Güzelliğe olan hasret, insanlığın var oluşundan itibaren şekillendirmiştir hayatı… Bu duygudur, cennete hasret duyuran… Güzel olan ne varsa, sahip olmak ister insan… Sevginin de, yüreğin de en iyisiyle karşılaşmaktır hayali… Ve güzelliğin yaratıcısının bir izidir, yüreklere bahşedilen... Öyle bir kıymet ile yerleştirilmiş ki yüreğe, O En Güzel Sevgili’ye ulaşabilmenin yolu olur, her adım... Bütün naifliğiyle öğretmiştir iyiyi, kötüyü, asâleti... Cenneti anlatan her âyet, bir bir öğretir, paha biçilmez güzellikleri.
Ve değişir güzellik zamanla, insanoğlunun eline düşen diğer duygular gibi; o da aslını yitirir. Terbiye edilen bir “imtihan” oluverir. Uğrunda insanlar kendine küser, ruhunda güzelleştiremediği ne varsa, dış dünyasında değiştirir. Beğenilme ve beğendirme ile çoğalır zorluğu... İnsan dünyadan bîhaber olup uyuduğu mekânı dahî şıklaştırmak ister. İpek yastıklarda arar mutluluğu… Birkaç yıllık, hatta belki günlük bir kıyafet için günlerce araştırma yapar, yollar eskitir.
Sırrı kaybolur güzelliğin… Şimdiki dünyanın içerisinde tanınmaz hâle gelir. Gittikçe değersizleşen ne varsa, ona arkadaş edilir. Bir güzel huyun bereketinden mahrum, sadece kıyâfetlere hapsedilir. Sîmâlardaki tebessümün yerini, kaşın göze oranı için yapılan hesaplar alır. Yüzlerdeki kusursuzluk, kalbin hasret duyduğu huzurla aynı dünyadan değildir.
İki yüreğin birbirini sevmesi değil, beraber yaşadıkları “ev” olmuştur, adına güzellik denen şey... Dört duvar arasındaki huzur için değil, her şeye şâhid olan duvarların rengi içindir, tüketilen zaman...
Ve işte zaman... Her dâim çilesi olan... Hiç ummadığı bir yenisi daha ikram edilir. Güzelliğin dahî değiştiği bir dünyada, sırları ifşâ olunmayan tek savaşçı o kalmıştır. Gönül güzelliğinin, ahlâkın değerini, her başa gelen dert ile anlatır, anlatır... Anlamaz insanoğlu, şimdi gerçek güzelliğin tükenmesi “moda”dır! Dindar dinlemez, genci beklemez, ihtiyarı gözetmez bu yarış... Kim daha çok tükenirse ve tüketirse maddî-mânevî sahip olduklarını, o kazanır, büyük boşlukları… Kalpte açılan sahte güzelliğin kara delikleridir, o hazlar... Girdiği her ortamda birbirinin samimiyetsizce süzen o dostlar, soğumuş güzelliklerini kendilerine yakıştıranlardır aslında.
Süslerin esiri olarak büyüyerek yetişen nesiller, yarının samimiyetsiz gönüllerine sebep olacaklar. Ve evlatlarına öğrettikleri sahte güzelliklerle aslında zamanın çilesini büyütecekler. Sonrası hüzün...
Mutlu olmak için kavramları değil, kendimizi değiştirmekle başlamalıyız. Güzelliğin ne olduğunu yeniden keşfetmeye niyet ederek iç huzurumuzun gönlünü almalıyız. Çünkü sahip olamadığımız için üzüldüğümüz güzelliğin, yaratanın katındakiyle aynı olduğundan emin olduğumuz gün, gerçek bir hayata başlarız.
YORUMLAR