Hırsızlık sırasında yakalanan 15 yaşında bir gence sorgu sırasında; “Baban ne iş yapıyor?” diye soruldu. Verdiği cevap, orada bulunanları epey şaşırttı: “Fabrikası var!”
“-Peki, neden hırsızlık yapıyorsun?” diye tekrar sorulunca ağlamaya başlamıştı delikanlı… Amcalarının kendilerini dışladığından, annesini sevmediklerinden ötürü onu da hor gördüklerinden, annesinin bu duruma dayanamayıp boşandığından, fabrikaya babasının yanına gittiğinde kovulduğundan bahsetmişti.
Hâdisede ilginç bir taraf daha vardı ki, bu genç, hırsızlığı da kendisi için değil, mahalledeki bir ablası ve onun hapisteki kocası için yapmıştı. Gencin bu sevgi boşluğu, art niyetli birileri tarafından bu şekilde istismar edilmiş ve -sözüm ona- ablasına olan sevgisi uğruna, “hırsız” olmuştu.
Kim, hayatının belli dönemlerinde toz pembe bir hayat hayal etmedi ki?! Kim, içindeki masum ve temiz hayallerle geleceğe kanat çırpmadı ki?! Fakat insan, bütün hayatı boyunca, ama bilhassa gençken ne tür zorluklar altında yaşarsa yaşasın, çevresindeki insanları seçerken çok daha dikkatli olmalı!.. Nasıl ki “kişi, arkadaşının dini üzereyse” sokaktaki çevremizin bizim şekillenmemizde de çok büyük bir tesiri olduğu muhakkak!... Kişi, sevdikleri uğruna çok büyük bedeller ödüyor. Diğer taraftan insan, yalnız da yaşayamaz; birileriyle olmaya, beraberliğe muhtaç. Ama Mevlânâ’nın da buyurduğu gibi, kötü arkadaşlar yerine yalnızlık bazen çok daha hayırlı oluyor!..
Gençliğin suça olan meyli gittikçe artarken bu konuya temas etmemek olmazdı. Bu konuda Prof. Dr. Özcan Köknel şöyle bir açıklama yapıyor:
“Ülkemizde suçların yaklaşık olarak yarısı, 25 yaşın altındaki yaş diliminde bulunan çocuklar ve gençler tarafından işlemektedir. İleri yaşlarda suç işleyenlerin de yüzde doksanının çocukluk ve gençlik çağında suç işledikleri saptanmıştır.”
O hâlde suçun başlangıcı gençlik yıllarında… Gençlik yaşlarında yapılan hatalar, âdeta bir ömür boyu peşimizi bırakmıyor; bizi tekrar tekrar suçun içine çekiyor.
Yine aynı profesörün suça eğilim gösteren gençlerin “ortak kişilik özellikleri” olduğunu söylemesi de bize bir ipucu veriyor:
“Bu gençlerde alabildiğince sınırsız bir özerklik eğilimi vardır. Her tür otoriteye karşı çıkarlar, tepki gösterirler. Fizikî güce hayran olup, bütün problemlerin fizik gücüyle çözüleceği inancı içindedirler. Maddî tatmin peşinde koşarlar. Cinsî hayata ve bu hayatın sapıklıklarına normalden fazla meyil gösterirler. Geniş düş dünyaları içinde, daima yeni ve değişik serüvenlerin peşinde koşarlar. Gerçekler karşısında kolay ve çabuk hırçınlaşır, kriz geçirir; ölçüsüz, gereksiz tepki gösterirler. Kendi başlarına güvenli ve yeterli olmadıkları için daima ufak gruplar oluşturur, onlarla birlikte yaşar, birlikte bir eyleme girişirler. Alkol ve uyuşturucu madde kullanmaya büyük eğilim gösterirler.”
O hâlde âilelere düşen bu ortak profildeki gençlerle daha yakından ilgilenmek… Onların ruhlarında meydana gelen boşluğu, sevgi ve ilgi açlığını muhabbet ve şuurla doldurmak… Onlara hedefler aşılamak ve bu hedeflere ulaşması için, bazen bir ömür boyu destek olmak!.. Onları, iyi dost ve arkadaşlar bulabileceği “sâlih ve sâdık” çevrelerle tanıştırmak… Ve bu hususta üzerimize düşeni yaptıktan sonra bol bol duâ etmek...
YORUMLAR