Sevgili ile Muhabbet

Kur’ân-ı Kerîm okumak, En Sevgili ile buluşmak, O’nunla hasbihâl etmektir.

Nasıl, birisinin makamına giderken, ona uygun bir hazırlık yapılır, o makama göre kıyafet seçilir, konuşulacak şeyler düşünülür, kısacası önceden hazırlık yapılır; Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna giderken de böyle hazırlık yapılmalıdır.

Kur’ân-ı Kerîm okumak, Allah Teâlâ ile konuşmak; namaz kılmak O’nun huzuruna durmaktır ve ikisi için de bir hazırlık gerekir. Gerektiğinde boy abdesti (gusül), ardından bir abdest… Üzerimizdeki necâset ve kirlerden arınmak, gözümüzü, gönlümüzü mâsîvâdan temizlemek ve huzura kabul için edeble kapı tıklatmak… “Eûzü besmele” çekmek…

Sevgili, hem çok uzak, hem çok yakın… En sevdiği insanla bir mektup göndermiş kendini tanıtan, istediklerini ve istemediklerini bildirdiği… Biz, her gün bu mektuba misk ü amberler sürsek, başımızın üstünde taşısak, ama hiç açıp okumasak, sevgilinin bize ne söylediğini merak etmesek; sevgimizde vefâlı olduğumuzu iddiâ edebilir miyiz?! İddia etsek de kimseyi inandırabilir miyiz?!

O hâlde önce o mektubu doğru okuyacak şekilde okuma-yazmayı öğrenmeli, sonra onu harf harf, kelime kelime anlamaya çalışmalıyız.

Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’ini nasıl okumamız gerektiğini şöyle haber veriyor:

“…Kur’ân’ı tane tane oku!..” (el-Müzzemmil, 4)

Okumak… O’nun istediği gibi, O’nun istediği şekilde… Kurallarına, kâidelerine uygun bir şekilde… Tecvidi ve harflerini güzelce çıkartarak… Çünkü Arapça’da bazen bir noktayı eksik veya fazla söylemek ya da bir harekeyi yanlış bir şekilde okumak bütün mânâyı değiştirir. Hareke değişiklikleri ile, mef’ulü fâil (nesneyi özne), fâili de mef’ul (özneyi de nesne) yapabiliriz. Nasıl mı? Meselâ “Halakallâhu” kelimesi, “Allah yarattı” demektir. Bunu “Halakallâhe” şeklinde okursak, mânâ -hâşâ- “O, Allâh’ı yarattı.” olur. Yine aynı kelimeden hareketle “ha-la-ka” kelimesindeki “hı” harfini, noktasız “ha” şeklinde okursak “yaratma” mânâsı yerine “tıraş etme” mânâsına gelir. Bu da çok fâhiş (büyük) bir hatadır ve hem mânâyı, hem de namazda okunuyorsa, namazı bozar.

O hâlde Arapça’nın bu gibi hassasiyetlerini gözeterek hatasız bir şekilde Kur’ân okumayı öğrenmeli ve onu, Cenâb-ı Hakk’ın Peygamberimiz’e indirdiği, Cebrâil’in ve Allah Rasûlü’nün okuduğu şekilde Arapça olarak okumalıyız. Ama bu da yetmez!..

Kur’ân’ın gönderiliş gâyesi sadece “anlamadan okumak” değildir. O, anlaşılmak, anlatılmak ve yaşanmak için indirilmiş, ilâhî bir kitaptır. Eğer biz, onun anlaşılması gâyesini hesaba katmaz ve sadece kuru kuruya okursak, -hadîs-i şeriflerde haber verildiği üzere- elbette bir sevab alırız. Ama hayatımızı, okuduklarımızla şekillendirmezsek, söylediklerimizle yaptıklarımız farklı hâle gelmeye başlar ki, bu da en mâsum ifadesiyle herhalde insanın çift kişiliğe dönüşmesine yol açar.

Kur’ân-ı Kerîm, yüce bir kitap… İçinde sonsuz sır ve hikmet var. İndirildiği günden kıyamet kopana kadar bütün insanlığa hidâyet ve rahmet pınarı… O hâlde sadece meâl ve hattâ tefsir okuyarak onunla ilgili bilir-bilmez ahkâm kesmek büyük bir vebâl… Biz, kul olarak hakkımızı da bilmeliyiz, haddimizi de… Nasıl elimize bir tıp kitabı alıp doktorculuk yapmaya kalkarsak hem kendimize ve hem de çevremize zarar veririz, Kur’ân-ı Kerîm’e de böyle bakmalıyız. Ehil olmadan onu tefsir ve te’vil etmeye, ondan hükümler çıkarmaya çalışmamalıyız. Böyle bir durum, bizi hayırdan çok şerre sokar. Allah korusun.

Rabbimiz, bize gönderdiği ilâhî mektubunu en güzel şekilde okuyup anlayıp hayatına geçiren, sonra da başkalarına anlatmaya çalışan sâlih ve sâliha kulları arasına bizleri de dâhil eylesin. Âmîn.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle