Şeytan insana nasıl yaklaşır? Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva’ya yaklaştığı gibi, sûret-i haktan görünerek, samimiyet gösterip yeminler ederek yaklaşır. İnsanın sadece iyiliğini istediğini söyler. İnsanı, “Allah’tan daha çok” sevdiğini, düşündüğünü, onun iyiliği için çalıştığını ifade eder ve insanların zaaflarını kullanır.
İnsanın zaafları nelerdir? İnsanın “ebedî yaşama isteği” vardır. O hiç ölmemek, hiç hasta olmamak ister. Eksik, kusur, engel ve hastalıklardan kurtulmak için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdır.
İnsan, kendisini sever. Gurur, benlik ve bencillik duygularıyla menfaatlerine dört elle sarılır. Kendi için biriktirmeyi, başkasına harcamamayı ister. Şeytan da cimriliği teşvik edip fakirlik korkusuyla infakı engeller. Şeytan, bu hususta o kadar mahir ve tecrübelidir ki, insana, kendisinin bir parçası olan evlâdını bile, fakir düşme korkusuyla öldürmeye sevk edebilir.
İnsan nankördür. Rabbi kendisine ikram ve ihsanda bulunduğunda O’na bağlıyken en küçük bir musibetle yoklandığında hemen isyan ve feryada başlar. Şeytan da insanların musibet, hastalık ve belâ anlarını kollar; en küçük bir sıkıntıda hemen yanıbaşında bitiverir. İnsanı en nâzik ânında, Allâh’a isyan etmeye sevk eder.
Şeytan insanlar arasındaki dostluk, sevgi, bağlılık ve şefkati de çekemez. Kardeşleri birbirinden, anne-babayı evlâdından ayırmak için gece gündüz uğraştığı gibi, en mutlu olduğu felâketler de âile yuvalarının dağılmasıdır. Karı ile koca arasındaki muhabbet ve sadakate gölge düşüren her şeyi büyük bir ustalık ve titizlikle örer. Akraba münâsebetlerini bitirmek, herkesi tek başına bırakıp ağına düşürmek en büyük zevkleri arasındadır.
Şeytan, insanı, geçmiş günahlarının büyüklüğü ile korkutur. Şeytan, insanı gelecekte karşısına çıkabilecek binbir endişe ve korku ile kıvrandırır. Belki hiçbir zaman karşılaşmayacağı türlü türlü endişeler yüzünden insanı büyük bedeller ödemeye iter.
Şeytan, insanı yapmış olduğu güzel işler, sâlih ameller, hayır ve hasenâtla aldatır. Onların ne kadar kıymetli olduğunu söyler, insana, kendisini över. Bilhassa bu kadar fitne fesat içinde “kendisinin ne kadar seçkin bir kul” olduğunu söyleye söyleye onun ayağını kaydırır.
Şeytan insanı, Allâh’ın affıyla kandırır. “Sen istediğin kötülüğü işle, Allah seni zaten affedecektir!” der.
Şeytan insanı, hayırlı işleri erteletmek sûretiyle aldatır. “Acelesi yok, sonra yaparsın!” diye diye insanın içindeki o hayra karşı meylin geçip gitmesini bekler.
Şeytan insanı, kendi dost ve ahbâbıyla aldatır. En sevdiği, en güvendiği kişilerin kılığında yanına gelir ve en zehirli sözleriyle, “aklı başındayken yapmayacağı” türlü kötülükleri yaptırır. Eşinin, hanımının ve çocuklarının fitnesi olur.
Şeytan, insana kötülükleri süslü göstererek onu aldatır. Böylece insan, temizi bırakır, kirliye meyleder. Kirli de olsa “çok” olanın cazibesine kapılmasını sağlar; az ama tertemiz olanı terk ettirir.
Şeytan, bazen intikam duygusunu sevdirerek insanı avlar. Onun gözünü, öfke ve intikamla kör eder. Cinnet hâli geçtikten sonraki pişmanlıklar için ise artık iş işten geçmiştir.
Şeytan ve arkadaşları, insanların “göremediği yerden” onları görür, hep birlikte hareket ederler ve gözünü kapatıp ölene kadar insanın peşini bırakmazlar. Bazen çok sevindiği anlarda, bazen çok üzüldüğü anlarda yanına yaklaşırlar. En tehlikeli oyunlarını da insanoğlu son nefesini verirken oynarlar. Böylece bütün hayatın rövanşını almış olurlar.
Rabbimiz, bizi ve neslimizi, şeytanın her türlü tuzak ve taarruzlarından muhafaza eylesin. Bizi, rızâsına uygun bir hayat yaşamaya muvaffak kılsın. Âmin.
YORUMLAR