Sevmeye Zeyl

“Nasıl hatırlanırsa bir yaprakta bir orman Bu kez o olsun beni sana hatırlatan.”1

Demiştim ki:

“-Sevmek, karşı karşıya oturup birbirinin gözlerinin içine bakmak değil, yanyana oturup aynı yere bakmaktır.”2 Eksik kalmış:

“-Sevmek, yanyana oturup aynı yöne bakarken, hiçbir şeyin eksikliğini hissetmemektir.”

Çok az insan, sevdiği yanındayken başka hiçbir şeyin eksikliğini duymaz. “Dünyalar benim oldu!” cümlesindeki hafiflik ile “Yıkılası hânede evlâd ü ıyâl var!” cümlesindeki incitici hava… Bir görmeyle onun olan dünyalar, evlenince yıkılıveriyor… Oysa küçük çocuklar için “hep beraber” olmanın tek bir yolu vardır: Evlenmek… Büyüyünce, sevdiğini hayatına katan insanların tükendiğini, tükettiğini görüyorlar, vazgeçiyorlar. “Evlilik aşkı öldürür”… Hiç olmayan bir şey nasıl ölüyorsa artık… “Aşka dönüşen evlilik ver!” duâsı katmer katmer anlam kazanıyor bu noktada. Aşka açılan en geniş ve en ağır kapı evlilik. Açmak zor, geçmek kolay… Karanlıkta, el yordamıyla edindiğimiz tecrübeler kuvvet katmıyor pazularımıza. Ama bir kez açılınca kapı, kanat oluyor bir çift sevdalı göz.

“Gel otur yanıma hâllerimi söyleyim

Hâlimden anlamaz ben o yâri neyleyim”

“Yanyana oturmak” dinginlik alâmeti. Başlangıçta karşısına oturup gözlerine bakabilirsin ama sonra yanına oturup baktığı yere bakmak durumundasın. Heyecan diniyor zamanla, şevk bitiyor. Yanına geçmek zor… İmtihanlar, sınanmalar; çevresiyle, âilesiyle, huylarıyla, vasıflarıyla, vasıfsızlığıyla, bizzat nefsiyle… Yanına geçmek çok zor!

“Dövülmeye sövülmeye kovulmaya billâh

  Hep kâilim ammâ ki efendim senin olsam!..”

Ve oturmak…

Şikâyet etmemek, kusur görmemek, kendinden vermek karşı karşıya dururken geçerli olan yasaklar… Yanına geçince yalnız “huzur” olacak. Çıt çıkarmadan ve kıpırdamadan oturmak. Gözlerini hiç ayırmadan, gönlünü hiç kaydırmadan. Gözüne ve gönlüne tümüyle hâkim olan bir sevgiyle. Allâhu Teâlâ, Cenâb-ı Peygamber Efendimiz’in -sallallâhu aleyhi ve sellem- o kutlu misafirliğinde duruşunu, bakışını övüyor. Gözlerinin gördüğünü kalbi yalanlamadı, öyle âşinâ… Onda nübüvvet ve velâyet, sadberk3 bir gül gibi ılgıt ılgıt sevda kokuyor.

Allâh’ım,

Gözlerinde sevdâ-yı ubûdiyyet ışıltılarıyla

 “Raeytü Rabbî”4 diyen

Habîb-i Edîb’ine salât eyle, selâm eyle!

“Aynı yere bakmak…” dedi dostum, “Yetersiz kalıyor. Aynı düşünmek de dâhil olmalı sevdaya… Bazı dostlukları pekiştiren aykırı düşünmek vasfı, bazılarında tam tersi sonuç veriyor.”

Bir kediye, bir ağaca, denize bakıyorsan aykırı düşünmek negatif tesir uyandırabilir. Ama bakılan yerde Allah rızâsı varsa… İki insan, Allâh’ın rızasını gözetiyorsa dâima, baktığı yerde Allah rızâsı varsa eğer, her ayrışmada, her buluşmada, her uyuşmada, her fedakârlık ve her diğergâmlıkta öyle bir lezzete gark oluyor ki, “yanındaki” onun için eksiksiz bir nimet-i Yezdân oluyor. Rızâ-yı ilâhî dışında hiçbir kuvvet bu derece yapıcı olamıyor.

Belki bu yüzden sâlik, itmi’nâna erdikten sonra rızâya eriyor, râzı oluyor, râzı olunuyor; itmi’nân ile kemâlât, baş ile son arasında rızâ var. Rızâ… Eksiksizlik hissi… Katlanmak ile sabır arasında inceden bir “susma” farkı vardır ya, (“Dışından susuyorsan içinden de sus, içinden de susmayı beceremiyorsan sabır taslama!” diyen dost, selâm!), rızâ da böyle!.. “Râzıyım!..” sözünün önünde “Yine de…” yok! İçinden konuşurken dahî…

Esmâ-i Hüsnâ tecellîleri ile mâlâmâl olduğum geçmiş yıllarda birgün “Ve tevekkel ale’l-Hay”5 âyetiyle karşılaştım. Öyle dokundu ki yüreğime, vurgun yemiş gibi oldum. “Sen Hay (olan Allâh’a) tevekkül et…” Kerem Kerîm’den, af Afüv’den, lutuf Latîf’ten, hikmet Hakîm’den, istiğfar Gafûr’a… Peki tevekkül neden Hayy’a? Hay isminin tevekkül tecellîsi mi var? Ya da; demek Hay isminin tevekkül tecellîsi var… Ama nasıl? Hay, diri demek… Allâhu Teâlâ, tevekkülleri Hay isminin hangi vechesine yönlendiriyordu?

“Rabbim” kısa bir süre sonra öğretti: Aslâ ölmeyen ve aslâ yok olmayan Allah, kalbi binbir ayrılıkla parça parça olan insanın biricik sığınağı ve dayanağı…

O varsa, her şey var…

O varsa, hiçbir şey eksik değil…

Allâh’ı sevmek, ol Vedûd-u Cemîl’in tarafına geçip sâkin ve huzurlu bir kalple O’ndan râzı olmaktır.

“Gece değmemiş seher, dalga bilmeyen deniz”6

 

Dipnotlar                  :

1 “Şubat”, Birhan Keskin, Kim Bağışlayacak Beni, s. 27.

2  Bu Kentin En Tenha Yeri Kalbimdir Şimdi”, Ayşenur Vural, Şebnem, sayı:11, s. 16.

3 “Yüz yapraklı” anlamında bir gül cinsi.

4 “Rabbimi gördüm.”

5 Furkan sûresi, 58. âyet.

6 “Ümit”, Ziya Osman Saba.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle