Sıkıntıları Azaltan İksir

Size bir yerden yüklü bir miktar para geleceğini var sayalım. Meselâ elli bin lira olsun. Fakat bu para, üç ay sonra elinize geçecek. Ve sizin cebinizde beş kuruş para yok. Açsınız... Muhtaçsınız. Fakat yine de endişelenir misiniz? Evet, belki biraz üzülür, mahzun olabilirsiniz. Ama üç ay sonra gelecek paranın hayaliyle açlığınızı unutursunuz, belki de…

“-Nasıl olsa geçecek bu günler ve ben üç ay sonra bir iş kurabilirim!” diyecek ve bunun hayalini kuracaksınız. Kim bilir ne hayalleriniz olacak, bu parayı nasıl kullanacağınıza dair...

İşte aynı tonda, bir gerçek daha var, bütün varlığıyla karşımızda aslında... Bütün sıkıntılarına rağmen bu ömür geçecek!.. Hiç bir ihtiyacın olmadığı, sonsuz bir âleme doğru yolculuğa çıkacağız. Ve bize tek kalan, amellerimiz olacak. Nasıl olsa az önceki cümleleri herkes biliyor. Defalarca duydunuz belki de... Zaten duymakla da olmuyor bu işler... Fakat üslup değişse de gerçek değişmiyor. Ömrün gelip geçiciliğini her an idrak edebiliyor olsaydık, sıkıntılara katlanmak, elbette daha kolay olacaktı. Ve imtihan eden Rabbim, bıçağın kemiğe dayandığı ânâ kadar yokluyor kullarını. ..

Bir dost anlatmıştı. Yolda giderken kâğıt mendil satan bir çocuk gelmiş yanına... O da mendili almaya niyetlenmiş niyetlenmesine, ama fırsat bu fırsat deyip bir yandan çantasından bozuk para ararken, bir yandan çocuğu lafa tutmuş. Sorular sormuş. Kendince “mânevî olarak ne verebilirsem kârdır” demiş. Tam bozuk parayı bulduğu sırada, çocuğun arkadaşı:

“-Bırak yaa, bunun almaya niyeti yok!” demiş.

Çocuk, bunun üzerine biraz da ağır şeyler söyleyerek yanından ayrılmış.

Ne alaka şimdi diyeceksiniz belki, ama hiç tanıdık gelmedi mi? Biz de Rabbimize çoğu zaman aynı şeyi yapmıyor muyuz? Hani diyor ya Mevlânâ Hazretleri…

“Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme. İşte orası kaderinin değişeceği noktadır.”

Ve “hayırlı bir işte vazgeçmemek”, duâda, sabırda, istikrarda:

“-Nasıl olsa geçecek be gönül, sen Rabbinin rızasına sığın!..” diyebilmekten geçer. Tıpkı bir milyonu beklerken açlığın önemini yitirmesi gibi bekleyebilmeliyiz ölümü… Mutlaka gelecek o vaad-i ilâhî için, hayatın önümüze sunduğu zehir görünümlü içeceklere tâlim etmek; sabrı bir şerbet gibi yudumlamak… Sonsuz bir hayatın hasretiyle, gelip geçici meşakkat, belâ ve sıkıntıları görmezden gelmek…

Şeytan, vesvese vermeyi çok iyi bilir. Şöyle fısıldayabilir size:

“-İyi, tamam sen ölümü, âhireti, Allâh’ın rızasını bekleyip sıkıntılara katlanacaksın da âhiretinden emin misin ki? Âhirette ferahta olacağını nereden biliyorsun? Gel, en azından bu dünyanın keyfini çıkar.”

Bu vesveseyi elinizin tersiyle itin. Derdine derman arayan, ama gerçekten “arayan”, dermansız bırakılmaz bu yolda... “Ben kulumun zannı üzereyim!” buyuran Allah Teâlâ, elbette rahmetini esirgemez. O (cc), kendisine yöneleni çöplükte dolaştırmaz, çöplükte dolaşana ise kapılarını kapatmaz. O’nun uğrunda yapılan her fedakârlığın mükâfâtı kat kat ödenir. Orası öyle bir kapıdır ki, bir zerre iyilik de yok olmaz, bir nokta kadar kötülük de…

PAYLAŞ:                

Ayse Gunduz

Ayse Gunduz

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle