Günümüz modern dünyasında bilim, teknoloji ve sanayi hızla ilerlemekte, buna paralel olarak küreselleşme ve iletişim de zirve yapmaktadır. Yaygınlaşan internet ağları ile insanlar artık her an her yerde iletişime açık hâlde bulunup sosyal medya ile kıtalar ötesinde insanlardan haberdar olup sanal bir çevre oluşturmaktadırlar.
Sanal çevreyle her an iletişimde olup güncel hadiseler hakkında saatlerce gündem oluştururken; hemen yanı başımızda olan birinci derece akraba ve komşularımızla selâmlaşmayı unutuyoruz. Hasta ve cenazelerine, günler sonra ulaşıp yoğunluk mazeretleriyle karşılık veriyoruz. Sıla-i rahim ziyaretlerimiz bayramdan bayrama ancak olabiliyor. Sevenlerimiz tarafından hoşgörüyle karşılanıp “Sağlık olsun!” denilse de; bu ameller hem dünyalık hukuka kaydediliyor, hem de Hasîb olan Mevlâ tarafından âhiretlik hukuka… Nitekim, her ne sebep olursa olsun, sıla-i rahim, Âlemlerin Rabbinin defalarca zikrettiği farz bir ibadet.
Dünya ve âhiret hayatını düzenlemek üzere vahyedilen Kur’ân-ı Kerîm’de sıla-i rahimle ilgili otuz âyet-i kerîme ve mûteber hadis kitaplarında en az yüze yakın hadîs-i şerîf bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyle;
“Allâh’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, idare ve himayeniz altında olanlara iyi davranın.” (en-Nisâ, 36)
“Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, anne-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin» diye mîsak almıştık.” (el-Bakara, 83)
Dikkat edilirse âyet-i kerîmelerde;
1- Allâh’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.
2- Ana-babaya, akrabaya… iyi davranın, iyilikle muâmele edin, güzel ve yumuşak söz söyleyin!” emri gelmektedir. Yani birinci olarak îman, hemen akabinde ikinci olarak ana-babaya, akrabaya iyilik emredilmektedir.
İslâm dîni, sosyal bir dindir. Emir ve nehiylerle, dünya üzerinde bir düzen-denge kuran, hak-hukuk oluşturan, bu denge için yapılan amellerle de sâlih kişileri mükâfatlandıran bir dindir.
Tevhid dîninde birinci esas, Allâh’ın varlığı ve birliğine îmandır. Bu hususta ilk olarak “Allâh’a îman edin, hiçbir şeyi ortak koşmayın!” emri bulunmakta, hemen akabinde ikinci emir olarak; “Ana-babaya, akrabaya iyi davranın, güzel söyleyin!..” emri gelmektedir.
Ana-babaya eleştiri, itiraz, ses yükseltme ve evi terk ederek cezalandırma gibi davranışlar, İslâm ahlâkında bulunmamakta; buna rağmen her hâl ve duruma rağmen “iyi davranmak, güzel ve yumuşak söz söylemek” emredilmektedir.
Gizli ve açık, evvel ve âhir bütün her şeyin bilgisine sahip olan Âlemlerin Rabbi, îmandan hemen sonra, her ahval ve şartta; “Ana-babaya iyi davranın!” emrini vermektedir. İslâm’ın diğer şartları olan namaz, oruç, zekât değil; “ana-babaya, akrabaya iyilik” emri bulunmaktadır. Bu emirlerde hiçbir mazeret zikredilmemekte; yalnızca Allâh’a şirke zorlanıldığı durumda itaat edilmemesi bildirilmektedir. (Bkz: el-Ankebût,; Lokman, 14) Nitekim dînin özü, Allâh’a itaat, ana-babaya iyiliktir.
Sahâbeden Amr bin Abese -radıyallâhu anh- anlatıyor:
İslâm’ın ilk yıllarıydı. Allah Rasûlü’ne gelerek:
“-Sen kimsin?” dedim. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“-Peygamberim.” dedi.
“-Peygamberlik ne demek?” diye sordum. Efendimiz:
“-Allâh’ın, beni dini öğretmek üzere vazifelendirmesidir.” dedi. Ben tekrar:
“-Peki, Allah seni neyle vazifelendirdi?” dedim. Buyurdular ki:
“-Allah beni, Allâh’a şirk koşmamayı, O’nu tek olarak tanıyıp putları kırmayı, akrabalık bağlarını gözetmeyi… tebliğ etmekle vazifelendirdi.” (Müslim, Müsâfirîn, 294)
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Nebî olarak tevhidin tebliğinden sonra hemen ikinci olarak akrabalık bağlarını gözetmekle vazifelendirildiğini te’yid etmiştir.
* * *
Ra’d Sûresi’nin 25. âyetinde:
“Allâh’a verdikleri sözü bozanlar, Allâh’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (Cehennem de) onlara aittir.” buyrularak bu cürümleri işleyenler şiddetli bir şekilde tehdit edilmektedir.
Âyet-i kerîmede bizzat “lânet” kelimesi kullanılmış ve “yurdun kötüsünün” yani Cehennem’in de bizzat onlara ait olduğu bildirilmiştir. Nitekim sıla-i rahmin korunması emredildiği hâlde, Allâh’a karşı gelerek “bu bağı kesmek”, büyük günahlardan sayılmaktadır. Yine Nisâ Sûresi’nde bu îkaz tekrar gelmektedir:
“…Allah’tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının!..” (en-Nisâ, 1)
Halîm ve Raûf olan Âlemlerin Rabbi, bu kez de yumuşak bir üslupla uyarmaktadır:
“Biz insana, ana-babasına güzel davranmayı tavsiye ettik...” (el-Ahkâf, 15)
Ana-babaya iyilikten sonra yakın akrabaya iyilik emredilmektedir. Sıla-i rahim, yalnızca çekirdek âilede anne-babaya iyilikle bitmez, çerçeveyi genişletip dede, nine, teyze, dayı, hala, amca, onların çocuklarına, torunlarına da iyilik yapmaktır; sıla-i rahim... İmkân nisbetinde aramak, hâl-hatırlarını ihtiyaçlarını sorup temin etmek... Özellikle hânesine ulaşıp elini öperek ziyaret etmek...
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’tan rivayet edilen hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
“Bir insan, hiçbir menfaati olmadığı hâlde din kardeşini ziyaret eder, halini hatırını sorarsa, ona bir melek şöyle seslenir: «Sana ne mutlu! Güzel bir yolculuk yaptın, kendine Cennet’te barınak hazırladın.»” (Tirmizî, Birr, 64; İbn-i Mâce, Cenâiz, 2)
Sıla-i rahim; birlik-beraberlik, yardımlaşma bununla bitmiyor. Akabinde yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, idare ve himayeniz altında olan kişilere iyilik ve destekle devam ediyor. Müslümanlara emanet olan yetimler ve yoksullar… Adâleti tesis için vahyedilen din, yetim ve yoksulların rızkını zekât ve sadakalarla hazırlamak sûretiyle, toplumda denge ve ruhlarda kemâlât oluşturuyor. İslâm Dîni’nin emrettiği yardımlaşma, âyet-i kerîmenin çizdiği çerçevede yolcuya, himaye altında tutulan kişilere kadar uzanıyor.
“Üsve-i Hasene” olan Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu konu hakkında çok fazla hadîs-i şerîfi vardır. Bunlardan bazıları şöyledir:
1- “Allah, sizi annelerinize itaatsizliği haram kıldı.” (Buhârî, Edeb, 4)
Yalan söz, hırsızlık, cana kıymak vb. haram kılınan işler gibi; “anneye itaatsizlik” de haram kılınmıştır.
2-“Allâh’ın rızâsı, ana-babanın rızâsında; gazabı da ana-babanın gazabındadır.” (Buhârî, Edebü’l-Müfred, 1)
Dini güzel yaşamak, Allâh’ın rızasını kazanmak için sâlih amel işlemek isteyenler, sadaka verenler, nâfile ibadet yapanlar; Allâh’ın rızâsını, ana-babanın rızâsında aramalıdırlar.
Allah Teâlâ’nın rızâ ve gazabının ana-babanın rızâ ve gazabında olması; Allah Teâlâ’nın anne ve babaya itaati çok önemseyip kullarından da aynı hassasiyeti beklediğini göstermektedir. Yine dikkati çekmek gerekirse, ifadelerin arkasında kesinliği hafifletecek bir kayıt, ayrıcalık veya istisnâ bulunmamaktadır.
Cenâb-ı Hak, “rahîm” diye adlandırılan akrabalık bağına, “er-Rahmân” ve “er-Rahîm” esmâ-i ilâhiyyesinden türeyen bir isim vermiş ve hadîs-i kudsîde:
“Ona riâyet edene ben de iyilik ve ihsanda bulunurum. Onu koparanı da lütuf ve merhametimden mahrum bırakırım.” buyurmuştur. (Ebû Dâvud, Zekât, 45/1694)
Demek ki, bu dünyada mü’min-müşrik, zâlim-mazlûm herkesi kaplayan Allâh’ın rahmetinin sıla-i rahmi kesenlere ve buna rızâ gösterenlere inmeyeceği ifâde buyrulmuştur.
* * *
Bir gün Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e bir adam gelerek:
“-Ey Allâh’ın Rasûlü!.. İyi davranıp gönlünü hoş etmeye, en çok kim hak sahibidir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“-Annen!” diye cevap verdi. Adam ikinci kez:
“-Sonra kimdir?” dedi. Peygamber Efendimiz, yine “Annendir.” diye cevap verdi. Adam üçüncü kez tekrar sordu ve Peygamber Efendimiz aynı şekilde, “Annendir, sonra babandır.” diye cevap verdi. (Buhârî, Edeb, 2)
* * *
Ebû Eyyûb el-Ensârî -radıyallâhu anh-, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:
“-Beni Cennet’e yaklaştıracak ve Cehennem’den uzaklaştıracak şeyi bana bildirir misin?” diye sordu.
Peygamber Efendimiz:
“-Allâh’a ibadet edersin ve O’na hiçbir şeyi ortak kılmazsın. Namazı kılar, zekâtı verirsin. Akrabayı ziyaret edersin.” buyurdular. (Buhârî, Edeb, 10; Müslim, Îman, 14)
Peygamber Efendimiz’in bu konudaki birkaç hadîs-i şerîfini daha zikrederek yazımızı tamamlayalım:
“Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse, Cennet’e giremez.” (Buhârî, Edeb, 2)
“Sıla-i rahim, Rahman’dan bir bağdır. Koruyanı saâdete, koparanı hem dünyada hem âhirette felakete taşıyacak bir ameldir.” (Müslim, Birr ve Sıla, 17)
“Âhirette cezasını ayrıca vermekle beraber dünyada Allah Teâlâ’nın çabucak cezalandırmasını hak eden günahlar; zulüm ve akrabayı ihmal etmektir.” (Ebû Dâvud, Edeb, 43; Tirmizî, Kıyâme, 57)
“Akrabadan gelen iyiliğe misliyle karşılık veren kimse, tam mânâsıyla akrabasına sıla etmiş değildir. Gerçek sıla, kendisiyle ilgiyi kesenleri görüp gözetmektir.” (Buhârî, Edeb, 15, 73)
YORUMLAR