Sizden Gelenler

YILDIZLARIN GÖZYAŞI

 

Gökyüzündeki bir yıldız kadar özgür olmalıydı o an…

Oysa düşünebildiği tek şey, annesinin elini sımsıkı kavrayıp bombalardan kaçması gerektiğiydi. Bir an önce oradan uzaklaşmalıydı, ama tek başına yapamazdı bunu. Küçücük bedeni, kocaman bombalardan kaçmayı başaramazdı. Annesiyse, hiçbir şey yokmuş gibi yerde uzanıyor, gözlerini kapamış, sanki uyuyordu…

Evet, uyuyordu… Ebedî bir uykuya dalmıştı annesi… Ama o, buna inandırmak istemiyordu kendisini… Biliyordu, dün akşamki can yakan havâî fişeklerin sesinden pek uyuyamamıştı annesi… Bütün gece havâî fişeklerden çıkan simsiyah dumanları seyretmişti. Ve şimdi de uyuyordu. Birkaç kere annesini uyandırmak için yüzünü okşadı annesinin:

“-Hadi Anne! Kalk, ne olur!..” diye yalvardı.

Annesinin yüzü buz gibiydi.

“-Üşümüştür.” dedi.

Gül yanağına bir bûse kondurdu. Ama yine kalkmadı. Bu sefer elini tuttu, kaldırmak için. Değil kendisini, elini bile kaldıramadı… Artık tamamen ümidini kesmişti.

* * *

Geçen hafta Ayşe’nin annesine de böyle olmuştu. Ayşe de inanmamıştı ilkten, ama sonra anlamıştı ki, o yoktu artık. Hep ağlamıştı. Sonra annesini toprağa gömmüşlerdi. Gömmeyince kokuyormuş mu ne? Ama o annesini gömdürmeyecekti. Çünkü hep annesiyle olmalıydı. Onun gül yüzüne bakmalı, onunla konuşmalıydı. Tıpkı eski günlerdeki gibi…

Oysa şimdi annesi oracıkta buz kesilmiş yatıyor, nefes bile alamıyordu. Hâlbuki daha dün bomba gürültülerinden korktuğunda annesinin dizleri üzerinde uyuyakalmıştı. Annesiyse hep saçlarını okşamıştı pamuk elleriyle.

Ondan önceki gün Ayşe’yle koşturmaca oynarken düşmüştü. Bacağı kanamamıştı, ama çok acıyordu. Annesi öpünce hemen geçivermişti. Şimdi o annesini öpüyordu, öpüyordu; fakat iyileşmiyordu nedense annesi... Hâlâ aynı yerde cansız ve buz gibi yatıyordu.

Artık o da ağlıyordu, Ayşe gibi…  O mâsum gözlerinden bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu, uçaklardan düşüveren bombalar gibi… Annesinin soğuk bedenine dolamıştı, şefkat kadar sıcacık kollarını. Aldırmıyordu annesinin koynunun soğuk olduğuna... Gözyaşları ısıtıyordu onu.

* * *

Tüm bu olanlar, anne ve yavrunun yanıbaşına bomba düşmeden birkaç saniye önceydi. Şimdi ikisi de buz gibi, yan yana uzanmış, ebedî bir uykudaydılar. Yine birlikte, kucak kucağaydılar.

Bir annenin ve altı yaşındaki yavrusunun bu karesi, tüm renkleriyle yüreklere işlemişti. Onlar, bir damla gözyaşı kadar masum ve özgürdüler artık… Ve gökyüzündeki milyarlarca yıldızdan yalnızca bir tanesiydiler.

Ancak ne ilk ve ne de son!..

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle