Sevenlerin Dilinden Merhum Mûsa Topbaş Efendi-3

Allâh dostları, Allâh’ın ve Rasûlü’nün ahlâkıyla hâllendikleri için onların her hâli, ayrı bir güzellik, letâfet ve fazîlet ile doludur. Dolayısıyla onlar canlıdan cansıza, insandan hayvanâta kadar her varlığa yüce bir ahlâk mükemmelliği ve ilâhî bir edeb ile alâka gösterirler. Bu vasıfların en yüksek tecellîsine mazhar olan mâneviyâtın zirve şahsiyetlerinden merhum Mûsâ Efendi -kuddîse sirruh- da bütün büyük veliler gibi müstesnâ bir güzel ahlâka sahipti. İşte bu yüce ahlâka şâhid olanların naklettikleri:

Mûsâ Topbaş Efendi’nin gönlü bütün mahlûkâtı kuşatan bir muhabbet ve şefkat kucağıydı. Allâh’ın mahlûkâtını sevmenin bir îman umdesi olduğuna inanır ve sık sık:

“–İslâm dini; Allâh’a ta’zim ile mahlûkâta şefkat ve merhamet üzerine kurulmuştur.” buyururdu.

Onun bu engin merhamet ve şefkatinin en güzel misâllerin biri de, bahçesinde sayıları yetmişe ulaşan kedileriydi. Kendisini görür görmez koşuşturan bu hayvanlar, onun etrafında bir sevgi hâlesi oluştururdu. O da her biriyle ayrı ayrı ilgilenir, karınlarını doyurur ve onlarla konuşurdu. Evinden ayrıldığı zamanlarda, bu hayvancağızların ihmal edilmemesini tembih eder ve: 

“–Kızım ben sizden bir şey istemiyorum. Kedilerime, köpeklerime iyi bakın, kedilerimin sayısını yetmişten aşağı düşürmeyin.” derdi.

 Evlerine döner dönmez de ilk fırsatta bahçedeki güvercinlerin, kedilerin ve kuşların yiyeceklerini kontrol eder ve bundan büyük haz duyardı. Onun bu incelik ve şefkati, çevresindekilere de sirayet etmişti.

* * *

İnsan zamanla sevdiği kimseye benzemeye ve onunla aynîleşmeye başlar. Biz, bu hâli Musa Efendi’de de müşâhede ettik. Kendisi nihayetsiz bir sadâkat ve teslimiyetle bağlanmış olduğu Mahmud Sâmî Ramazanoğlu Efendi’ye pek çok husûsiyetleriyle benzemişlerdi. Vefatına yakın zamanlarda, Musa Efendi’yle sohbet etme imkânı bulanlar, bu hâlin yüzüne bile tesir etmiş olduğunu hayretle müşâhede etmişlerdir. 

* * *

Allâh dostlarına bu dünya hayatı içinde beden kafesi dar gelir, rûhları beden kafesini terk ettikten sonra daha hür ve mesut olurlar.  Bu sebeple Mevlânâ hazretleri, bedenin kafesten kurtulup huzura kavuşacağı ölüm ânını “Şeb-i Arûs: Düğün gecesi” olarak vasıflandırmıştır. Mûsâ Efendi de bazen:

“-Ben de biraz huzur bulsam, dinlensem.” diyerek, bu son âna olan istek ve arzularını belli ederlerdi.  

* * *

Musa Topbaş Efendi, Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-’ın hayatından pek çok nükteler zikreder; onun cömertlik, muhabbet, sadâkat ve fazîletlerini şöyle anlatırdı: 

“-O, Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e olan muhabbet sermayesiyle hicret esnasında “ikinin ikincisi” olmuş, hayatı boyunca sahip olduğu her şeyi İki Cihan Güneşi Peygamber Efendimiz’e gönülden hibe etmiştir. Sadâkat timsâli olan bu büyük sahabî, Peygamberimizle aynîleşmenin bir neticesi olarak, Allâh Rasûlü’nün son ânlarında:

«–Bütün kapılar kapansın, Ebûbekir’inki hâriç! » iltifâtına nâil olmuştur. 

Daha sonra ise basiret, kudret ve hizmet hayatıyla müslümanların hayatında müstesnâ bir halîfe misâli olmuştur. Bizlerin de bu örnek hayattan olabildiğince istifade etmemiz icab eder. Bu sebeple ashâb-ı kirâmın hayatını anlatan eserleri, husûsiyle Hazret-i  Ebûbekir’in hayatını sık sık okuyunuz!..”

* * *

Musa Efendi, bütün mânevî tekâmül ve faziletlerin, ancak Allâh’a ve Onun Rasûlü’ne îmân ve bunun sonrasında da onlara karşı duyulan ihlâs ve muhabbete bağlı olduğunu hatırlatır ve her şeyin başının “sevgi” olduğunu söylerlerdi. 

Allâh kendilerinden râzı olsun. Âmin. 

Azîz ruhlarına bir Fâtiha-i şerife, üç ihlâs-ı şerif...




PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle