ömür sermâyenden… “Ama, ama…” sözleriyle başlayan cümlelerin sonuna ekleneceklerse, koca bir yığın oluşturuveriyor insanın önünde. Yapmak isteyip de yapamadıklarının türküsü dilinde, acısı yüreğinde…
Bu satırlarla birlikte gözünün önünden çok sayıda irili ufaklı film kareleri geçiyor hızla... Ve kalemin duraklıyor, yüreğin çırpınıyor âdeta… Ödünç aldığı sandalda gideceği yeri unutarak gezinmekteyken ansızın havanın karardığını, vaktin dolduğunu idrak eden bir insanın hâli gibi bir telaş kaplıyor yüreğini... Gayr-i ihtiyârî dudaklardan dökülen; “Eyvah!” sözüyle bir ateş kaplıyor, tüm bedeni… “Soğuk terler dökmek” deyimi, tam da burada anlamını buluyor.
İşte hazırlıksız yakalanan bir insan için, “ölüm ânı” bu olsa gerek… Ellerinde soğuk, değersiz, ürkütücü, karanlık, boş bir birikimin kaldığını görmek!.. Zamanın değerini bilememek… Ne hazin bir son, “inandım” diyen kalp için… Allâh’ım! Sen muhafaza et bizleri!..
Günlük hayatta bizleri düşündüklerimizi yapmaktan alıkoyan küçük, ama etkili sebepler saklı… Ve sadece bunlardan bir tanesi “Hayır!” diyememek… Başta kendi nefsimize, sonra sevdiklerimize, iş arkadaşlarımıza, tanıdıklarımıza “hayır diyememek”; önemli olanı âcil olana tercih etmek…
Peki, ama neden hayır diyemiyoruz? Acaba yaptıklarımızdan mı emin değiliz? Yoksa yapacaklarımızdan mı?
Ramazan ayında oruçlu olduğumuz için yiyecek bir şeyler ikram edenlere hayır diyebildiğimiz hâlde, aynı şeyi neden diğer konularda da yapamıyoruz? Gâye gibi hayatımıza yerleşmiş “yapmış olmak için yapmak, kaçanı kovalamak, günü birlik yaşamak ya da ânı kurtarmak” gibi alışkanlıklara mı teslim olduk? Yoksa şiddetle isteyip arkasında durabileceğimiz, gerektiğinde sevdiklerimizden fedâkârlıkta bulunabileceğimiz hayâtî öneme sahip bir hedefimiz mi eksik?!
Gerektiği zaman “Hayır!” diyebilmek için, hayatta güçlü “Evet”lere ihtiyacımız var. Uykuya, lükse, israfa, dinlenmeye ve zarûrî olan tüm ihtiyaçlarımızın fazlasına “Hayır!” diyebilmek için çok güçlü “evet”lerimiz olmalı bizim… Hayatta kalmak için gerekli olanla Arş’ın semâlarına yükselebilmek için…
Hayatta kalabilmek için, hedefimize uygun olanlarla birlikte yol almalıyız. Hayatta hep kalabilmek içinse, ne yaparsak yapalım nâfile… Ancak “illâ” dediğimiz vakit, yapacağımız ve farkında olmadan hep yaptığımız şeyse, hayatı sırtlanmak ve yolculuğu bu şekilde tamamlamak oluyor. Ne yazık değil mi?!! İnsan için yaratılmış bir âlemde hamal olarak yaşamak… Hamal gibi yaşamamak, âlemin efendisi olmak için ise, bizi biz yapan değeri bulup bir an önce harekete geçmemiz lâzım...
Zamana duyarlı bir emânet taşıyoruz. Zamanı biz belirleyemiyoruz, ama genişletebiliyor ve yönlendirebiliyoruz. Elhamdülillâh, inançlı insanlar olarak örnek alacağımız bir rehberimiz, yol göstericimiz, sevgili Peygamberimiz var. İşte o güzel insan, kıyamete kadar yaşayacak tüm insanlığa bir mesaj bıraktı. O -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu mesajı oluştururken, “yaşamak için gereken”lerle, “sadece gerekli olanlar”la ihtiyaçlarını karşıladı. Bizler gibi her gün seçim yapmakta zorlanacağı, vakit öldüreceği onlarca kıyafeti yoktu. Nerede muhafaza edip nasıl çoğaltacağını düşündüğü altınları ve bolca parası da yoktu. Evinde her gün tozlarını alıp temizliğini yapacağı kamyon dolusu eşyaları da yoktu. Evlatları vardı, ama onlar için de yaşamıyordu!..
O, hem tüm insanlığa gönderilmiş bir peygamber, hem devlet reisi, hem eş, hem komutan, hem baba, hem komşu, hem öğretmen, hem de imâmdı. O’nun yaptıklarını, yüzyıllardır insanlar yazıyor ve söylüyorlar. Ancak bizler O’nun yaptıklarını öğrenmeye bile yetişemiyoruz. Ama “O” Sevgili Peygamberimiz, sadece 63 yıllık ömrüne sığdırmış bütün bunları... Ya “Ümmetî, Ümmetî” diye duâ ettiği, gözyaşları döktüğü bizler?! O’nun gösterdiği yoldan mı yürüyoruz? Şu an nerede ve ne yapmaktayız? Bu yolculukta yanımızda bulunanlar, gerçekten birlikte olmak istediklerimiz mi?
Evet, bizim için takdir edilen zaman belli... Ancak bizim bu ömrün neresinde olduğumuz meçhul!.. Henüz vakit varken, gönül toprağımıza mârifet tohumları serpmek için şu an yeni bir başlangıç olabilir. Öyleyse haydi “Bismillah!..”
YORUMLAR