Şiir/Ayasofya

Ürperdi hayâlim, bu nasıl korkulu rüya?

Şaştım neyi temsil ediyorsun, Ayasofya?

 

Çöller gibi ıssız, ne hazin ülke muhîtin;

Yâd el gibi yurdunda garîb olmalı mıydın?

 

Beş yüz senelik bezmine ermekti ümidim;

Çöller gibi ıssız seni ben görmeli miydim?

 

Bayram, Ramazan, Cum’a mübârek gecelerde,

Âvîze değil, mum bile yanmaz mı içerde?

 

Gaşyolmuş ibadetlere hayrandı felekler…

Tekbîrine ses verdi, asırlarca melekler…

 

Coşmaz mı denizler gibi yâdındaki âlem?

Göklerde melekler tutuyor, hep sana mâtem…

 

Yâdında bin üç yüz senelik menkıbeler var.

Her menkıbe hicrânına mâtem tutar, ağlar!

 

Beş yüz sene âlem seni tehdîd ediyorken

Devler gibi düşmanlara meydan okudun sen!..

 

Târîhimin ömründe gönüller dolu güldün;

Çılgınca esen bir acı rüzgârla döküldün!..

 

Paslanmada altın yazılar âh, o eserler…

Kabrinde kan ağlar, bunu gördükçe Kazasker…

 

Fâtihleri ağlatmada hâlin, Ulu Mâbed,

Yâdın kanar îmanlı gönüllerde müebbed!

 

Gamlı renklerle örülmüş ne hazin çerçevesin,

Bir yıkık türbe mi, vîrâne misin, yoksa nesin?

 

Bak hayâlimdeki âlem geliyor vecde yine,

Gözlerim daldı; sütunlarla Fetih Âyeti’ne!..

 

Muhteşem âbidesin: Dinimin ulviyetine,

Remz idin beş asır ecdâdımızın şevketine!…

 

Aldı senden beş asır azmine kuvvet kaleler…

Yine hep aynı tehassüsle yücelmiş kuleler…

 

Nerde, yandıkça Süreyyâlara dehşet vererek

Coşan âvîzelerinden yayılan binbir renk!..

 

Çan sesinden seni kurtarmış ezanlar nerde?

Hani bülbül gibi Kur’ân okuyanlar nerde?

 

O ezanlar bütün İslâm’a şerefler verdi,

Sanki her pencere lâhûta bakan gözlerdi!..

 

O ilâhî yüce sesler yine gelmez mi dile?

Şimdi artık işitilmez mi sönük nağme bile?

 

Şimdi Cennet sana sermez mi yeşil gölgesini?

Şimdi hûrîler işitmez mi ilâhî sesini?..

 

Nice bin hâtıra gönlümde coşup canlanıyor.

O ne parlak görünüş sanki hayâlim yanıyor!

 

Hutbeler çağlamaz olmuş şu yeşil minberden,

Gamlı bir gölge yayılmakta bugün her yerden!

 

Gizli bir âh ile artık yanar ağlar mı için?

Nice bin derd ile kalbin doludur çünki senin!

 

Hangi eller sana akşamları zincir vuruyor?

Yüce feryâdını kimler boğuyor, susturuyor?..

 

Sen ne âlemleri gördün, ne ömürler sürdün...

Batı dünyasına dehşet saçıyorken daha dün.

 

Gizli kurşunla habersizce vuruldun mu bugün?..

Dönmeler dans ederek yapmada karşında düğün…

 

Dehre meydan okuyan koskoca tarih nerede?

Ülkeler fetheden erler, yüce Fâtih nerede?..

 

Seni tevhîde kavuşturmanın aşkıyla yanan,

O şehîr orduların döktüğü seller gibi kan…

 

Heder olmuş mu desem, âh dilim varmaz ki,

Bugün onlar bile mâtem tutuyorlar belki!

 

Bugün ağlattın emînim, ölüler âlemini…

Kerbelâ tutsa gerektir yeniden mâtemini!..

 

Tek ziyâretçin olan gün de yol almış gidiyor,

Muhteşem kubbeni zulmette nasıl terk ediyor?

 

Cemiyetlerden uzak; çölde mezâr olsaydın,

Orda billâhi mezarlar bile senden aydın!..

 

Çöllerin Ay-Güneş en hisli ziyaretçisidir;

Hilkatin Arş’a çıkan zikrini her an işitir!

 

Şu perişan denizin inlemesinden duyulan;

Hıçkırıklarla boğulmuş tutuşan bir hicran!..

 

Çağıdır ağlamanın ey Ulu Mâbed, ağla!..

İntikam aldı firenkler, seni ağlatmakla!..

 

Dostun ağlarken o bir yanda da düşman gülsün,

Kanamıştır yeniden kalbi, hazin Endülüs’ün!..

 

Bu elim fâcia, billâhi yürekler acısı…

Müslüman Türk’ün, evet, şimdi bu en kanlı yası!..

 

Ey derin fâcia, manzûmeye sen sığmazsın;

Tutuşup yanmada kalbim, seni târih yazsın!..

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle